Ankara Barosu seçimleri öncesi adaylar Gündüz ve Çetin ile söyleşi | “Hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı bir baro olacak”

Ankara Barosu seçimleri öncesi adaylar Gündüz ve Çetin ile söyleşi | “Hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı bir baro olacak”

Bu haftasonu 21 Ekim’de Ankara Barosu seçimlere gidiyor. Baro yönetimine talip olan gruplardan bir tanesi de Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖÇAV) Grubu. Seçimler öncesi ÖÇAV’ın başkan adayı Murat Kemal Gündüz ve yönetim kurulu üyesi adayı Günçe Çetin ile hukuka ve avukatlara yönelik saldırıları, Ankara Barosu’nun bugününü ve yarınını konuştuk

Bu haftasonu 21 Ekim’de Ankara Barosu seçimlere gidiyor. Baro yönetimine talip olan gruplardan bir tanesi de Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖÇAV) Grubu. Seçimler öncesi ÖÇAV’ın başkan adayı Murat Kemal Gündüz ve yönetim kurulu üyesi adayı Günçe Çetin ile hukuka ve avukatlara yönelik saldırıları, Ankara Barosu’nun bugününü ve yarınını konuştuk.

Gündüz, baronun avukat haklarını savunmak konusunda atıl kaldığını, ÖÇAV yönetiminde bir baronun avukat hakları için yürüyeceğini belirtirken Çetin de baronun hak savunuculuğuna değer veren bir baro olacağının altını çiziyor. “ÖÇAV yürüyecek” diyen Gündüz’ün sözünü Çetin “Biz hazırız” diyerek tamamlıyor

 

ÖÇAV kimlerden oluşuyor?

Murat Kemal Gündüz: Ağırlığı hak mücadelesi pratiğinden gelen çeşitli gruplardan avukatların oluşturduğu bir grup. Özgürlükçü Avukatlar var, Çağdaş Hukukçular var, Ekolojist Avukatlar var, Kadın Dayanışma Ağı’ndan avukatlar var.

Günçe Çetin: LGBTİ hakları savunucusu avukatlar, çocuk ve engelli hakları alanında çalışan avukatlar da var.

“KİMSENİN HUKUKSAL AÇIDAN GÜVENCESİ YOK”

Hukuka yönelik saldırılardan broşürünüzde de bahsediyorsunuz. Bu saldırılar yargı sürecine nasıl etki ediyor?

Murat: Ülkede adalet kavramına, yargı kavramına kimsenin güveni kalmadı. Her dönem bu sorun var ama bu dönemde biraz daha ayyuka çıkmış durumda, yargıya güven dibe vurmuş durumda. Siyasi iktidar dahi kendine güvenemeyip yargıya sürekli müdahale ediyor. Hele hele ağır ceza ya da sulh ceza mahkemeleri gibi kritik mahkemelerde, iktidar istediği kararı çıkaramayınca heyetleri değiştiriyor, hakimleri değiştiriyor.

Değerli, dürüst, hukuka saygılı çok fazla hakim ve savcı var, onları tenzih ediyoruz ama iktidar bir kısmını bu tür bir cezalandırma yoluyla baskı altına alıyor. Hiçbirisinin güvencesi yok. Ülkede 3 bini aşkın hakim ve savcı “FETÖ” denilerek görevden alındı, cezaevlerine dolduruldu. Bu da hakimlerin savcıların üzerinde bir nevi bir sopa. Demokles’in kılıcı gibi tepelerinde duruyor. Hukuk açısından durum vahim. Kimsenin hukuksal açıdan güvencesi yok. Avukatın hiç yok.

“MUHALİF KESİMLER SAVUNMASIZ KALSIN DİYE UĞRAŞILIYOR”

Avukatlar açısından durum nasıl?

Murat: Hakim ve savcılardan farklı olarak avukatlar şu dönemde savundukları müvekkilleriyle özdeşleştirilir hale getirildiler. Oysa avukatlar uğraşlarıyla özdeşleştirilemez, bu çok genel bir kural. Fakat avukat A örgütünü savunuyorsa A örgütünden sayılıyor, B’yi savunuyorsa B’den sayılıyor. Bu çok tehlikeli, çok kötü bir şey. Bu da baskının bir çeşidi. Toplumda muhalefet eden, siyasi iktidarın tutuklattığı gözaltına aldırdığı insanları savunmasız bırakmaya yönelik bir saldırı. Muhalif kesimler savunmasız kalsın diye uğraşıyorlar.

