Toplumsal Hukuk’tan Döndü Kurşunoğlu Kadın Savunması’na yazdı: “6. Yargı Paketi ve nafaka düzenlemesine dair”

6.yargı paketi ile getirilmek istenen; kadınların boşanırken hiçbir hak iddia edemeyeceği hatta her ne yaşamış olursa olsun boşanma kararını veremeyeceği bir durumun yaratılmasıdır.

Toplumsal Hukuk’tan Döndü Kurşunoğlu Kadın Savunması’na yazdı: “6. Yargı Paketi ve nafaka düzenlemesine dair”

6.yargı paketi ile getirilmek istenen; kadınların boşanırken hiçbir hak iddia edemeyeceği hatta her ne yaşamış olursa olsun boşanma kararını veremeyeceği bir durumun yaratılmasıdır.

Son dönemde yargı reformu adı altında birçok kanunda değişiklik yapıldığını haberlerde mutlaka duymuşsunuzdur. Pek çok kanun değişikliğini bir torba misali içine koyan yargı paketleri AKP iktidarı tarafından ülkeye adalet, demokrasi ve özgürlük getirecek reformlar olarak lanse ediliyor. Ancak bu yargı paketleri ile ne demokrasi ne de adalet geldiğini yaşayarak görüyoruz. Dahası bu yargı paketleri ile kadınların kazanımları da gasp ediliyor.

İçeriğinde çocukla kişisel görüşme hakkı ve çocuk teslimine ilişkin, kadınların yaşam hakkını ve çocuğun üstün yararını gözetmeyen düzenlemelerin bulunduğu 5. yargı paketinin hemen ardından 6. yargı paketi gündemde. Yargı paketinin içeriği hakkında ancak iktidar temsilcilerinin açıklamaları üzerine bilgi sahibi olabiliyoruz. 6. yargı paketinin TBMM’ye getirileceğine dair haber içeriklerinden, paketle kadınların kazanılmış haklarının gaspının hedeflendiğini anlıyoruz.

Adalet Bakanı’nın “Boşanmalarda mağduriyeti önleyecek sistemi hedefliyoruz” açıklaması ve iktidar yanlısı medyada boşanma ve nafaka aleyhine çıkan haberler 6. yargı paketinin içeriğine dair fikir veriyor. Bu açıklama ve haberler iktidarın bugüne kadarki boşanma ve nafakaya ilişkin politikalarıyla yorumlandığında 6. yargı paketi ile;

1) Nafaka hakkının süreye bağlanması

2) Nafaka sorununun devlet destekli bir modelle çözülmesi

3) Boşanma davalarının bölünmesi – Aile Hukukuna ilişkin davalarda arabuluculuk uygulamasının gündeme getirileceği değerlendiriliyor.

Bu başlıklar bize 2016 yılında TBMM’de kurulan “Boşanma Komisyonu” raporunu hatırlatmakta. Kadın ve çocuk haklarını gasp etmeye dönük Boşanma Komisyonu raporunda; 15 yaş altı evliliklerin meşru görülebileceği ve TCK’da düzenlenen çocuğun cinsel istismarı ile erken evlilik durumlarının ayrı maddelerde düzenlenmesi, koruma kararları için delil aranması, aile hukukuna ilişkin tüm duruşmaların gizli yapılması, nafakanın kadının güçlenmesinde bir engel olduğu gerekçesi ile nafakanın süreye bağlanması, yoksulluk nafakasının bir fon oluşturularak bu fondan karşılanması ve aile içi şiddet iddiası içermeyen boşanma davalarında dava süreci ve sonrasında arabuluculuk uygulamasının getirilmesi gerektiği vb. kadınların haklarını yerle yeksan edecek birçok öneri yer almakta idi.

Bugün kadın örgütleri tarafından, kadınların ve çocukların kazanılmış haklarına göz diktiği için eleştirilen Boşanma Komisyonu raporundaki önerilerin, iktidar tarafından allanıp pullanarak yasalaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.

İktidar ve çevresindeki kendilerine “Nafaka Mağduru Erkekler/Babalar- Velayet Mağduru Babalar” ismini veren küçük bir grup erkeğin sosyal medya kampanyaları ile gündemde tutmaya çalıştıkları “nafaka meselesine” bir de kadınlar cephesinden bakalım.

Nafaka nedir, sadece kadınlara mı verilir, gerçekten süresiz midir?

Nafaka Medeni Kanunda, boşanma aşamasında yoksulluğa düşecek eşe ödenen tedbir nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek eşe ödenen yoksulluk nafakası ve müşterek çocuğa ödenen iştirak nafakası olarak düzenlenmiştir.

