1982 Anayasası, 35. yılında üçüncü dönemine girdi: Karmaşa veya kaos. Başkalaşım ve araçsallaştırma, ilk iki dönem idi
1982 Anayasası, 35. yılında üçüncü dönemine girdi: Karmaşa veya kaos. Başkalaşım ve araçsallaştırma, ilk iki dönem idi.
Başkalaşımın anlamı
Özgürlükler güvencesi ve siyasal iktidarı sınırlama belgesi olarak Anayasa, ülkemiz açısından üç düzlemde incelenmeli:
–Pozitif anayasa hukuku: 1876’dan bu yana, kavramlar, kurallar ve kurumlar bakımından anayasal kazanımlar.
–Siyasal uzlaşı: Özellikle 2011-2013 arasında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun üzerinde uzlaşma sağladığı konular.
–Toplumsal birikim: Anayasa üzerine geçen yıllarda farklı toplum kesimlerinin raporlar ve taslaklar şeklinde hazırladığı ürünlerin ortak paydaları.
İlki, 1982 Anayasası döneminde, 1987’den itibaren hak ve özgürlükler lehine yapılan değişikliklerde somutlaşır: Başkalaşım. Buna, uzlaşma ve ortak payda öğeleri de eklenince, hak ve özgürlükler ekseninde kayda değer bir anayasal birikimin ortaya çıktığı görülür.
‘Anayasa başkalaşımı’, yakın dönem tarihimize damgasını vurmuş olsa da, ‘araçsallaştırılan anayasa’, kazanımların uygulamaya geçmesini engelledi.
Özgürlük (başkalaşım) ve iktidar (araçsallaştırma) ikileminde ikincisi ağır bastı.
Araçsallaştırma ve sakıncaları
3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti genel başkanı, ilerleyen aylarda Anayasa değişikliği ile Başbakan oldu. Cumhurbaşkanı olan aynı kişi, bu kez, 16 Nisan halkoylaması sonucu Anayasa değişikliği ile parti başkanı oldu. Aslında, Türkiye’nin son on beş yılı, tarihinde hiç görülmediği biçimde ‘anayasal araçsallaştırma’ dönemi oldu: Kişi ve parti için anayasa değişiklikleri.
Giderek kabaran kişisel iktidar iştahı, hak ve özgürlük kazanımlarını küllendirme iradesini de beraberinde getirdi. Örneğin, 2010 Anayasa değişikliğinin başlıca getirisi olan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru uygulamasına bile, ‘yargı kararını tanımama’ şeklinde tepki gösterildi. Hak ve özgürlük ihlal halkaları o denli genişletildi ve yaygınlaştırıldı ki, ‘niyet okuma’ yoluyla insanlar özgürlüklerinden alıkonulmaya başlandı.
Kaosun gölgeleyemediği
Kişisel iktidar arayışı ve parti hâkimiyetinin damgaladığı araçsallaştırma, 16 Nisan halkoylaması sonrası yerini anayasal karmaşaya bırakmaya başladı. Çift başlılığı önleme adına, bütün makamlar ve statüler birbirine karıştı: Parti grubunda konuşan kişi için, AK Parti genel başkanı veya vekili yerine, “Cumhurbaşkanı/ Başbakan konuşuyor” şeklinde haberler sürekli pompalanıyor. Devlet, adeta bir partinin gölgesi altına alınmış bulunuyor; tam bir kaos ortamı.
Şu soru, tamamen meşru: Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın konumu arasındaki bu örtüşmeler, anayasal statü gereği mi, yoksa ‘siyasal rol paylaşımı’ mı?
Başbakan olarak konuştuğu söylenen kişi karşısındaki bir grup, “ya Allah bismillah, Allahu ekber” sloganları ile devasa salonu inletirken, hatip soluklanıyor ve sonradan ekliyor: “Allah razı olsun!”
Aynı kişi, bu kez Başbakan sıfatıyla, ama kişisel konumunu Meclis iradesi ile özdeşleştirerek, zeytinlik arazilerin maden aramalarına tahsisi için yeşil ışık yakabiliyor.
Bu görüntü ve sözlerin anlamı şu: Anayasal düzen, ‘dünyevilik’ten uzaklaştırılırken, ülke de gözden çıkarılıyor.
“70 günde yüzde 30”
“70 günde yüzde 30’u 51.4’e çıkardık” diyor Sayın B. Yıldırım (6 Haziran, Hürriyet). Başbakan olarak mı, yoksa parti başkan vekili olarak mı söylediği belli olmasa da, şu üçlü gerçeğe işaret ediyor:
–AK Parti tabanı ‘Hayır’cı idi: Daha önce hazırlanan anayasa metin ve raporlarında çözüm, rejim içinde arandığı için, Parti seçmeni, 6771 sayılı Kanun düzenlemesine mesafeli idi.
–OHAL koşullarında anayasal bilgilenme hakkı sınırlandı: Seçmenler, 18 madde, torba madde ve geçiş hükümleri konusunda bilgilenemedi.
-‘Plebisiter halkoylaması’ öne çıktı: Anayasa değişikliği, ‘Cumhurbaşkanı projesi’ olarak sunuldu ve kişiye oy vermesi sağlandı; haliyle, anayasadan çok ‘kişi oylaması’ yapılmış oldu.
Yaşamsal üçlü hedef
–Hukuk ve meşruluk: Oylamalarda tanık olunan yasaya aykırılıkları kabul eden Yüksek Seçim Kurulu’nun ilan ettiği sonuçlar, meşruluk (haklılık, doğruluk, akla uygunluk ve yerindelik) sorununu bütün açıklığı ile beraberinde getirdi. Bu sorun, hep güncel tutulmalı.
–Anayasal hedef: Kazanımlar, siyasal uzlaşma ve toplumsal ortak paydalar örgüsünde yürütülecek ve ‘siyasal iktidarı insan hakları hizmeti’ne yönlendirecek bir anayasa çalışması, acil bir gereklilik.
–Seçim, araç: Seçimler ise, Türkiye’yi anayasal düzene döndürmenin bir aracı olarak görülmeli; yoksa sadece iktidarı elde etme aracı olarak değil.