“BAROLAR SUSKUN, AVUKATLARI SAHİPLENMİYORLAR”

Avukatlara savunmanlığı bıraktıramayınca aba altından sopa gösterir gibi gözaltına aldırıyorlar. En son Ömer Kavili’nin olayı. Hakim, Kavili’nin savunmasına ilişkin “Ters psikoloji yapıyorsun” deyip – Kavili’nin soruşturması Adalet Bakanlığı’nın iznine tabi olmasına karşı – suçüstü hükümleri uygulayarak Kavili’yi gözaltına aldırdı. Ne oldu? Başsavcının kendisi itiraz etmek zorunda kaldı. Bunun ardında geniş bir tavır, geniş bir tepki cephesi oldu. 60, 70 baro açıklama yaptı hatta Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu bile…

Günçe: Tarzına uymasa da aslında…

Murat: Tarzına uymasa da bir mahkumiyetle sahip çıkmaya çalıştı. Siyasi iktidar yargıda dikensiz gül bahçesi istiyor. Bu bahçenin dikenleri de avukatlar. Yönlendirme ile bir kısım hakim ve savcı da siyasi iktidar gibi düşünüyor, onlar da dikensiz gül bahçesi istiyor. İstiyorlar ki avukatlar sanığın haklarını savunmasın, itiraz etmesin, her dedikleri şeyi yapsın, davalar çabuk bitsin, hiç avukat konuşmasın. Bunu isteyen bir kesim de var. Siyasi iktidar bunu resmen kendi bünyesinde çalışan hakim-savcıyla empoze ediyor.

Avukatlar çok fazla baskı altında olmasına rağmen tamamıyla sindirebilmiş değil. Baroların özel durumuna bakarsan mevcut yönetimlerden dolayı, maalesef barolar suskunlar. Avukatların mesleği nedeniyle uğradıkları saldırıların karşısında avukatı sahiplenmiyor, bir güvence oluşturmuyorlar.

“HAKİMLE SAVCI BİR CEPHE OLDU, AVUKAT KARŞI CEPHEDE KALDI”

Günçe: Biz şöyle öğrendik; biz yargı denilen sacın üç ayağıyız. Hakim kendini avukattan üstün görmez, avukat kendini savcıdan üstün görmez, savcı kendini hakimden üstün görmez, maddi gerçeği ortaya çıkarmak için beraber hareket ederler. Bugün bu tamamen ortadan kalktı. Hakimle savcı bir cephe oldu, avukat karşı cephede kaldı. Yargıya ve mevzuata yapılan müdahaleler hakim/savcı ile avukatı karşı karşıya getirir oldu. Mesleğimizi icra ederken hakimlerden, savcılardan haksız tepkiler görmeye başladık.

Biz artık bir yandan müvekkillerimizin haklarını korumaya savunmaya çalışırken bir taraftan da hakim ve savcılarla bir mücadele içerisine giriyoruz. Kanunun avukatlık mesleğine verdiği haklarımızı kullanmaya çalışırken hakime, savcıya kanunu hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Dosyalarımızı inceleyemiyoruz, dosyalardan fotokopi alamıyoruz, soruşturma dosyalarına kısıtlılık kararı getiriliyor, böylece savunma hakkı kısıtlanıyor.

Az önce baroların suskunluğundan bahsettiniz. Sizin tabirinizle “dikenler” budanırken Ankara Barosu’nun mevcut yönetimi ne yaptı ya da yapıyor?

Murat: Mevcut yönetim bizim gördüğümüz kadarıyla hiçbir şey yapmıyor. Sadece sosyal medyadan paylaşım yapıyor, tweet atıyor ki o da her konuda değil. Baronun sitesinde bir iki şeyi “kınıyor”…

Günçe: Bir de basın toplantısı yapıyor.

Murat: Geçen mevcut Ankara Barosu başkanının röportajı vardı. Basın açıklaması yapamadığını, yürüyemediğini zaten kabul etmiş, “Ama bir daha gelirsek yürüyeceğiz” gibi bir beyanda bulunmuş işte.

“HAREKET NOKTAMIZ MESLEK ONURU”

Peki ÖÇAV yürüyecek mi?

