Referandum Gerçekleri-4: Yargı, HSK ile bağımsız ve tarafsız oluyor mu? – İlhan Cihaner* (BirGün)

Referandum Gerçekleri-4: Yargı, HSK ile bağımsız ve tarafsız oluyor mu? – İlhan Cihaner* (BirGün)

Fethullahçıların yargıya yerleşmelerinin nedeni HSYK’nin yapısı falan değildi. Siyasi iktidarın Fethullahçıları doğrudan yerleştirmesiydi. 5-6 yılda bir ‘tarafsızlaştıracağız’ denilerek yargı çökertildi

Fethullahçıların yargıya yerleşmelerinin nedeni HSYK’nin yapısı falan değildi. Siyasi iktidarın Fethullahçıları doğrudan yerleştirmesiydi. 5-6 yılda bir ‘tarafsızlaştıracağız’ denilerek yargı çökertildi

Referanduma (plebisitte oylanacak olan) sunulacak olan Anayasa değişiklik teklifinin rejim değişikliğini de aşan en önemli maddelerinden birisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında öngördüğü değişiklik. Önemli; çünkü rejim sınıflandırmalarında yasama ve yürütme arasındaki ilişkiden daha önemlisi yargının bağımsız olup olmadığıdır. Ayrıca HSYK’nin yapısını değiştiren madde, eğer evet çıkarsa hemen yürürlüğe girecek maddeler arasında. Geçici madde uyarınca da “en geç otuz gün içinde” yeni yönteme göre, yeni HSYK üyeleri seçilecek.

HSYK değişikliğini üç düzlemde ele almakta fayda var; Yargı bağımsızlığı, 2010 değişikliği ve Fethullahçı yapılanma ile ilişkisi.

Öncelikle 2010 referandumu öncesini hatırlatayım: HSYK, 2010 değişikliği öncesi 7 üyeliydi. Bakan ve Müsteşarın konumu aynıydı. Yargıtay içerisinden (3) üç üye, Danıştay içerisinden (2) iki üye seçiliyordu. Yargıtay ve Danıştay’ın her bir üyelik için belirlediği üçer aday arasından CB seçim yapıyordu. Bu yapı 2010 referandumunda değiştirildi.

Halen geçerli olan 2010 değişikliğinden sonra; 22 asıl üyesi olan Kurul’un başkanı yine Adalet Bakanı, Müsteşarı da doğal üye oldu. Cumhurbaşkanı (4) DÖRT ÜYEYİ akademisyen ve avukatlar arasından seçiyor. Yargıtay (3) üç üyeyi, Danıştay (2) iki üyeyi, Adalet Akademisi (1) bir üyeyi seçerken, (10) üyeyi ise kürsüdeki hakim savcılar kendi içlerinden seçiyor. Kabaca böyle.

Aynı iman, aynı argüman

2010 değişikliğini savunanlar (Fethullahçılar ve şimdi pişman olan ‘yetmez ama evet’çiler dışında) şimdi de bu değişikliği savunuyorlar. Hem de aynı iman ve nerede ise aynı argümanlarla. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 2010 değişikliğini şöyle savunuyordu:

“…Muhalefet partilerini Anayasa değişikliği paketinde bulunan maddeleri bilmediklerini ileri süren Bozdağ, …‘Bizim yaptığımız yargıyı ele geçirmek değil, yargıyı hiçbir zaman ele geçirilmesine izin vermeyecek bir sistem ve mekanizmayı ortaya koymaktır’ dedi.”

(http://www.haberler.com/ak-parti-grup-baskanvekili-bozdag-vatandas-haberi/)

“…Kürsüden gelen hakimler Adalet Akademisi’nden gelenler ve Yargıtay’ın, Danıştay’ın doğrudan seçmeleri sayının çoğalması 5 kişinin bir arada subjektif birliktelik kurmaya imkan verdiği gibi böylesi bir yapıya imkan vermeyecek. Objektif bir birlikteliği kurma noktasında herkesi hukukun üstünlüğü noktasında zorlayacaktır.” (http://www.milliyet.com.tr/bozdag-muhalefet-sinavdan-kacan-ogrenci-gibi-siyaset-1219696/)
Şu daha ilginç ama:

“…Bu pakete ‘Evet’ demek hukukun üstünlüğüne ‘Evet’ demektir. Siyasallaşan bir yargıya değil hukuk devletine bağlı bir yargıya ‘Evet’ demektir. Yargıda tarafsızlığın hâkim olmasına ‘Evet’ demektir. Bu pakete ‘Hayır’ demek yargının siyasallaşmasını önle meye ‘Hayır’ demektir…” (http://www.haberturk.com/polemik/haber/531412-bozdagdan-referandum-yorumu)

Tabii bir de siyasi gerekçeler vardı, detaya girmeye gerek yok. Ama o dönem AKP’nin ve ‘Evet’i savunanların broşürlerine bakmak da faydalı olacaktır:

“Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçmeye ‘Evet’ demektir.”

“Yargı bağımsızlığını güçlendirmeye ve yargı tarafsızlığını sağlamaya ‘Evet’ demektir.”

“Tüm hâkim ve savcılarımızın kendileriyle doğrudan ilgili olan HSYK üyelerini seçmeye söz sahibi olmalarına ‘Evet’ demektir.”

“HSYK yapısını, hukuk sistemi oturmuş ülkelerdeki standart yapıya yükseltmeye ‘Evet’ demektir.”

Yani biz taa 2010 yılında hiçbir gücün yargıyı ele geçiremeyeceği bir sistem kurmuşuz! Yargıyı tarafsız hale getirmişiz! İdeal HSYK’yı oluşturmuşuz!

Eeee o zaman “Doktor bu ne!”

Getirmek istedikleri sistemi savunurken hali hazırda da CB’nin 4 üye seçtiğini, değişiklik teklifinde de 4 üye seçeceğini söylüyorlar. Tam bir aldatmaca.

Her şeyden önce mevcut CB partisiz ve tarafsız, getirilmek istenen sistemde ise tüm yürütme gücünü eline almış partili bir CB söz konusu. Bir karşılaştırma yapılacak ise başarılı örnek olarak gösterilen ABD ile yapılabilir.
ABD de Başkan’ın yaptığı bu tarz atamalar senato onayına tabi. Ömür boyu atandıkları için de her bir Başkan bu güne kadar ortalama bir üyeyi değiştirebilmiş. Üstelik halka açık “mülakatlar” yoluyla kamuoyu denetimi de var. Başkan’ın ve atadığı hâkimlerin eyaletlerdeki hâkimler üzerinde HSYK benzeri yetkileri yok. Ucube bir sistem getirilmek istendiği için mukayese de zor oluyor haliyle!

Getirilmek istenen sisteme dönelim. Bir kere 13’e indirilen HS(Y)K’nin ‘Evet’çilerin iddia ettiği gibi (4) dört değil tam (6) altı üyesini CB ismen belirliyor. Dördünü ilk derece hâkim ve savcılardan seçiyor. Adalet Bakanı, doğal Başkan ve CB atıyor. Müsteşar doğal üye “üst kademe kamu yöneticisi” olduğu için onu da CB belirliyor.

“TBMM seçiyor” aldatmacası

Geri kalan (7) yedi üyeyi, Yargıtay (3), Danıştay (1) ve öğretim üyeleri ile avukatlar (3) arasından TBMM seçiyor. Anayasa ve Adalet komisyonlarından oluşan karma komisyon başvurular arasından üçte iki çoğunlukla (mevcut duruma göre 35 üye) her bir üyelik için üç aday belirliyor. İlk oylamada bu çoğunluk olmaz ise beşte üç (32 üye) çoğunluk aranıyor. Bu da olmazsa en çok oy alan iki aday arasında kura çekilerek adaylar Genel Kurul’a gönderiliyor. Genel Kurul’da da aynı oranlar aranıyor ve oranlara ulaşılamaz ise de son turda en çok oy alan iki aday arasından kura çekilerek belirleniyor. Biraz karışık oldu, farkındayım. Ama bu sistem, daha ilk turda komisyon dolayısı ile Genel Kurul çoğunluğunu elinde bulunduran partinin kimin kuraya kalacağını belirlediği bir sistem. Şimdiki tabloya uygularsak AKP hiçbir partinin desteğine ihtiyaç olmadan yedi üyenin tamamını belirleyebilir. Uzlaşmayı zorlayan bir mekanizma olmadığı gibi yaşananlardan ders de çıkarılmamış.

