Cüppelerle Ankara kapılarında beklettiğiniz Baroların 130 bin avukatı temsil ettiğini belki o avukatları meclisin önünde görünce inanırsınız. İşte
Cüppelerle Ankara kapılarında beklettiğiniz Baroların 130 bin avukatı temsil ettiğini belki o avukatları meclisin önünde görünce inanırsınız. İşte o zaman Avukatlık Kanununu avukata sormadan değiştirmeye çalışan iktidarınıza bir “doğrudan demokrasi” dersi verilir.
Recep Tayyip Erdoğan, “Mecliste neticelenmeyi bekleyen pek çok düzenleme bulunuyor. Bunlardan biri de barolar ve tabip odaları başta olmak üzere yapılarının belirlenmesidir” dedi partisinin MYK toplantısı öncesinde. Tarihler 5 Mayıs 2020’yi gösteriyordu.
Talimat yerine ulaşmış olacak ki hemen hazırlıklar yapıldı. AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan 28 Mayıs 2020 tarihli açıklamasında: “Biz barolarla ilgili süreci önemsiyoruz. Daha demokratik bir yapı içinde avukatlarımıza hizmet versin istiyoruz.” sözlerine yer verdi.
Tabii “demokrasi” lafını duyunca hemen heyecanlandık avukatlar olarak. Mevcut “Avukatlık Kanunu”nda yıllardır eleştirdiğimiz temsil usulüne ilişkin maddelere sonunda el atmıştı demek ki siyasi iktidar.
Demokrasi demek, “eşit temsil” demekti, demokrasi demek “katılım” demekti.
Haziran sonu gelmişti ancak hükümetin neredeyse iki aydır üzerinde çalıştığı taslak metin; düzenlemeye konu mesleği icra eden fanilere henüz ulaşamamıştı. Kanunu çıkarmak ısrarı ile Ankara kapılarından Baro Başkanları püskürtülmüş, avukatlara çay ve çorba verilmeyerek kanuna yönelik eleştirinin sonlandırılacağı umulmuştu. 27 saat boyunca Baro Başkanlarının ülkenin başkentine alınmasına engel olan barikatlar ise bütün kentlerden avukatların Ankara’ya çağırılması ihtimali hâsıl olunca 23 Haziran günü öğle vakti birden açılıverdi.
Zaman geçiyor tepkiler büyüyor ama o “demokrasi nişanı” olacak kanun teklifi bir türlü ortaya çıkmıyordu. Derken 27 Haziran 2020 günü merakla beklenen Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Teklifi’ni ancak okuyabildik.
Tabii “demokrasi” denildiği, “avukatlara daha iyi bir yapı sunacağız” denildiği için metni büyük bir ilgi ve dikkatle okuduk. Peki ya sonuç: koca kanunda kelime değişikliği yapılan maddeleri saymazsak esasa ilişkin 5-6 madde ile 1 tane geçici maddede değişiklik yapılıyordu. Peki avukatlık mesleğinde ve barolarda demokrasi, katılım, eşitlik meselesi 5-6 madde değişikliği ile sağlanabiliyor muydu?
Kanun Teklifi ne diyordu;
- Mevcut yasada her ilde ancak bir baro olabiliyorken yeni düzenlemede 5 binden fazla avukat bulunan illerde asgari 2 bin avukatla bir baro kurulabilecek.
- Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu mevcut düzenlemeye göre iki yılda bir Ekim ayının ilk haftası yapılıyorken, yeni taslakta “son rakamı çift olan yıllarda olmak üzere iki yılda bir Ekim ayında” toplanacak.
- TBB Genel Kurulu baroların avukatlıkta en az on yıl kıdemi olan üyeleri arasından gizli oyla seçecekleri ikişer delege ile oluşurken şimdi üçer delege ile kurulacak.
- Yeni düzenlemeye göre, baro genel kurullarınca her 5000 üye için birer delege seçilecek. Mevcut düzenlemede her 300 üye için ayrıca bir (1)’er delege seçiliyordu.
- Türkiye Barolar Birliği’nin olağanüstü genel kurula davet edilmesi, yürürlükteki düzenlemeye göre 10 baronun yönetim kurulunun yazılı istemiyle gerçekleşiyordu. Yeni düzenlemede istem şartı en az 25 baroya çıkarıldı ve bu olağanüstü toplantıda seçim yapılamayacağı hükmü getirildi.