Murat: ÖÇAV yürüyecek. Ola ki yönetime seçilirsek bu sessiz kalmışlığa karşı daha farklı eylemsellikler düşünüyoruz. Yargılamayı boykot da dahil olmak üzere her şey olabilir. Ama sosyal medyada mesaj vermek, basın bildirisi yayımlamaktan ibaret olmayacağımızın garantisini verebiliriz. Bunlarla haklarımızı korumamız mümkün değil. Bu tarz edilgen, pasif muhalefeti kabul etmiyoruz. Haklarımıza sahip çıkacağız, bunu da yaparken ölçümüz haklarımıza sahip çıkmak, mesleğin onurunu korumak. Hareket noktamız burası.

Biz, baronun eylemselliğini sadece iki tweet atmayla sınırlı görmüyoruz. Zaten bu yapılmadığı için bizim haklarımız gasp edildi. O gücü kendilerinde göremediler, cesareti bulamadılar. Gerekeni yapmadıkları için maalesef bu hale geldiler. Verilen tavizler, sessiz kalmalar arttıkça haklarımız hızlıca gasp edildi. Avukat, çantasını bırakmadan adliyeye giremiyor, belli yerlerde aynı meslekten gibi görünse de hakim-savcı asansörüne binemiyor. Binlerce avukatın hoşnutsuzlukları var. Çünkü meslekleri ellerinden gidiyor. Sadece siyaseten bakmayalım bu işe ekonomik olarak da avukatlar çok zor durumda çünkü. Toplumun bütünü ekonomik olarak hangi sorunları yaşıyorsa avukatlar da aynı şekilde yaşıyor.

“BARO YÖNETİMİ, KADIN AVUKATLARIN SORUNLARI KARŞISINDA SESSİZ”

Baronun avukatların haklarını savunmak noktasında edilgen olduğundan bahsettik. Bu durum kadın avukatlar özelinde nasıl?

Günçe: Baro zaten avukatların meslek örgütü olmaktan çıkmışken daha spesifik bir alan olan kadın avukatların haklarını savunabilmek adına etkili bir politikası olduğunu söylemek mümkün değil.

Biz kadın avukatların mesleğimizi icra ederken, iş ararken, adliyede ve ya cezaevinde, emniyette uğradığı ayrımcılık, taciz ve şiddet karşısında baronun sessiz kaldığını görüyoruz. Baronun, kadın avukatların yalnızca kadın oldukları gerekçesiyle yaşadıkları sorunları tespit edecek, görünür kılacak, mücadele edecek kanalları dahi yok. Baro etkinliklerinde dahi ayrımcılık üretilebiliyor. Ve bu durumda baro yönetimleri, kurulları “kol kırılır yer içinde kalır” anlayışıyla hareket edebiliyor.

Oysa baro yönetimi ve kurullarının toplumsal cinsiyet ayrımcılığını özel olarak gündem yapması, baro üyelerinin ayrımcılığı üreten söylem ve eylemlerine yönelik bir tutum belirlemesi, kadın örgütleri ile iletişim halinde olması gerekiyor. Toplumsal cinsiyete dair farkındalığımız arttıktan sonra “kadın avukat” “erkek avukat” ayrımındansa “avukat”a, “insan”a yaklaşacağımızı düşünüyorum.

Baro yönetimleri bugüne kadar kadın avukatların hakları üzerine yaptığı şeyleri “politik doğruculuk” adına yaptı. “Böyle bir açıklamanız vardı, böyle bir projeniz vardı, önergemiz vardı, ne oldu?” dediğiniz zaman bu sorularla ilgilenilmediği, dilekçelerimize cevap verilmediği ya da baro siyasetinin getirdiği ilişkilerden ötürü bazı disiplin uygulamalarının gerçekleştirilmediğini görüyoruz. Bu kişisel ve ihmalkar tutumlar sebebiyle avukatlar arkalarında meslek örgütlerinin varlığı hissetmiyor.

“YÖNETİM ÇIKAR DENGELERİ UĞRUNA SAYGINLIĞINI VE GÜVENİLİRLİĞİNİ KAYBETTİ”

Örnek olarak?

