Medyayı yalancı ayna haline getirip, ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı? Diye sorunca her zaman “senden güzeli, büyüğü yok” yanıtını alırsın. Ama bu gerçek olmayabilir
Manisa Barosu geçtiğimiz hafta 24 Ocak 2017 Salı günü Manisa Belediyesi Kültür Merkezi’inde kapsamlı bir toplantı düzenledi. Uğur Mumcu’nun katledilişinin 24. yıldönümünde yapılan toplantı İZTV’nin Uğur Mumcu belgeseliyle başladı.
Ardından demokrasi mücadelesinde yitirdiğimiz değerlerimizin fotoğraflarından oluşan bir video gösterisi izlendi.
Ardından da Manisa Baro Başkanı Ali Aslan’ın kısa açış konuşması yaparak “Türkiye Gündemi ve Yeni Anayasa” başlıklı panel için Av. Hüseyin Erkenci, Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu ve bu satırların yazarını sahneye davet etti.
Erkenci, Manisa Barosunun eski başkanı olarak şehirde hatırı sayılır bir saygınlığa sahipti. Toplantıyı o yönetti. Manisalılar da konunun önemiyle doğru orantılı bir ilgi göstererek büyük salonu doldurmuşlardı. Bu ilgi 19.30’da başlayan toplantının 22.30’daki bitimine kadar üç saat boyunca sürdü.
Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Bölüm Başkanı’yken istifa etmişti. Onun görevini yapamaz hale getirenlerin bir bölümü ilerleyen yıllarda Gülen Cemaati’ne yapılan operasyonlarla zanlı haline geldiler. Tabii olan İstanbul Hukuk’un öğrencilerine oldu, Korkut Hocaları vakıf üniversitesine geçmişti.
Konu Anayasa olunca haliyle bütün ilgi de rejim değişikliği anlamına gelen referandum üzerine yoğunlaştı. Televizyonlarda sadece bu değişikliğin “faydalarını” anlatan tartışmalar (!) yapıldığından sakıncaları hakkındaki bilgileri böylesi açık toplantılarda öğrenebiliyoruz.
Korkut Kanadoğlu önerilen başkanlık sistemiyle idare edilen ülkeleri sayarak başladı. Hepsi talihsiz Kara Afrika kıtası ülkeleriydi. Dinleyicilerle soru-cevap şeklinde bir diyalog geliştiren Kanadoğlu salonun ilgisini ayaklandırdıktan sonra değişiklikler hakkında “minik” bilgiler verdi:
TBMM’de kabul edilen Anayasa değişikliklerinden birinde de Cumhurbaşkanı kendine vekil tayin edebiliyor. Seçilmemiş, hiçbir denetim mekanizmasına tabi olmayan bu vekil, Cumhurbaşkanı’nın bütün yetkilerini kullanabilecek. Ülkeyi savaşa sokabilir. Hükümeti görevden alabilir.
Kanadoğlu o kadarını söylemedi ama insanın aklına geliyor.
Cumhurbaşkanı bir Afrika gezisindeyken -Allah korusun- onu görevden alabilir! Elbette o makama güvendiği bir ismi getirecektir. Ama çok yakın tarih göstermiştir ki, fazla güvendiği kişiler ve kurumlar ona ihanet içinde olmuşlardır. Zaten o da bunu teslim etmiştir:
Allah bizi affetsin!
Zaten kuşkular içindeydik Korkut Kanadoğlu bunu daha da arttırdı. Ama onun bir gayreti yok. Her şeyi tek kişi kendisi için yapıyor. Anayasa hocaları da uyarıyorlar:
Anayasa’nın gözünü çıkartıyorsunuz!
Manisa Barosu Başkanı Ali Aslan toplantıyı bitirirken referandumla ilgili bir uyarıda bulundu:
Bu oylama sadece Tayyip Erdoğan’ın oylaması değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğiyle ilgilidir… Hayır kampanyasını bir kişi üzerine kurmamak gerekir. Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyeti’nin sona erdirilmesine ‘Evet mi- Hayır mı?’ demek için sandık başına gidileceği halka anlatılmalıdır!
Manisa Baro Başkanı ekledi:
Tek başına “Erdoğan’a Evet mi- Hayır mi?” şekline dönüşürse referandumu o kazanır!
Manisa Toplantısı çok faydalı olduğunu katılanlar söylediler. Bu toplantıları çoğaltmak, yaygınlaştırmak, daraltmak gerekiyor. En etkili olabilecekleri ise evlerde yapılacak küçük toplantılardır. İnsanlar sorup öğrenebilirler. Meydanlar değil, küçük ev toplantılarına yönelmenin daha etkili olacağı kendini hissettiriyor.
2002’yi hatırlamak lazım!
Anayasa değişikliği referandumu için “EVET” kampanyasının şansının yüksek olduğunu söyleyenlere yine AKP üzerinden bir hatırlatma yapmak lazım…
2002 Genel Seçimleri’nde AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ı sandık dışında bırakarak seçime girmişti. Bu durum haliyle büyük bir dezavantaj oluşturuyordu.
Bu yüzden AKP’nin şansı düşmüştü!
Bir de “büyük medya” DSP-ANAP-MHP’den oluşan üçlü koalisyonu tam kadro destekliyordu. Düşman kardeşler Doğan Grubu ile Bilgin Grubu kanka olmuşlardı. Gazeteleri ve televizyonları Üçlü Yapı’yı pompalıyorlardı.
Sadece iki partinin seçim çalışmaları, mitingleri, mesajlarına hiç yer verilmiyordu. Biri AKP ikincisi de CHP!
Sonuç ne oldu?
Sadece bu iki parti AKP ve CHP Meclise girdi.
Büyük medyanın ittifakla desteklediği DSP-ANAP-MHP barajın altında kaldı.
Demek ki medya desteğinin hiçbir anlamı yokmuş!
Medyayı yalancı ayna haline getirip, ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı? Diye sorunca her zaman “senden güzeli, büyüğü yok” yanıtını alırsın. Ama bu gerçek olmayabilir.
Tıpkı 20002 Genel Seçimleri’nde olduğu gibi…