Ben kamu görevinden ihraç veya alınma sözcüklerini kullanmıyorum. Bu, KHK’larla yapılan işlemlerin sonuçlarını hafife almak anlamına geliyor. Oradaki ek listelerde adınız yer aldığı zaman bütün haklarınızdan yoksun kılınıyorsunuz
Ben kamu görevinden ihraç veya alınma sözcüklerini kullanmıyorum. Bu, KHK’larla yapılan işlemlerin sonuçlarını hafife almak anlamına geliyor. Oradaki ek listelerde adınız yer aldığı zaman bütün haklarınızdan yoksun kılınıyorsunuz
Türkiye’nin önde gelen anayasa hukuku uzmanlarından Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, OHAL kapsamında yayımlanan KHK ile Marmara Üniversitesi’ndeki kamu görevinden ihraç edildi. Ancak Kaboğlu’na göre, OHAL gerekçesiyle yayımlanan KHK kararları hakkında “kamu görevinden ihraç” ifadesi kullanılması durumu hukuken ve insani açıdan önemsizleştiriyor. “Ben kamu görevinden ihraç veya alınma sözcüklerini kullanmıyorum. Bu, KHK’larla yapılan işlemlerin sonuçlarını hafife almak anlamına geliyor. Oradaki ek listelerde adınız yer aldığı zaman bütün haklarınızdan yoksun kılınıyorsunuz” diyen Kaboğlu, sadece kamu görevini kaybetme mağduriyetinin yaşanmadığını aynı zamanda insan haklarından mahrum kalındığını da söyledi.
OHAL İnceleme Komisyonu’nun mağduriyetleri giderme iddiasıyla ilgili Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Kaboğlu, “Bu Komisyon’a esasen başvurular alınmayarak, 17 Temmuz 2017’ye değin süreç geciktirildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de maalesef buna alet edildi. AİHM, kendisine ‘Bir Komisyon kuruyoruz, bu etkili olacak’ vaadinde bulunulduğu için yapılan başvuruları Ankara’ya yönlendirdi. Bu Komisyon’un OHAL ilanından 1 yıl sonra başvuruları almaya başlaması, ‘Başvuruda makul süre kavramını’ ihlal etmektedir” görüşünü aktardı.
Komisyona 17 Temmuz’dan itibaren başvuruların alınmasıyla birlikte Komisyona kaç başvuru yapılacağı ve bunları ne kadar sürede çözüme bağlayacağı meselesini hatırlatan Kaboğlu, “Çok yoğun bir iş yüküyle karşı karşıya olunduğu söylenebilir” dedi. Ancak iş yükünden öte Komisyonun elindeki başvurulara, dosyalara nasıl yaklaşacağına bakmak gerektiğini kaydeden Kaboğlu, “Komisyon, elindeki dosyalara hangi kriterlerle çözüm arayacak? Yani hukuki kriterlerle mi, yoksa siyasi kriterlerle mi çözüm arayacak? Eğer hukuk ise, çok uzaklara gidilmesine gerek yok. Evrensel ilkelere gidilmesine dahi gerek yok. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var. Her ikisindeki asgari kuralları, amir hükümleri, uygulaması durumunda bir anda binlerce kişinin haklı olduğunu görecek” dedi.
Örneğin kendisi gibi kişiler için hukuken yaklaşıldığında hızlıca karar alınabileceğini belirten Kaboğlu, “15 Temmuz Darbe Girişimi eğer dini bir tarikat bağlamında yapılmışsa –benim gibi yüzlerce, binlerce kişi var ki– bırakınız bir cemaat üyesi olmayı, hayatında bir biçimde cemaat ile karşılaşmamışlardır. Sadece ifade özgürlüğünü kullandıkları için veya Eğitim-Sen gibi örgütlere üye oldukları için KHK listelerinde yer alanlar var. Eğer hukuk kriterlerini kullanırlarsa Komisyon’un işi hayli kolaylaşır. Çünkü belirttiğim gibi ifade özgürlüğü çerçevesinde KHK’larda adlarına yer verilen kişilerin hemen aklanması gerekiyor” diye konuştu.
Kaboğlu, sonrasında da dosya içeriklerine bağlı kategoriler oluşturarak hukuken incelemeler yapılarak hızlıca kararlar alınabileceği görüşünde.
