Aralarında Etienne Balibar, Serge Slama, Mireille Delmas-Marty, Thomas Piketty, Christine Lazerges’in de bulunduğu yirmi kişi Fransa'da OHAL'e son verilmesini istedi
Olağanüstü hale alıştığımız yetmez mi artık? Etkileri yurttaşların tamamı için daima görünür olmadığından ve siyasi söylem olağanüstü halin hukuk devletine zararı olmadığına bizi inandırmak istediğinden bugün büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız: Olağanüstü hali terörizm karşıtı mücadelenin sıradan bir aracı olarak görmek ve demokrasimiz üzerindeki kalıcı zararlarını azımsamak
Aralarında Etienne Balibar, Serge Slama, Mireille Delmas-Marty, Thomas Piketty, Christine Lazerges’in de bulunduğu yirmi kişi cumhurbaşkanı adaylarına çağrıda bulunuyor:
Tarihi boyunca ilk defa yurdumuz olağanüstü hal boyunduruğu altında bu kadar büyük bir tek dereceli seçim yaşamaya hazırlanıyor. 420 günden ve 5 uzatmadan daha fazladır her şey olağanüstü halin bugün terörizmle mücadele etmek için etkisiz ve özgürlükler ve demokrasi adına tehlikeli olduğunu göstermektedir.
Bu norm dışı duruma çaresiz alışma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Acilen bu durumdan çıkmak ve terörizme karşı uzun süreli mücadelenin ancak demokrasi silahlarıyla mümkün olduğunu belirtmek gerekir. Avrupa’daki büyük demokrasilerin tamamı da bizimle aynı terörist tehdidi yaşarken Fransa, bugün Avrupa ve uluslararası taahhütlerini askıya alarak terörle mücadele eden tek siyasi rejim olmuştur.
Olağanüstü hal, alışkanlık haline dönüşmeye devam ettikçe siyasi sınıf istisnanın sıradanlaştırılmasıyla tuzağa düşürülmektedir.
Suistimale yönelik tehlikeler
Bir yılı aşkın bir sürede, bu sorunun üzerine ciddiyetle eğilmiş kişilerin tamamı olağanüstü halin faydalı etkilerini çoktan “tüketti”ğini açıkça gösterdiler. Rakamlar aşikâr. Toplamda 4200 idari arama emrinden yüzde 1,5’inden de azı terörizmle ilintili sebeplerle adli süreçlere aksettirildi. 1 Aralık 2015’ten beri Paris Savcılığı terörist bir yapılanmayla ilişkili sanıklara karşı sadece yirmi soruşturma açtı ve bugüne kadar hiçbirinden kanıt destekli sonuç çıkarılmadı.
Aynı dönemde bozguna uğratılan teyitli saldırı planları ceza mahkemeleri usulü çerçevesinde ele alınmış olacak ki, bunun ilan edildiği günden beri terörist saldırıların tekrarını kesinlikle önleyememiş olağanüstü hal önlemleriyle hiçbir ilgisi yok.
Son olarak, şu geçtiğimiz haftalarda tam da beşinci uzatma oylanmışken olağanüstü halin parlamenter denetiminden sorumlu merciler bu aşırı uzatmaya eşlik edecek birçok suistimal tehlikesine işaret etti.
Etkin ve meşru bir idari hükmün terörizme karşı kuvvetli mücadele bilançosunu burada görmek gerektiğine kimi inandırabilirsiniz? Hele bir de terörist suçlara karşı mücadeleyi amaçlayan cezai kanunlar, istisnalar tüm ceza sistemini bozarmış gibi, katılaştırılmaya devam ediliyor.
Demokrasimize kalıcı zararlar
Bugün, Cezayir Savaşı esnasında olduğundan daha da katılaşan olağanüstü hal rejimi demokrasimizin işleyişine yönelik bir tehdit oluşturmaktadır. Komşularımızdan biri yönetime sadece “nizamsızlığı provoke edecek veya kalıcı kılacak” toplanmaları değil aynı zamanda “idari yetke elindeki imkanlarla güvenliği sağlamaktan yoksun olduğuna karar verdiği koşulda”, “halkın sesini duyurmaya yönelik kortej ve yürüyüşleri” yasaklama imkanı tanıyan bir rejimin boyunduruğunda seçim düzenleseydi ne derdik acaba?
Bu bağlamda, aynı risklerle karşı karşıya olan hiçbir Avrupalı komşumuz istisnai bir rejime başvurmaya yönelik bir tercih yapmamıştır – Türkiye hariç…
Bir yıllık olağanüstü halin bilançosu aynı zamanda demokrasimizin temel dengelerinde de bir değişiklik yaratmıştır: Hızlandırılmış usulle oylamalar parlamenter münazaraları en aza indirmiş, uzatma kanunları yurttaşlara yönelik kontrol ve gözetleme araçlarını kalıcı şekilde kuvvetlendirme amacıyla suistimal edilmiş, adli yargı sisteminin bireysel özgürlüklerin yasal teminatı olma rolü geriye çekilmiş, muhalefetin ve özellikle de kontrol ve engelleme görevlerine indirgenen yargının söz hakkı bertaraf edilmiştir.
Olağanüstü hale alıştığımız yetmez mi artık? Etkileri yurttaşların tamamı için daima görünür olmadığından ve siyasi söylem olağanüstü halin hukuk devletine zararı olmadığına bizi inandırmak istediğinden bugün büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız: Olağanüstü hali terörizm karşıtı mücadelenin sıradan bir aracı olarak görmek ve demokrasimiz üzerindeki kalıcı zararlarını azımsamak.
Tüm bu sebeplerle, cumhurbaşkanlığı adaylarının tamamına, olağanüstü halin devamına karşı duruşlarını açıkça ifade etmekle başlayarak sıfatının hakkını verecek terörizm karşıtı bir siyasete iştirak etmeleri için çağrıda bulunuyoruz.
İmzalayanlar: Armelle Andro, demograf; Etienne Balibar, felsefeci; Marie-Laure Basilien-Gainche, hukukçu; Olivier Beaud, hukukçu; Véronique Champeil-Desplats, hukukçu; Jacques Chevallier, hukukçu; Vanessa Codaccioni, siyasetçi; Mireille Delmas-Marty, hukukçu; Guillaume Duval, gazeteci; Bastien François, siyasetçi; Stéphanie Hennette-Vauchez, hukukçu; Arlette Heymann-Doat, hukukçu; Thomas Hochmann, hukukçu; Christine Lazerges, İnsan Hakları Ulusal Danışma Kurulu (CNCDH) başkanı; Danièle Lochak, hukukçu; Yves Mény, siyasetçi; Thomas Piketty, ekonomist; Frédéric Sawicki, siyasetçi; Serge Slama, hukukçu; Antoine Vauchez, siyasetçi.
Kaynak: [Le Monde’daki 15 Ocak 2017 tarihli Fransızca orijinalinden Evrim Şaşmaz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]