Bu yöntemi bize “TBMM seçiyor” diye övüyorlar. Oysa unutmayalım sistem TBMM çoğunluğu ile CB’nin partisinin aynı olması üzerine kurulu.

Özetle CB altı üyeyi doğrudan bu sıfatıyla, geri kalan yedi üyeyi ise hükmettiği partisi aracılığıyla seçecektir. Hadi bir an için yöntemin adil olduğunu düşünelim; kuradan gelecek tek bir oy kurulun sayısal üstünlüğünü yürütme lehine çekecektir. Başkan ve müsteşarın gücü de cabası.

Kaldı ki tarafsızlık ve bağımsızlık gerektiren bir kariyer mesleğini siyasi partiler nasıl belirleyecektir? CB ilk derece hâkim ve savcıları nasıl ayıklayacaktır? Siyasallaşan yargı mensupları bu kez doğrudan parti genel merkezlerinde kulis yapacaktır.

Teklif, siyasetle mesafesi kapandıkça elindeki zor aygıtı nedeniyle doğrudan gerçek iktidarı temsil eden bir kurulu yürütmenin eline veriyor. Şimdiki siyasi figürleri bir tarafa bırakın 20-30 yıl sonrayı düşünün; bu yetki yürütmeye verilebilir mi?

Doğrudan yerleştirdiler!

Bu süreçte ‘Evet’çilerin Fethullahçı yapılanmaya dair tespitler de aldatıcı. Yargıya yerleşmelerinin nedeni seçim sistemi, HSYK’nin yapısı falan değildi. Siyasi iktidarın Fethullahçıları doğrudan yerleştirmesiydi. Seçimlere Adalet Bakanlığı ve Fethullahçıların müdahalesiydi. İşte eski yöneticiler toplantıya ara verip doğrudan Fethullah Gülen’den talimat alıp sayı belirlediklerini buna Bakanlığın razı olduğunu anlattı. Ayrıca hâkim/savcı alımında her zaman tek belirleyici Adalet Bakanlığı bürokrasisi olmuştu. Şimdi Fethullahçılar bu sistem nedeniyle yerleşmiş izlenimi veriyor.

Oysa o zaman da asıl amaç yargının iktidara tabi kılınmasıydı, şimdi de aynı amaç güdülüyor. Uyumlu, söz dinleyen bir yargı!

Önemi nedeniyle tekrar hatırlatayım; Orhan Gazi Ertekin “Yargı Meselesi Hallonuldu” adlı kitabında pazarlıkların perde arkasını yazmıştı. Cemaat ve bakanlık arasında pazarlığı yürüten hâkimlerden birisi “…Bence bu seçim çok önemli ve kritiktir. Bu HSYK, sadece yargı açısından belirleyici olmayacak, ekonomide de sonuçlar doğuracak. Geçmiş iktidarlar, bankaları, medyayı, büyük şirketleriyle bir yolsuzluk ekonomisi yarattı. Tüm bunlardan hesap sorulması gerekiyor. HSYK ele geçirildiğinde sadece Yargıtay ve Danıştay yeniden yapılanmayacak, hükümetin yürüttüğü siyaseti, özelleştirmeleri engelleyen güçler de devreden çıkacaklar. Bu nedenle bu seçimler çok önemlidir. Bundan sonraki seçimler nasıl olursa olsun kazanmak zorundayız. Ben Yarsav’ın uyanacağı sabaha uyanacağıma, şeytanla bile işbirliği yaparım. Bu nedenle bu seçimde bakanlığa destek verilsin…”
Yargı o zaman sahiden “şeytana” teslim edildi, şimdi de “anahtar teslimi yürütmeye” teslim ediliyor!

Yürütmenin emrinde olan bir yargı felaket getirir. Yaşadık bunu. ‘Evet’ oyu verecekler akıllarıyla alay edilmesine izin vermesinler. 5-6 yılda bir tarafsızlaştıracağız denilerek yargı çökertildi.

Yürütmenin belirlediği yargı ne tarafsız, ne de bağımsız olur.

Bağımlı yargıya HAYIR!

*İlhan Cihaner – Hukukçu, Cumhuriyet eski Başsavcısı, Milletvekili