OHAL İnceleme Komisyonu’nun hukuken değil siyaseten karar alması ihtimalini de anımsatan Kaboğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Bakanlar veya parti mensuplarınca zaman zaman ifade edildiği üzere ‘’Hayır’ oyu verenler teröristtir’ veya ‘Adalet Yürüyüşü’ne katılanlar teröristtir’ gibi terör kavramına çok geniş anlam yükleyen yaklaşımı ölçüt alırsa Komisyon, o zaman hukuken inceleme yapmış olmaz. Komisyon, eğer siyaseti ölçüt alırsa hiçbir dosyayı kabul etmek durumunda değil o zaman da çok çabuk bu işin içerisinden sıyrılabilir” dedi.
Dosyalara yaklaşımı her ne olursa olsun Komisyonun bir an önce kararlar alması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Komisyon, idari nitelikte bir birimdir. Komisyondan sonra yargı mercilerine başvurulabilecektir. Yargı süreci de aşamalıdır ve yıllar alması da söz konusu olacaktır. Bu nedenle Komisyon’un yargı yolunu açması için hızlıca karar alması önemlidir” düşüncesinde.
OHAL kapsamındaki 686 sayılı KHK neden hukuki değil?
Kaboğlu, 7 Şubat gecesi yayımlanan 686 sayılı KHK’ya ek listede adları olan kişiler ve o kişilerden birisi olarak kendisiyle ilgili durumu da değerlendirdi. O listedeki 330 öğretim üyesinden birisi olduğunu anımsatan Kaboğlu, OHAL İnceleme Komisyonu’na henüz başvurmadığını söyledi. “OHAL İnceleme Komisyonu’na henüz başvurmadım. Kapı açıktır anlamında” diyerek durumu gözden geçirdiğini vurgulayan Kaboğlu, 686 KHK ile yaşadığı mağduriyet tamamen hukuksuz olduğu için tüm haklarıyla ilgili iade kararı alınması gerektiği görüşünde.
Neden 686 KHK’yı hukuksuz bulduğunu iki hukuki gerekçeye dayandırdığını söyleyen Kaboğlu, “nasıl hukuksuz işlem yapıldığını” şöyle anlattı:
Adı geçen KHK hukuki değil, anayasa dışı ve Türkiye’nin taraf olduğu başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelere de aykırı. Hukuk dışı çünkü söz konusu kanun hükmünde kararname, Anayasa’nın öngördüğü çerçeve dışında hazırlanmış bulunuyor. Çünkü Anayasa’ya göre kanun hükmünde kararnameyi Bakanlar Kurulu hazırlar, yürürlüğe koyar. Cumhurbaşkanı başkanlığında Bakanlar Kurulu 2 Ocak günü toplanmış, KHK ise 7 Şubat’ta yayınlanmış. Bunun nedeni ise, Hükümet cephesinden kamuoyuna yansıyan ‘Biz imzalıyoruz, bürokrasi, MİT elemanları listeleri hazırlıyor. Onlar listeleri tamamladığı zaman yayınlanıyor’ gibi ifadelerle açıklandı. Örneğin 686 sayılı KHK açısından duruma baktığımızda; 2 Ocak’ta toplanan Bakanlar Kurulu’nun ardından 5 haftada MİT mensuplarınca 4 bin 400 kişi listesi hazırlanıyor, o liste hazır olunca Resmi Gazete’ye gönderiliyor ve bu şekilde Resmi Gazete’de yayımlanıyor. Bu durum tamamen Anayasa’ya aykırıdır. Oysa Bakanlar Kurulu’nun toplanarak KHK yapımı, hazırlanması ile Resmi Gazete’de yayımlanması eş zamanlı bir işlem olmalıdır. İkinci olarak da adından anlaşıldığı üzere KHK yani kanun hükmünde yani kanun şeklinde genel nitelikte, soyut nitelikte olması gerekli. Kişiler düzeyinde, özgün işlemler adını verdiğimiz ek listeler örneğindeki gibi işlemler KHK’ya ekleniyor ve bu durum anayasaya aykırıdır. Anayasa’nın 121’nci maddesiyle öngörülen amaca da aykırıdır.
Pasaportsuz bırakma Anayasal hakları geçersiz kılıyor
KHK’lardaki ek listelerde yer alan kişiler açısından sadece kamu görevinden ihraç değil tüm kamusal haklardan yoksunluk durumu oluştuğunu belirten Kaboğlu, mesela pasaport iptali hükmüyle anayasal hakların ihlal edildiğini dile getirdi.
