Bu paket ile birlikte cinsel saldırı suçlarına, kadın katillerine cezada indirimin gelmesi konuşuluyor. Oysa, Bu suçların faillerinin denetimli serbestlik ile salıverilmeleri gündemde dahi olmamalıdır
Bu paket ile birlikte cinsel saldırı suçlarına, kadın katillerine cezada indirimin gelmesi konuşuluyor. Oysa, Bu suçların faillerinin denetimli serbestlik ile salıverilmeleri gündemde dahi olmamalıdır
Herkesin kendi OHAL’ini ilan ettiği, “Evde kal!” çağrılarının dört bir yanı kuşattığı şu olağanüstü günlerde; biz kadınların OHAL’i tedirginliğe dönüştü. Çünkü; ister savaş, ister ekonomik kriz ister doğal afet olsun tüm olağanüstü durumlardan her zaman ilk ve en çok biz kadınlar zarar gördük ve görmeye devam ediyoruz.
‘’10 günde 10 kadın öldürüldü’’
‘’Karantinada cinayet’’
Bu başlığı göreli henüz çok olmadı. Bize yansıdığı kadarıyla, virüs salgınının eşlik ettiği, şu 10 günde 10 kadın daha katledilmiş. 28 Mart 2020 günü Hatice Kurt, Rize’de sokak ortasında 17 yıl önce boşandığı, eski eşi olduğu söylenen bir erkek tarafından katledildi. Ardından fail yakalandı ve polis ifadesinde fail tarafından tanıdık bahaneler sıralandı; “kadın” sosyal medya hesabı açmıştı, “kadın” fotoğraf paylaşmıştı. Aslında fail de aynı idi, bahaneler de. Anlaşılan o ki; virüs salgını nedeniyle oluşan bu olağanüstü halde dahi virüsten daha tehlikeli olan “erkeklik salgını” hız kesmeden devam etmekte ve can alamaya devam etmektedir.
Dünyadaki diğer salgın deneyimlerinin de paylaşılması ile birlikte, salgın süresince kadına yönelik şiddetin arttığı, buna karşılık; şiddete karşı koruyucu- önleyici tedbirlerin azaldığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında, Türkiye gibi; kadına yönelik şiddetle mücadelede tam olarak konumlanamamış, şiddete karşı hiçbir destek mekanizmasını tam oturtamamış bir ülkede; güvenli olduğu söylenen “ev içi”nin, pek çok kadın için hiç de öyle olmadığı, ev içine kapanmak zorunda olan kadınların şiddet failleri ile burun buruna kaldığı ve böylece ev içi şiddetin giderek arttığı görülmektedir.
Kadınların şiddet karşısında şikâyet mekanizmalarını kullanabileceği güvenli alanların yokluğu ile birlikte salgın nedeniyle şikayet mercilerinin hantallaşması, şikayet hattının (ALO 183) cevap vermemesi ve 10 günde katledilen 10 kadının da ev içinde katledilmesi, yeterli düzeyde koruyucu – önleyici tedbirlerin alınmadığı gerçeğini su yüzüne çıkarmıştır.
Peki salgın sebebiyle artan kadına yönelik şiddet vakaları ve katledilen 10 kadın karşısında devlet acil önlem planı olarak ne yapıyor? Ya da devletin ne yapması gerekiyor?
Devlet en başta, salgın karşında koruyucu önleyici tedbirler alabildiği gibi İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunda yer alan koruyucu önleyici tedbir mekanizmalarının acil şekilde işlevsel kılmalı, şiddet karşısında kadınlara haklarını anlatmalı, kadınları güvencesiz bırakmamalıdır.
Tıpkı salgın karşısında alınması gereken (koruyucu-önleyici) tedbirler kapsamında; ‘’Rize’de bir vakanın görülmesi ile birlikte bir belde ve 4 köyün karantina altına alınacağı’’ açıklamasını yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun; zaten var olan ve salgın süresince artış gösteren kadına yönelik şiddet karşısında da aynı hassasiyetle davranması ve aslında yöntemin aynı olduğu koruma ve önleme tedbirlerini, artan kadına yönelik şiddet karşısında da acil bir şekilde alması, kadınlara yönelik acil eylem planını devreye sokması gerekmektedir.
Kaygı verici diğer bir nokta ise; AKP iktidarının korona virüs salgını nedeniyle öne çekerek meclise sunmuş olduğu ve 30 marta kadar beklemede kalan 3. Yargı paketi. Bu paket ile birlikte cinsel saldırı suçlarına, kadın katillerine cezada indirimin gelmesi konuşuluyor. Oysa, Bu suçların faillerinin denetimli serbestlik ile salıverilmeleri gündemde dahi olmamalıdır. Bu durum karşısında; ‘’bu konular bizim kırmızı çizgimizdir’’ diyerek köşeye çekilmeyip; bütün yargı ve infaz süreçlerinden kadınlar haberdar edilmeli, şeffaf bir şekilde bu süreç yürütülmelidir. Ve kadınların haklı kaygısı giderilmelidir.
Stj. Av. Döndü Kurşunoğlu