Toplumsal Hukuk’tan Şeyda Akpınar, FemSport’a yazdı: “Sporda Lakaplar: ‘Filenin Sultanları’ lakabıyla derdimiz ne?”

Takımlara verilen bu tarz lakaplar yalnızca kadın takımlarına ve bizim yaşadığımız ülkeye ait bir teamül değil. Bu ve benzeri diğer örnekleri araştırmaya başlayınca durumun vahameti daha da ortaya çıkıyor aslında. Peki, bu lakaplar ile derdimiz ne?

Toplumsal Hukuk’tan Şeyda Akpınar, FemSport’a yazdı: “Sporda Lakaplar: ‘Filenin Sultanları’ lakabıyla derdimiz ne?”

Takımlara verilen bu tarz lakaplar yalnızca kadın takımlarına ve bizim yaşadığımız ülkeye ait bir teamül değil. Bu ve benzeri diğer örnekleri araştırmaya başlayınca durumun vahameti daha da ortaya çıkıyor aslında. Peki, bu lakaplar ile derdimiz ne?

Yakın zamanda yapılan FIVB Voleybol Kadınlar Uluslar Ligi ve Tokyo 2020 Olimpiyat Elemelerinde A Milli Kadın Voleybol Takımının kazandığı başarılardan gerek sosyal medyada gerek günlük hayatta sıkça bahsedilmeye başlandı. Yıllardır bu coğrafyada kabul gören ve emek verilen tek spor erkek futboluymuşçasına haber yapan kanallar ve gazeteler dahi bu başarıdan bahsetmeye başladılar. Tüm bu haberler, yazılar, gündelik konuşmalar, tweetler, postlar ile kadın voleybolunun böylesine görünürlük kazanması olumlu bir gelişme gibi görünürken, bu görünürlüğün “Filenin Sultanları” lakabı ile kazanılıyor oluşu bizi tüm bu gelişmelerden azade kılıp geldiğimiz noktaya geri götürüyor aslında.

Takımlara verilen bu tarz lakaplar yalnızca kadın takımlarına ve bizim yaşadığımız ülkeye ait bir teamül değil. Bu ve benzeri diğer örnekleri araştırmaya başlayınca durumun vahameti daha da ortaya çıkıyor aslında. Peki, bu lakaplar ile derdimiz ne?

Spor başlı başına toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden inşa edildiği; bu rollerin çok katı olduğu ve titizlikle işlendiği alanlardan birisi. Birçok kişi için –bilhassa çocuklar için- spor dalı seçimi, yetenek ve ilgiden ziyade toplumsal cinsiyet temelli şekillenmektedir. Kişiler ikili cinsiyet sistemi temel alınarak inşa edilen bu alanda; “erkek” ya da “kadın” olarak kendilerine atanan cinsiyetlerine uygun olan, “kadınsı” veya “erkeksi” olarak kabul gören sporlara yöneltilir.  Son yıllarda bu nitelemelerin eskisi gibi etki alanı kalmamış ve kişiler her türlü sporu kalıp yargıları yıkacak şekilde icra etmeye başlamış olsa da; toplumsal cinsiyet rollerinin bulaş alanı olarak sıra bu sefer de takımlara verilen lakaplara gelmiş durumda.

Bu yazıda takım lakaplarını inceleme işini futbol takımları üzerinden yapmayı seçtim çünkü bu alanda geniş bir örneklem havuzuna sahip. İncelemeye erkek futbol takımlarından başladığımızda ortaya son derece çeşitli güç tezahürleri çıkıyor. Örneğin Türkiye A Milli erkek futbol takımının lakabı Türk bayrağının simgeleri olan “Ay Yıldızlılar” , İsviçre takımının lakabı İsviçre bayrağının simgesi olan “Kızıl Haçlılar” ve Galler takımının lakabı da yine bayraklarının simgesi olan “Ejderhalar”. Bayrak simgesi tercih etmeyen bir diğer grup ise eski hanedanlıklarına atıf yapmış. Örneğin İtalya erkek futbol takımının lakabı Savoie Hanedanlığını onurlandırmak adına “Gök Maviler” iken İngiltere erkek futbol takımı da geleneksel hanedan amblemleri olması sebebi ile “Üç Aslanlar” olarak anılır. Tüm bu ulusal semboller ile kuşanmış takım lakapları furyasında bir de  “Bizim Çocuklar” akımı var. Bu lakap Euro 2020 Şampiyonasında Türkiye A Milli Erkek futbol takımı için kullanılmışsa da aslında dünyada da son derece yaygın olduğunu görüyoruz. Örneğin Avusturya erkek futbol takımı için “Bizim Çocuklar” anlamına gelen “Unsere Burschen” lakabı kullanılırken yine Çek Cumhuriyeti erkek futbol takımı için de aynı anlama gelen “Naši” lakabı kullanılmaktadır.