Günçe: Hepimiz hukuk fakültesini bitirdik. Avukat olanlarımızın bir kısmı baro siyaseti içerisinde yer aldı. Bunların içinden yönetime gelenler oldu ve bu yönetimi kendi kişisel ilişkilerinden bağımsızlaştıramadılar. Bir meslektaşın başka bir meslektaşa yaptığı yanlış, haksız bir hareket veya tutum karşısında, haksızlık yapan meslektaş eğer yönetimdeyse veya yönetime yakın bir kişiyse, bu kişiye karşı disiplin kurallarının işletilmeyip olayı çözmede etkisiz ve ilgisiz kaldılar. Baronun bu şeffaf yapısını kaybetmesinde en çok zararı bundan gördüğünü düşünüyorum. İçindeki çıkar dengelerini korumak adına baronun saygınlığını ve güvenilirliğini her şeyden önce kendi meslektaşlarından doğru kaybettiğine inanıyorum.

Genç avukatların bu nedenle çok büyük bir mağduriyetleri var. Arkasında bir meslek örgütünün varlığını hissedemiyorlar bu nedenle.

Murat: Hiçbirimiz hissetmiyoruz şu anda.

“GÜÇLÜ BİR BARO BİRÇOK HUKUKSUZLUĞU ÖNLEYEBİLİR”

Peki, mesela derdi hayat pahalılığı olan herhangi bir yurttaş için ÖÇAV’ın Ankara Barosu’nun yönetiminde olması ne anlam ifade eder?

Murat: Avukatlar haklarının daha bilincinde olan, ne hakkımız ne değil bunu bilen bir kesim. Mevcut mevzuatta veya başka bir yerde, nerede hakkı varsa pratik olarak bilen bir kesim. Onun için hak gasbına uğradığı zaman bunun en önce farkında olan kesim avukatlar. Toplumun dinamik kesimi. İktidarın hak ve özgürlüklere müdahale sınırının bir yerde bittiğini avukatlar biliyor.

Ülke siyaseten özgür olmayınca zaten ekonomik kriz de yanında geliyor. Her gün 10 bin 20 bin kişi Kızılay’a çıkıp gösteri yapsa siyasi iktidar domatesin fiyatını o kadar çok artmasına izin verir mi? Vermez. Bu yapılabilse hiçbir iktidar protesto edenlerle inatlaşarak bir karar alamaz. İnsanlar çıkıp da hayat pahalılığını, zamları, işsizliği, işten atılmayı protesto edemiyorlar çünkü özgürlükleri yok. Bunu bir şekilde bastırılıyor. Hak arama özgürlüğü kalmadıkça, hakkını hukukunu arayamadıkça, insanların parça parça bütün hakları gider. Hayat pahalılığını, gelen yüksek zammı protesto edemiyorsa, hakkını arayamıyorsa bunun bir sonraki aşamasında daha fazla baskı oluşuyor.

Biz katılımcı, etkin, halktan yana; eşitsizliğe, hukuksuzluğa karşı bir baro olarak insanların gerçekte hakları olmasına rağmen yapamadığı eylemlere hukuksal destekle yapılabilmesini sağlayabiliriz. Bırakalım sıradan yurttaşlarımızı, avukatlar olarak baronun önünde adliyenin önünde basın açıklaması yapamıyoruz, izin vermiyorlar. Güçlü bir baro, bu haklarının bilincinde olarak bunları yapmaya çalışmalı ve hatta yapmalıdır. Bizim demokratik hakların kullanılmasını sağlamamız, insanların siyasi iktidara karşı tepki gösterilmesini sağlamamız lazım. Demokratik hakların kullanılmasını sağlaması lazım.

Zaten Türkiye’de iktidarın bu kadar pervasız olmasının en büyük nedeni hak arama özgürlüğünün kalmamış olması değil midir?

“HUKUKSUZLUĞA ADALETSİZLİĞE KARŞI BİR BARO OLACAK”

ÖÇAV’ın yönetiminde olduğu bir baro nasıl olacak? ÖÇAV yönetimi genç ve kadın avukatlar için ne vaat ediyor?

Murat: ÖÇAV yönetiminde bir baro, haklarımızı bilen, toplumun haklarına sahip çıkan, hukuksuzluğa adaletsizliğe karşı çıkan bir baro olacak. En temel haklarımızın gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Örgüt olarak buna tepki göstereceğiz, direneceğiz. Adliyelerdeki sorunlara karşı çıkacağız. Mahkemelerin siyasi iktidarın memuru gibi çalışmasını önlemeye çalışacağız, önleyeceğiz. Buna kararlıyız. İktidarın “tu kaka” dediği kişinin mahkemede tutuklanmaktan başka şansı yok. Buna güçlü bir tavır alınmıyor. Örgüt olarak meslek örgütü olarak buna gücümüz var. 15 bin küsur avukatız Ankara’da. Güçlü bir baro birçok şey yapabilir. Birçok hukuksuzluğu önleyebilir. Meslektaşlarımızla birlikte bunu yapmaya çalışacağız. Diğer demokratik kitle örgütleriyle yardımlaşacağız elbette.