Kendi adı geçen 686 sayılı KHK yayımlandığı dönemde Fransa’nın Paris kentinde dersler verdiğini anımsatan Kaboğlu, “Fransa’ya gidemedim, derslerim kaldı. Kamu görevlisi olarak verilmiş pasaport iptali üzerine turist pasaportu almak üzere başvurdum. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın genelgesine göre, şahsıma turist pasaportu da verilmedi. Uluslararası bilimsel toplantılara da katılamadım ve önümüzdeki günlerde de davetli olduğum toplantılar olmasına rağmen katılamayacağım” sözleriyle durumunu özetledi. Kaboğlu, kendisi hakkındaki işlem asli olmadığı için örneğin OHAL İnceleme Komisyonu’nun sadece pasaport iptalinden vazgeçilmesi gibi kısmi bir düzeltme kararı alınması taraftarı da değil.
Komisyonun kısmi düzeltme şeklinde bir karar almasını ancak asli işlem hukuki olsa makul ve meşru göreceğini belirten Kaboğlu, KHK’larla kamudan ihraçların hangi anayasal hakları ihlal ettiğini şöyle ifade etti:
Ben kamu görevinden ihraç veya alınma sözcüklerini kullanmıyorum. Bu, KHK’larla yapılan işlemler nedeniyle ortaya çıkan sonuçları hafife almak anlamına geliyor. Oradaki ek listelerde adınız yer aldığı zaman bütün haklarınızdan yoksun kılınıyorsunuz. Bütün haklardan yoksun kılınma iki şekilde oluyor. Birincisi, KHK’da sayım yoluyla yani pasaport iptali gibi sayılanlar ile haklarınızdan yoksun bırakılıyorsunuz. İkincisi sayım yoluyla yapılan mahrumiyetlerle bağlantısı olan haklardan da yoksun oluyorsunuz, örneğin pasaport iptalini sayıyor, o zaman ne oluyor benim gibi mesleğini yurtdışında icra etme hakkı olan kişi için o hakkı da elinden alınıyor. Bu noktada, benim örneğimde, seyahat özgürlüğü hakkı, yabancı bir ülkede çalışma hakkı ve uluslararası ölçekte bilimsel araştırma/yayın yapma özgürlüğü hakkı elinden alınıyor. Eğer zaten KHK’lar Anayasa’ya uygunluğu olsa belki o zaman pasaporttan yoksun bırakılma hukuka uygun mu tartışması yapılabilirdi. Neresi hukuka uygun ki burası hukuka uygun olsun?
“Ömür törpüsü yapılmadan hukuki zeminde kararlar alınmalı”
Kaboğlu’na göre eğer OHAL İnceleme Komisyonu’nun ve ardından Türkiye içerisindeki yargı mercileri tarafından mağduriyetler hızlıca giderilmezse “ömür törpüsü” bir süreç yaşanacak. Bunun sadece kişiler açısından değil Türkiye açısından “ömür törpüsü” olacağını vurgulayan Kaboğlu, Türkiye’nin mutlaka hukuki zeminde kararlar alan ve uygulayan bir ülke görünümüne sahip olması gerektiğini savunuyor.
Peki, Komisyon’un itiraz dosyalarını incelemesi ve ardından yargı süreci yıllarca devam edecek olursa nasıl bir Türkiye söz konusu olacak? Bu sorumuzu yanıtlayan Kaboğlu, mağdurdan öte hukukçu kimliğiyle bu olumsuz tabloyu düşünmeyi dahi arzu etmiyor.
Kaboğlu, “Eğer mağduriyetler hızlıca giderilmezse Türkiye uzunca bir süredir yaşamış olduğu eksen kaymasının gösterdiği üzere hukuk yolundan çıkıp siyasi iktidar çoğunluk iktidarını dönüşümsüz, alternatifsiz şekilde kapatacak şekilde teslim edilecek. Türkiye gerçekten Anayasa’nın 2’nci maddesinde yazılı insan haklarına saygılı, sosyal, laik hukuk devleti yörüngesine girmeli. Aksi takdirde Türkiye hukuk yörüngesine oturamayan bir ülke olacaktır. Bu demokratik de olmayacaktır. Hukuk ve demokrasinin olmadığı bir ülkenin şu ya da bu biçimde Avrupa Konseyi üyeliği devam etse de hem Konsey’de hem de AİHM’de sürekli yıpranan ve savuşturulan bir ülke konumuna girebilir. AİHM’deki başvurular da orada sürekli kitlesel hak ihlalleri var diye savuşturulabilir” dedi.
Kaboğlu, önümüzdeki günlerde yaşanacaklarda siyasetin değil hukukun üstün gelmesi dileğinde.