Medeni Kanunda düzenlenen yoksulluk nafakası; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” şeklindedir. Yani Medeni Kanun nafakanın kadın-erkek ayrımı yapmadan “yoksulluğa düşecek taraf”a bağlanabileceğini düzenlemektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği gözetildiğinde, ev içi emeğinin yok sayıldığı, çocuk/yaşlı bakımının kadınların omuzlarında yük olarak kaldığı ve kamusal alanda yer almanın kadınlar açısından çok zor olduğu böyle bir ortamda yoksulluğa düşen taraf genelde kadınlardır.

Medeni Kanunda düzenlenen nafakanın ilgili maddesinin devamı; “nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Aynı zamanda tarafların mali durumlarının değişmesi halinde de nafakanın kaldırılmasına karar verilebilir.“ şeklindedir. Bu madde ile “nafaka süresiz olmaktan çıkarılsın” söylemi de boşa düşmektedir. Aslında “süresiz nafaka ödeyenlerin mağduriyeti giderilsin” şekline çarpıtılan söylemlerin aksine nafaka süresiz değildir, şartları oluştuğunda kaldırılabilir.

Nafaka gerçekten kadınları zenginleştiriyor mu?

Mahkeme tarafından bağlanan nafakaların %50’si boşanmış kadınlara ödenen yoksulluk nafakası iken %50’si müşterek çocuğa ödenen iştirak nafakasıdır. Ayrıca nafaka meblağlarının asgari ücret, açlık ve yoksulluk sınırı gibi genel ekonomik veriler çerçevesinde ele alındığında sanıldığından çok daha düşük olduğu görülmektedir. Ülkemizde bağlanan nafakaların ortalaması 300-350 TL’yi geçmemektedir. Bu durum Kadın Dayanışma Vakfı’nın 2019 tarihli nafaka raporunda ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Kadın Dayanışma Vakfı’nın raporuna kadar nafakaya ilişkin elimizde bir veri olmaması iktidarın bilinçli bir politikasıdır. Tüm nafaka verilerine ulaşabilen Bakanlık bu verileri raporlasa “nafakanın zenginleşmeye neden olduğu”, “erkeklerin mağdur olduğu” söylemlerinin kocaman bir yalan olduğu daha açık şekilde görülecektir.

Nafakayla ilgili diğer bir sorun ise nafaka ödemelerine ilişkindir. Mahkeme kararı ile nafaka bağlanması nafakanın ödeneceğini garanti etmemektedir. Mahkemece bağlanan nafaka ödenmediğinde kadınların nafakayı alabilmek için icra yoluna başvurması gerekmektedir. Erkek şiddeti tehlikesi boşanmadan sonra da devam eden birçok kadın icra yoluna gitmemekte; mahkemece bağlanmış olan nafakayı alamamaktadır. İcra yoluna başvurulsa dahi nafakayı tahsil etmek kolay olmamaktadır. Zira ülkede kayıt dışı çalışmanın yaygın olduğu, üzerine kayıtlı malları yakınlarına devreden kişilerin sayısının fazla olduğu gözetildiğinde aslında kadınlar hakları olan nafakaları alamamaktadırlar.

Nafaka için devlet destekli model yanılgısı

  1. yargı paketinin içerisinde nafakanın devlet destekli modelle çözüleceği de konuşulmakta. Böyle bir tablo karşısında, nafaka sorununun devlet destekli bir modelle çözüleceğini müjde! gibi duyuranlar; boşanmadan sonra yoksulluğa düşen kadınlar için destekleyici mekanizmalar sunmak yerine erkeklerin ekonomik yararını gözetmektedir. Nafakayı süreye bağlama; sürenin bitiminde ise devletin bu nafakayı ödemesi önerisi kadınları devlet ile bağımlı bir ilişkinin tarafı haline getirecektir. Bu düzenleme ile boşanmış kadınlar için devletin sırtında bir yükmüş algısı yaratılacak, boşanmış/boşanacak kadınların hedef haline gelmesine neden olunacaktır. Kadınları her ne olursa olsun boşanamama kıskacı altına sokan bir sistemin getirilecek olması kabul edilemez. Aynı zamanda “şartlar sağlandığı” takdirde devlet nafaka ödemesi yapacak gibi muğlak bir söylemle kadınların kazanılmış hakkı olan nafaka hakkına saldırılması da kabul edilebilir değildir.

Aile arabuluculuğu kadınlar için ne ifade ediyor?