5 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarıldı, Devlet Denetleme Kurulu’na ilişkin kararname. Bu kararname ile meslek örgütleri vesayet altına alındı. İstediği zaman istediği meslek örgütünün seçilmiş yöneticisini görevden alma yetkisi veriliyor bu kararname ile. Bunlara karşı direnmezsek zaten söyleyecek fazla bir şeyimiz kalmayacak. Ama ÖÇAV yönetiminde bir baro olursa bunlara karşı daha mücadeleci bir çizgide yürüyeceğimiz ve yerine göre geri adım attırabileceğimizi düşünüyoruz. Yapmamız gereken budur.

Kadın avukatlar açısından, cinsiyetlerinden dolayı uğradıkları ayrımcılığı sona erdirmeye çalışacağız, erdireceğiz. Bir sürü çocuklu kadın avukat arkadaşımız var, çocuğunu bırakacak yeri yok, o haliyle duruşmalara gelenler var. Sosyal anlamda hiçbir hakları yok. Ne emzirme odası var, ne çocuk odası var, ne bir kreş var. Bu tür imkanlardan faydalanmalarını sağlamak yönünde kadın meslektaşlarımızın geliştirdiği ciddi projelerimiz var. Bu anlamda meslektaşlarımızı bizi desteklemeye çağırıyoruz.

Günçe: ÖÇAV’ın yönetimde olacağı bir baro hak temelli, hak savunuculuğu merkezli ve bunun adına mücadele edecek olan bir baro olacaktır. Böyle olacağı için de stajyerlerin işçi avukatların, genç avukatların meslekleriyle ilgili problemlere karşı, kadın avukatların kadın olmalarından dolayı mesleklerini icra ederken uğradıkları tüm saldırılar, tacizler, hakaretler kısaca yaşadıkları tüm şiddete karşı arkalarında bir meslek örgütünün bulunduğunu hissedeceklerine eminim.

Avukatlar olarak biliyoruz ki yalnızca kanunlarla değil, Anayasayla da bağlıyız, bütün Türkiye vatandaşları gibi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imza attığı sözleşmeler var. Çocuk, kadın, cinsiyet ayrımcılığına, nefrete ilişkin, işçi haklarına ilişkin… Bunların takipçisi olarak, öncelikle tüm bu mevzuatın uygulanabilmesi adına mücadele edecek bir meslek örgütü yaratabilirsek bunun doğal sonucu stajyer, genç, işçi, kadın avukat haklarının savunulabileceğine inanıyorum. Bu, sadece başkan, yönetim kurulu ya da bir ekip tarafından değil; hiyerarşik bir düzene tabi olmadan, meslek örgütü içinde yaratılacak kurullar aracılığıyla ve bu alanlarda çalışan STK’lerle dayanışarak başlatılacaktır.

Muhalif, mağdur ve dezavantajlı gruplar tespit edilip bu gruplara dair kurullar var edilip, bu kurulların hiyerarşik yapıdan bağımsız bir şekilde çalışması sağlandığında baro, eşitlikçi, şefaf ve hak temelli olarak kendiden beklenen tüm görevlerini yerine getirebilen ve meslektaşlarında güven uyandıran bir baro olacaktır. Bugüne kadar baro yönetiminde hiç yer bulamamış hareketlerle ilgili yenilikler, açılımlar yapılması gerekiyor. Örnek olarak ben bir veganım, hayvan hakları ile ilgili de çok ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor.

Böyle bir baronun  yaratılabileceğine, gerçekleştirmeyi hayal ettiğimiz toplumsal dönüşümün öncelikli olarak meslek örgütümüzden ve baromuzdan başlatabileceğimize inanıyorum. Bu yüzden tüm meslektaşlarımızı ÖÇAV’a, bize oy vermeye çağırıyorum. Çünkü biz hazırız.

Söyleşi: Sendika.Org/Edip Mert Arslan