Özetle şu anda 300 avukat 1 delege ile temsil edilirken yeni tasarıda 5000 avukatı 1 delege temsil edecek. Bu pek demokratik değil, evet.
Üstüne üstlük Türkiye Barolar Birliği’nin olağanüstü genel kurula davet edilmesi demokrasinin gereğidir. Bu çağrının zorlaştırılması 10 barodan 25 baroya çıkarılmasının neresi demokratik acaba?
Demokrasi deyince biz eşit temsili, baro yönetim kurullarında kadınlar lehine %50 kota getirilmesini anlıyoruz. “Neden 80 baro başkanının sadece 5’i kadın” sorusunun cevabını bulmaya çalışıyoruz. “Avukatlık Kanunu’nda değişiklik mi yapacaksınız? Hem de daha demokratik bir baro yapısı kurmak için. Alın size barolarda eşit temsil için kadın kotası teklifi, ekleyin hemen kanuna.
Ama hayır dert zaten demokrasi değil.
“Yargı ele geçirildi” değil mi?
“Adli yıl açılışları Külliyede hazır ol’da yapılıyor”
“Hakimler cüppelerini iliklemek için birbiri ile yarışıyor.”
“Savcılar bir talimat ile davalar açıp, yakalama kararları çıkarıyor.”
Peki ya savunma! “Yok, o hala ayak diremekte.”
Üstelik baroların Kadın Hakları Merkezleri kadın cinayetleri davalarını takip edip hükümetin üvey evlat muamelesi yaptığı İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatmaya çalışıyor. Baroların Çevre Hakkı Komisyonları doğa katliamları için idareye sürekli iptal davası açıp duruyor. Bunun daha Çocuk Hakları Komisyonu var, Hayvan Hakları Komisyonu var.
Avukatlığın doğası itiraz üzerine kuruludur. Bu nedenle Avukatlık mesleğinin örgütü olan Barolar hep halkın hakları için devletin/siyasi iktidarın karşısına dikilir. Baroların yapısının değiştirilmesine yönelik düzenlemeler sadece avukatlık yapanları ilgilendirmiyor. Halkın hak arama özgürlüğünün aracıdır şu an savunma mesleği. Savunma mesleğine yapılan her türlü siyasi müdahale; iddia (savcı) ve hüküm (yargıç) karşısında vatandaşın haklarını “savunan” avukattan sekerek önce vatandaşa değmektedir.
Bizler mevcut Baroların daha demokratik olması için uğraş verenler; “demokrasi” naraları ile getirilmeye çalışılan kanunlar ile neyin amaçlandığını biliyoruz.
Gerçeğin çarpıtılması, olanın eğilip bükülmesi, kelimelerin anlamlarıyla oynanması bir siyasi tercih olabilir. Ne de olsa “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir” değil mi?. Size göre auctoritas, non veritas facit legem (kanunu hakikat değil, otorite (devlet gücü) yapar) değil mi? O yüzden baroları bölmeye, savunmayı zayıflatmaya ve bunu demokrasi ambalajı ile pazarlamaya çalışabilirsiniz.
Hatta yanınıza Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Fevzioğlu’nu da alırsınız ve ona “Ben devletin menfaatlerini hukuk çerçevesinde korumakla görevli bir örgütün başkanıyım” dedirtirsiniz.
Eğer siyaseti yalan üzerine kurmuşsanız karşınızda gerçeği her zaman söyleyecek birilerinin de olacağını tahmin edersiniz. Demokrasi deyip kendinize onay korosu kurmak isterseniz o ahengi bozan sesler olacaktır. Önceden bilinen, talimatla verilen kararların açıklandığı duruşma salonlarında yankılanacaktır bu sesler. Cüppelerle Ankara kapılarında beklettiğiniz Baroların 130 bin avukatı temsil ettiğini belki o avukatları meclisin önünde görünce inanırsınız. İşte o zaman Avukatlık Kanununu avukata sormadan değiştirmeye çalışan iktidarınıza bir “doğrudan demokrasi” dersi verilir.
Av. Pınar Çelik Arpacı