  1. yargı paketinin içerisine dâhil edileceği konuşulan bir diğer husus ise; Aile Hukukuna ilişkin meselelerde “Aile Arabuluculuğu”nun getirilmesi. Bahsi geçen düzenlemede arabuluculuk; mahkemelerin velayet ve nafaka konusunda anlaşılması halinde boşanma kararı vermesi, tazminat ve diğer uyuşmazlıkların boşanma sonrasında devam edip karara bağlanması, bu konuda aile arabuluculuğu mekanizmasının da işletilebileceği biçiminde yer alıyor. Şiddet nedeniyle açılan davalarda arabuluculuğun söz konusu olmayacağı da söyleniyor. Yani anladığımız o ki; alacak kalemleri ile birlikte tazminat taleplerini sonraya bırakıp sadece velayet ve nafaka kısmını çözüp boşanmayı gerçekleştirmeyi amaçlıyorlar. Sık sık ısıtılıp kadınların önüne getirilen bu düzenleme kadınlar açısından son derece tehlikeli. Böyle bir durumda kadının insan haklarını esas alan İstanbul Sözleşmesi’ne bakmakta fayda var. İstanbul Sözleşmesi’nin ilgili maddesi; “Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.’’ şeklindedir.
  2. Arabuluculuk eşitler arası gerçekleştirilmesi gereken ve tarafları aynı masada buluşturan bir sistemdir. Fakat boşanmalarda genellikle eşitler arası bir durum söz konusu değildir. Birçok kadın boşanma kararını dahi zor şartlar altında almaktadır. Aile arabuluculuğunda, şiddete maruz bırakılma tehlikesinin devam ettiği, aynı zamanda kadının güvenliğinin nasıl alınacağı konusunda herhangi bir netlik barındırmayan bir ortamda kadın ve erkeği karşı karşıya getirerek kadın aleyhine olacağı ortada olan bir anlaşmanın altına imza atılacaktır. Her ne kadar şiddetin bulunduğu durumlarda arabuluculuk kapsam dışı olacak şeklinde açıklamalar yapılsa da; burada şiddetin sadece görünen yüzü ile fiziksel şiddet mi olacağı yoksa kadınların bazı durumlarda adını dahi koyamadığı psikolojik şiddeti de mi içereceği muğlaktır. Ya da cinsel şiddet, ekonomik şiddet de bu şiddet kapsamına alınacak mıdır? Kadınlar, boşanma kararı almalarında etkili olan pek çok farklı şiddet türüyle karşı karşıya kalmaktadır. Birçoğu yaşamış olduğu şiddeti dahi tarifleyememektedir. Boşanmaların sadece fiziksel değil psikolojik, cinsel ve ekonomik anlamda şiddet nedeniyle de gündeme geldiği bilindiktir. Bu nedenle aile arabuluculuğu kadınların yaşadığı şiddet biçimlerini yok sayan, kadınları güvensiz ve şiddete açık ortamlarda bırakabilecek, kesinlikle karşı çıkılması gereken bir düzenlemedir.

Bahsedilen düzenlemede arabulucunun kim olacağı sorusu da önemli. Arabuluculuk faaliyetinin en az beş yıllık mesleki deneyimi olan hukuk fakültesi mezunu avukatları kapsadığını düşünürsek; bu işi yapanların toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten, bunun eğitimini almış avukatlar mı olacağı sorusunun da belirsizliği içinde bırakılmaktadır kadınlar.

Bir diğer husus ise; boşanmaları hızlandırmak iddiası ile medeni kanunda yer alan boşanma ile birlikte mal paylaşımı, tazminat gibi hakların boşanmadan sonraya bırakılmasıdır. Bu durum kadınları maddi açıdan hiçbir şey talep etmeden boşanmanın gerçekleşmesine zorlamaktan başka bir şey değildir. Zaten birçok kadın anlaşmalı boşanmalarda “yeter ki kurtulayım, hiçbir şey istemiyorum” diyerek süreci kapatırken anlaşmalı boşandıktan sonra bu hakları talep edebilirsin söylemi aslında “edemezsinin” karşılığı olacaktır. Çünkü birçok kadın anlaşmalı boşanma protokolünü imzalarken dahi haklarından çeşitli gerekçelerle feragat etmektedir. Yani aslında bu durum evlilik birliği içerisinde edinilen malların paylaşımının boşanma sonrasına bırakılması ve erkek lehine paylaşılmaması; tazminat taleplerinden bir şekilde kadının feragat etmesinin önünün açılması anlamına gelecektir.

Nafaka vazgeçilmez bir haktır
Sonuç olarak 6.yargı paketi ile getirilmek istenen; kadınların boşanırken hiçbir hak iddia edemeyeceği hatta her ne yaşamış olursa olsun boşanma kararını veremeyeceği bir durumun yaratılmasıdır.

Yıllardır sokakta, evde, okulda, işyerinde hayatın her alanında özgürlük ve eşitlk mücadelesi veren kadınların yasal haklarına dair kazandıklarını bir bir geri almayı hedefleyen bu süreçte kadın örgütlerinin nafaka düzenlemesini daha net bir şekilde gündemine alması artık acildir. Milyonlarca kadının hayatının “mağdur” yalanı arkasına saklanan bir grup erkeğin yaygarasına kurban edilmesine izin vermeyelim.