Bu lakaplara militarist kavramlar ve ulusal sembollerin atanmasında elbette birçok önemli alt metin var. Yirminci yüzyılın başlarından itibaren etki alanını artıran spor -özellikle erkek futbolu- ; ekonomik ve sosyolojik yönleriyle beraber siyasette de etkili olmuş. Milli takımların sportif başarılarının, temsil ettikleri devletlerin itibarını artırdığına inanılmış ve hükümetler de sporu siyasi yeni kaynak olarak görmüş; siyasi sosyalleşmede önemli bir araç olarak kullanmışlardır. Alan Reich tam da bu konu ile ilgili “Spor toplumlara yeni ilişkiler kurabilmeleri için yeni kapılar açmıştır.” diyerek sporun uluslararası ilişkilerdeki “devlet dışı aktör” olma rolüne vurgu yapmıştır.

Spor ile siyaset arasındaki ilişki; olimpiyatlar ile beraber en çok erkek futbolunda görülmüş ve bu kadar yüksek bütçeli ve kitleler halinde takip edilen bu sporun uluslararası politikaya etkisi de kaçınılmaz olmuştur. Hal böyle iken elbette bayrakların simgelerini, hanedanlıkların sembollerini, “bizim çocuklar” olma mertebesini erkek milli futbol takımlarından başkasına vermek düşünülmemiş bile. Çünkü milletler arası mücadelenin bir anlamda savaş alanlarından spor sahalarına geçtiğini ve adeta maça değil de “cephe”ye gittiği varsayılan A erkek milli futbol takımına “Ay Yıldızlılar” yahut “Bizim Çocuklar” derken; futbolun yanında esamesi bile okunmayan hele ki bir de kadın takım olan A milli kadın voleybol takımına “Filenin Sultanları” demekte elbette bir sakınca görülmeyecektir.

Dünyada erkek milli futbol takımlarına verilen farklı lakapları incelemeye devam ettiğimizde hayvan isimlerinin de kullanımına sıkça rastlıyoruz. Örneğin Polonya milli erkek futbol takımının lakabı “Kartallar” , Slovakya takımınınki “Şahinler” ve Kuzey Makedonya takımının lakabı ise “Vaşaklar”.  Toplumsal cinsiyet rolleri yeniden üretilirken sıkça başvurulan “erkeksi” özelliklerden olan “güçlü” olma, “dayanıklı” olma ve çoğu zaman da “saldırgan” olma hallerini ne tesadüftür ki bu hayvanlarda da görüyoruz. Fiziksel gücü, sertliği, dayanıklılığı ve saldırganlığı yüceltmek adına erkek futbol takımlarına genelde bu tarz hayvan isimlerinin verilmesinin de yine toplumsal cinsiyet temelli olduğunu da açıkça görebiliyoruz.

Bazı erkek milli futbol takımlarına verilen bu lakaplarla birlikte bazı kadın milli futbol takımlarına verilen lakapları da incelemekte fayda olacaktır. Örneğin Brezilya kadın milli futbol takımının lakabı dişi kanarya anlamına gelen “As Canarinhas”, Çin takımının lakabı “Çelik Güller”, Japon takımının lakabı “ideal Japon kadını” anlamına gelen “Nadeshiko”, Filipin takımının lakabı ise “Alıngan Kadınlar” anlamına gelen “Malditas”. Hanedanlar, devletler, vahşi hayvanlar ile anılan erkek takım lakapları ile kadın takımlarına verilen bu “narin”, “çiçeksi”, “ideal” lakaplar arasındaki güç ilişkisinin dengesizliği, bize sporun bir alan olarak erkekliğin toplumsal inşasında, sürekli yeniden üretilmesinde ve meşrulaştırılmasında ne kadar önemli bir mecra olduğunu anlatıyor aslında.

Bu yazıda sınırlı sayıda örneğe yer vermiş olsam da bu örnekleri artırmak mümkün. Genelde kişiye/gruba ait fiziksel özelliklerden hareketle ya da yapılan bir işe atıfla verilen ve tek bir kelime ile çok şey anlatmaya imkân veren lakaplar özne konumları açısından derin anlamlar taşımaktadır. Bu sebeple erkek spor takımlarının lakapları, “güçlü erkek” tiplemesine uygun şekilde saldırganlığı, yırtıcılığı, cesareti temsil eden ve güç/iktidarla özdeşleştirilmektedir. [i] Kadın spor takımlarının lakapları ise; kadınların emek ve başarısının görünmez kılındığı bu hegemonik alanda, cinsiyetçi bir dil inşa ederek her defasında toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretimine neden olmaktadır. İşte tam olarak bu sebeple “Filenin Sultanları” lakabını eleştiriyor ve dönüşümün dilde başladığını bir kez daha bu yazı vesilesi ile hatırlatıyorum.


[i] ÇAKIR, C. (2015). HEGEMONİK ERKEKLİĞİN YENİDEN ÜRETİLDİĞİ BİR ALAN OLARAK SPOR MEDYASI: SPOR HABERLERİNDE ERKEKLİK SÖYLEMLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME. KONYA, TÜRKİYE.

Not: Kapak görseli tasarımı Gülce Revanlı aittir.