Avukatlara Yönelik Saldırılar Artarken Mücadeleyi Her Alanda Büyütmeli – Alican Fıstıkçı

Avukatlara Yönelik Saldırılar Artarken Mücadeleyi Her Alanda Büyütmeli – Alican Fıstıkçı

Ankara Barosu Başkanına yönelik saldırı bir kez daha gösterdi ki, gerek baro başkanına, gerek işçi avukata, gerek zorunlu müdafiye yönelik her saldırıya karşı tüm meslektaşların dayanışma içerisinde olması gerekmektedir. Avukatlara düşen hukuk için her alanda mücadele etmektir

“Egemen istisna haline karar verendir…
İstisna halinde hukuk askıya alınır çünkü ‘norm homojen bir ortama ihtiyaç duyar”
Carl Schmitt
Siyasal Kavramı, 1932

“İstisna” halinin bir sürekliliğe dönüştüğü, kural olduğu günümüz Türkiyesi…

Nazi Partisi üyesi Alman anayasa hukukçusu Carl Schmitt’in överek tarif ettiği istisna hali, egemen tarafından hukukun bir şekilde askıya alındığı ve politik iktidarın dost – düşman ayrımının keskinleştirildiği, iktidarın keyfi olarak karar verdiği haldir. Bu kısacık tanımı dahi kulağa oldukça tanıdık gelmekte olsa da, “istisna hali” tamlamasının kendisi; aslında durumun enderliğini, nadirliğini ve kesikliğini içinde taşıdığından, günümüz Türkiye’sinde istisna halinin bir sürekliliğe dönüştüğünden, yani istisna halinin kural olduğundan bahsetmek daha isabetli olabilir.

1 Kasım seçimlerinden sonra parlamentoda çoğunluğu zorla sağlayan ve yürütmeyi zapteden AKP; Anayasa değişikliği ve yayınladığı kanun hükmünde kararnamelerle, zaten hali hazırda zayıf olan hukukun üstünlüğü prensibini tamamen askıya almış, hukuksuzluğun kendisini bizzat yasalarla bir norm haline getirmiş ve toplumu her kesimini hukukun askıya alındığı, keyfiliğin hüküm sürdüğü bir sürekli istisna haline sokmuştur.

Bizzat hukukun üstünlüğünün referans alındığı ve adaletin tecelli ettiği mekan olma anlamı ve işlevini yüklenen mahkeme salonları ve adliyelerde dahi, hukukun uygulayıcısı olan hakimlerin hukuktan ziyade keyiflerine ya da iktidarın isteğine göre karar verdiğini, adalet personelinin göreve atanmasında liyakatten ziyade nepotizme dayanıldığını, iktidarın kendisi artık inkar etmeye bile ihtiyaç duymazlık içinde.

Baskı ve keyfilik her yerde olduğu gibi adliyeler ve mahkeme salonlarında da kendini göstermekte.

Bu baskı ve keyfilik her yerde olduğu gibi adliyeler ve mahkeme salonlarında da kendini göstermekte. Geçtiğimiz 24 Mayıs günü Ankara 12. İş Mahkemesi hakimi Abdülvahap Dabakoğlu; tutanaklaştırılan hali ile dosyadaki eksikliğinin duruşma esnasında yüzüne vurulması sonrasında duruşma salonunda bulunan ve sırasını bekleyen avukatları “hepiniz dışarı çıkın” diye bağırarak ve azarlayarak dışarı çıkarmıştı. Koridorda bulunan Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran’ın bu olaya tanık ve müdahil olması ile de duruşma salonuna almama tartışması büyümüştü. Hakim Dabakoğlu tartışmada kontrolünü öyle kaybetmişti ki, etrafta olayı kameraya alan onca meslektaşın varlığını umursamaksızın Canduran’ın üzerine yürümüştü. Meslek kuralları bir yana, genel görgü kurallarından dahi bihaber şekilde davranabilme serbestliğini kendinde gören bu hakime tepkiler de gecikmedi. Ankara Barosu’nun çağrısına karşılık olarak bir grup baro başkanı ve avukat toplandı ve basın açıklaması yaptı, yapılan başvuru üzerine HSK, o hakim hakkında soruşturma başlattı. Hakim Dabakoğlu ise hakkındaki görüntülerin yayınlanmasını ve yayılmasını engellemek üzere meşrulukları kendinden menkul sulh ceza hakimliği vasıtasıyla yasaklama kararı almak ile meşguldü.

Avukatların maruz kaldığı şiddet ancak baro başkanına kadar ulaştığında kamuya açılacak bir mesele haline gelmiştir.

Canduran’ın maruz kaldığı bu duruma avukatların kolektif bir tepki vermesi çok değerli olsa da unutmamak gerekir ki, hakim ve savcıların fiziksel şiddete kadar varabilen bu tür davranışları ilk değildi. Daha önce de benzer olayların sıkça yaşandığı tüm avukatlarca bilinmektedir. Fakat benzer bir çağrı, ne üst aramasına direnen avukatlar tartaklanırken geldi, ne de adliyelerde avukatların gündelik hayatın bir parçası haline gelen diğer hakim savcı şiddeti olaylarında.

