Asıl sorumlular, göçmenleri AB ile pazarlık kozu olarak kullanan iktidar ve onlar üzerinden sömürüyü derinleştiren patronlardır. Dolayısıyla mücadele edilmesi gerekenler göçmenler değil, sermaye sınıfı, patronlar ve iktidardır.
Son günlerde Taliban zulmünden kaçarak ülkemize çoğunlukla düzensiz bir şekilde giriş yapmaya çalışan Afgan göçmenlerle birlikte, yabancı düşmanlığı vahim bir hal almaya başlamıştır. Bu düşmanlık ayrıca belli odaklarca özellikle sosyal medyada bilgi kirliliği yaratmak suretiyle daha da körüklenmektedir.
Özellikle Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın göçmenlere karşı takındığı ırkçı ve gerici tutumun “muhalif” kesimden aldığı desteğin boyutu içler acısı duruma gelmiştir. Nitekim Özcan’ın bu açıklaması son derece ırkçı, gerici, evrensel olarak kabul edilmiş insan hakları ilkelerine aykırı olduğu gibi, iktidarın göçmen politikası sonucunda asıl sorumluların kimler olduğunu ve düzensiz göçlerin aslında kimin işine geldiğini de perdeliyor.
Ülkemizin “muhalif” olarak gösterilenleri ve Tanju Özcan gibileri, çaresiz bir şekilde gelen göçmenlere nefret kusadursun ve oluşan olumsuzluklar için göçmenleri suçlayadursun, ülkemizde göçmenlere karşı geliştirilen bu nefret dili ve ayrımcılık en çok patronlara ve sermaye sınıfına yaramaktadır. Nitekim göçmenler, ülkemizde insanlık dışı şartlarda, çok düşük ücretlerle, kayıt dışı ve günde neredeyse 16 saate varan çalışma süreleriyle çalıştırılmaktadır.
Göçmenlerin büyük çoğunluğu kayıt dışı çalıştığı için işgücüne dayalı veri elde etmek bu alanda oldukça zor. Ancak yine de bu konuda bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalardan yararlanarak, aşağıda birtakım veriler sunacağım.
Kayıt dışı çalışmanın nedenleri olarak mani ve sosyo-kültürel nedenler, yoksulluk, dil yetersizliği, vasıfsız eleman olarak görülme gibi nedenler gösteriliyor. Yine, göçmenler için yasal çalışma olanakları çok sınırlı olduğundan, kayıt dışı çalışma göçmenler için adeta bir zorunluluk haline gelmiştir.
Öncelikle çalışan göçmen çocuklara değinelim. Ülkemizde Şubat 2020 itibarıyla, 5 – 14 yaş aralığında olan ve çalışan Suriyeli çocuk sayısı tahmini 127.000 civarındadır. Bu sayının 109.000 civarı erkek, 18.000 civarı da kız çocuklarıdır.
Aynı çalışmaya göre 2017 itibarıyla ülkemizde bulunan ve erken yaşta çalışmaya başlayan 940.921 Suriyeli göçmen bulunmaktadır. Bu çalışanların %91,6’sının kayıt dışı çalıştığı tahmin edilmektedir. Bu sayılara yukarıda değindiğimiz çocuk işçilerin sayısı da dâhildir. Yine bu kayıt dışı çalışanların neredeyse tamamı, düşük vasıflı ya da vasıfsız işlerde çalışmaktadır.
Göçmenlerin büyük çoğunluğu İmalat ve İnşaat, Sabit tesis ve makine, ağaç işleme, metal işleme gibi ağır ve iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin büyük önem arz ettiği işlerde çalışmaktadır.
Çalışma koşulları da oldukça ağırdır. Yine Suriyeli göçmenlerden hareket edecek olursak, göçmenlerin yarısından fazlası haftada 50 saatten fazla çalışmakta, %34 civarı da haftada 60 saatten fazla çalışmaktadır.
Ücretler de oldukça düşüktür. Nitekim aynı çalışmaya göre Suriyeli göçmenlerin aylık kazancı erkekler için ortalama 1.337,00 TL, kadınlar içinse ortalama 1.083,00 TL’dir.
Bu ücretlere çalışan göçmenlerin kayıt dışı çalıştırıldığı da unutulmamalıdır. Böylece, ortalama ücretlerin asgari ücretten az olması, kayıt dışı çalışma sebebiyle sermayedar ve patronların SGK primleri gibi yükümlülüklerinden kurtulmaları, bu tablodan açıkça kimin “kârlı” çıktığını gözler önüne sermektedir.
Geçtiğimiz günlerde AKP’li milletvekili Yasin AKTAY’ın söylediği “İşverenler, yatırımcılar, sanayiciler Suriyelilerden çok memnun. Çok önemli bazı yerlerde Suriyelileri çekin, bu ülke ekonomisi çöker.” şeklindeki sözleri, iktidarın ve patronların bu gelir adaletsizliğinden oldukça memnun olduklarını da doğrulamaktadır.
Tablo ve sorumlular bu kadar açıkken, toplumun muhalif kesimi oluşturanların bu sorunlar için ırkçı bir şekilde göçmenleri suçlaması ve insan haklarına aykırı eylemlere geçmeleri, var olan sorunları ve gelir adaletsizliğini körüklemekte ve asıl sorumluların kim olduğunu gizlemektedir.
Asıl sorumlular bellidir. Asıl sorumlular, göçmenleri AB ile pazarlık kozu olarak kullanan iktidar ve onlar üzerinden sömürüyü derinleştiren patronlardır. Dolayısıyla mücadele edilmesi gerekenler göçmenler değil, sermaye sınıfı, patronlar ve iktidardır.
Av. Yıldıray Çıvgın