Canduran’ın başına gelen vakadan henüz iki hafta önce de bir avukatın benzer bir saldırıya maruz kaldığı biliniyor. Avukat B.B., Ankara 11. İcra Ceza Mahkemesi Hakimi Ayhan Aksoy’un dosyası hakkında verdiği gerekçeli kararda avukatın ayrıntılı itiraz dilekçesi vermediğini yazması üzerine kendisiyle konuşmak ve esasen dosyada mevcut olan dilekçesini hakime göstermek için odasına gitmişti. Ayrıntılı itiraz dilekçesini UYAP üzerinden gönderen avukat, hakimden kararı dosyadaki bu belgeye göre düzeltmesini istemiş, aksi halde durumu müvekkile açıklarken sorun yaşayabileceğini iletmişti. Bunun üzerine hakim Aksoy, avukatı alay ederek aşağılamış, hakaretler etmiş ve hatta meslektaşı sert bir şekilde kolundan tutup zorla sürükleyerek ve çantasını da tutup fırlatmaya çalışarak odasından dışarı atmıştır. Olayın gerçekliği hastaneden alınan darp raporuyla doğrulanmıştır. Ne ilk, ne de son olan, üstelik hekim raporu da olan bu şiddet olayına karşı Ankara Barosu yönetiminin yazılı ya da sözlü bir açıklaması bulunmamaktadır. Bu boyutuyla, Ankara Barosu Yönetimi için avukatların maruz kaldığı şiddet ancak baro başkanına kadar ulaştığında kamuya açılacak bir mesele haline gelmiştir denilebilir.

Avukatlara yönelik şiddetin bu denli yaygınlaşıp normalleşmesi, baroların ve meslektaşların bu tip durumlarla karşılaştığında bu denli pasif ve sessiz kalmasıyla ilgilidir.

Önemle de belirtmek gerekir ki şiddetin bu denli yaygınlaşıp normalleşmesi, bir hakimin, konumu nedeniyle medyada görülebilirliği olan baro başkanına dahi hakaret edebilme ve üzerine yürüme cesaretini kendisinde bulabilmesi, aslında bir bakıma baronun ve meslektaşların bu tip durumlarla karşılaştığında bu denli pasif ve sessiz kalmasıyla ilgilidir. Avukat B.B. ve diğer bir çok meslektaşın hakim ve savcıların kötü muamelesine, sözlü veya fiziksel şiddetine maruz kaldığı birçok durumda meslek örgütünün bu derin sessizliği faillere de haliyle cesaret vermektedir. Avukatların birçok farklı hukuksuz uygulamaya, haksız gözaltılara ve hatta tutuklamalara maruz kalmalarının alışıldığı günümüz Türkiye’sinde sadece Ankara değil diğer illerde de baro yönetimlerinin ancak medyada görünürlüğü olan avukatlar için bir dayanışma başlatması, meslek örgütünün işlevini ne denli yitirdiğini de göstermekte.

Baronun ve meslektaşların bu tip olaylara sessiz kalmaları, hukukun askıya alındığı istisna halinin süreklileşmesine, mesleğin saygınlığını kaybetmesine sebep olacaktır. Bu bakımdan Ankara Barosu’nu, Baro Başkanı Canduran’ın uğradığı çirkin saldırıya karşı gösterdiği cesareti ve tepkiyi, diğer meslektaşlar için de göstermeye çağırmak gerekmektedir. Hakim ve savcıların bu cesaretleri sadece cezasızlık halinden değil, başka meslektaşlara yapılan saldırıların görmezden gelinmesiyle ve tepkisiz kalma halinden de topladıklarını hesaba katarsak, gelinen durumda meslek örgütü ve tüm meslektaşların da sorumluluğu olduğunu kabul etmek gerekir.

6 Haziran günü de Ankara Barosu CMK Merkezi tarafından zorunlu müdafilik kapsamında görevlendirildiği dosyada mesleğini layıkıyla ifa etmeye çalışan Av. Ö.K.’nın Sincan Cezaevi duruşma salonları koridorlarında dosya karşı tarafı kişilerce sözlü ve fiziksel saldırıya maruz kalması ile ilgili de henüz bir açıklama ya da bu saldırılara zemin hazırlayan mahkemelere karşı tavır sergileme olmadığını izliyoruz.

Adliye sorunları ve mesleğin maruz kaldığı saldırılar tek tek sayılacak gibi değil elbette…

Avukatların gözaltına alınması, tutuklanması, her gün adliyelerde hakim ve savcılar tarafından hakarete uğraması, yargının sac ayakları metaforunda muhatap dahi kabul edilmemeleri, fiziksel olarak saldırıya maruz kalması ve bunlar karşısında meslektaşların ve meslek örgütünün sessiz kalması, bu hukuk dışı durumun bir istisna halinden çıkıp, istisnanın sürekli hale gelmesine yol açtı. Öyle ki, bir hakim, ülkenin Başkent Barosu Başkanını dahi tartaklamaya yeltendi. Bu suça karşı sessiz kalma, hukuka aykırı halin yavaşça bir norma dönüşmesine sebep olacaktır. Bu yüzden gerek Baro Başkanına, gerek işçi avukata, gerek zorunlu müdafiye yönelik her saldırıya karşı tüm meslektaşların dayanışma içerisinde olması gerekmektedir.

Egemen, hukuku askıya almaya çalışsa da avukatlara düşen hukuk için her alanda mücadele etmektir.

Herhangi bir dilekçemize havale almak ya da dosyalarımız ile ilgili görüşmek için hakimin odasının kapısından giremediğimizde ya da adliye koridorunda değil hakim savcı, hatta değil katip, sadece kolluk ile hukuksal münasebet kurup hukuksal meramımızı korumalara anlatmak durumunda kalırken; bu önemli sorunun da çözülmesi için Canduran ya da bir başka baro başkanının aynı ihlale maruz kalmasını beklememiz gerekmiyor. Egemen, hukuku askıya almaya çalışsa da avukatlara düşen hukuk için her alanda mücadele etmektir.

Alican Fıstıkçı