Eski Yunan Yargi Sistemi: MÖ IV. Yüzyılda Atina’da Yargıçlar ve Mahkemeler – Doç. Dr. Ayşen Sina (barobirlik.org)

Eski Yunan Yargi Sistemi: MÖ IV. Yüzyılda Atina’da Yargıçlar ve Mahkemeler – Doç. Dr. Ayşen Sina (barobirlik.org)

Bu makalede Aristoteles’in tarihsel ve bilimsel olgulara ilişkin kapsamlı derlemeleri arasında günümüze ulaşan “Atinalıların Devleti” adlı eseri temel alınarak MÖ IV. yüzyılda Atina yargı sistemi konu edilmektedir

Yargı, hak ile haksızlığı ayırmadır.

Aristoteles,Nikomakhos’a Etik V. 1133a.

Mahkemeleri yolunca kurulmamış devlet, devlet olmaktan çıkar.

Platon, Yasalar VI. 766d.

Bu makalede Aristoteles’in tarihsel ve bilimsel olgulara ilişkin kapsamlı derlemeleri arasında günümüze ulaşan “Atinalıların Devleti” adlı eseri temel alınarak MÖ IV. yüzyılda Atina yargı sistemi konu edilmektedir. Çalışma, söz konusu eseri esas alarak eskiçağ Atina’sının yargı sisteminin temeli olan yargıçlar, mahkemeler ve yargılama usulleri tarihsel analiz yöntemleri çerçevesinde incelenmiştir. Eski Yunanlıların siyasal örgütlenmesi, günümüzden farklı olarak ulus devlete değil, “polis” denilen kent devleti düzenine dayanmaktaydı. Her kent devleti siyasi olarak bağımsızdı ve kendine yeten bir yapıya sahip olarak kendi kendini yönetirdi. Dolayısıyla her kent devletinin kendi yasaları doğrultusunda, bütün vatandaşlar yürütme ve yasama ile ilgili yetkilere sahiptiler. Bu doğrultuda pek çok Yunan kent devletinden biri olan Atina’da ilk olarak yasalar, yargıçların seçilmesi, yargılama yetkileri ile mahkeme türleri üzerinde durulmuştur. Ardından antik edebi kaynaklarda yer alan yargılamalar için yazılmış söylevlerden yararlanılarak MÖ 4. yüzyıl Atina yargı sisteminin genel çerçevesi anlatılmıştır.

Siyasi gücün sembolü ve yasa bilgisi demek olan ve adalet, doğruluk, tanrısal veya ahlaki yasa anlamına gelen eski Yunanca themistes sözcüğü adalet tanrıçası Themis’in adından türetilmiştir. Hesiodos’a göre tanrıça Themis, Uranos ile Gaia’nın kızı ve ikinci kuşak tanrılarını oluşturan kadın titanlardan biridir; sonradan kişileştirilerek adaletin simgesi olmuştur.1 Themis sözcüğü ise “adalet, doğruluk, tanrısal veya ahlaki yasa; tanrıların isteği, iradesi; gelenek ve adet” anlamlarına gelmektedir.Eskiçağ Yunanistan ve Anadolu’sundaki yargı sisteminin yargıçları ve mahkemeleri hakkında en erken yazılı belgeler Homeros destanlarıdır. İlyada ve Odysseia adlı destanlarında Homeros bize, krallar yönetimi altındaki eski Yunan topluluklarının örf ve adet hukukunun mevzuatı hakkında az da olsa bilgi verir. Yargılama ve yönetme yetkisinin insana tanrılar tarafından verildiği bilgisi destan kahramanlarından Nestor’un, Agamemnon’a “Yasaları Zeus verdi senin eline/yönetesin, çekip çeviresin, diye halkı” konuşmasından anlaşılmaktadır.Bununla birlikte kral, tek yargıç değildir. Homeros, Akhilleus’un kalkanı üzerindeki sahneleri betimlediği dizelerde kral olmayan yargıçlar hakkında şunları yazar: “Yaşlılar (gerontes) cilalı taşlar üzerinde oturuyordu, kutsal çevrede/ Çınlak sesli yargıçların değnekleri vardı ellerinde/ Kalkıp değnekle yargı veriyorlardı sırayla. İki altın külçe duruyordu ortada/ alacaktı altını en doğru yargıya veren”.4 Destanlarda yargıçların, “Zeus adına hak koruyanlar”, “eğri yargılar verdikleri için insanlara kızgın Zeus”, “kadın hakkında karar veren Hera” örneklerindeki gibi,   tanrısal bir yetkiyle hak ve adaleti ellerinde tuttuklarını görürüz.Tanrısal yargılama yetkisi dışında insanlar tarafından da “öldürülen evlatlar ve kardeşlerin” öcünün alındığını;“bir adam öldürenin hısım akrabasını bırakıp yurdundan kaçtığını”;7 insan, kardeşini öldürenden şöyle dursun, oğlunun kanına girenden bile karşılık olarak” kan parası alındığını okuruz.Homeros’un çağdaşı  Hesiodos ise kardeşi Perses  ile yaşadığı mirasla ilgili bir uyuşmazlık nedeniyle hukuk ve adalet konusuna yer vermiştir.9

Kuşkusuz bu kadar az bilgiyle MÖ 1000 ile 700 yılları arasında, destanlara yansıyan ve “polis” denilen kent devletlerindeki, bir cinayet vakası karşısında toplumun tutumu ve kan davasının gerekleri gibi, yargılama yasalarını tanımlamak olanaksızdır. Bu süreçle birlikte kökenleri ve sahip oldukları mülklerle toplumda seçkinleşen yeni soylular sınıfının, kült ve hukuk konularında önder bir rol üstlenmeleriyle kralların gücü sınırlanmış ve zamanla da ortadan kalkmıştır. Bir bakıma kent devletlerinin küçüklüğü de vatandaşların (politai10) her çeşit siyasal olaydan etkilenmelerine ve yaşadığı kent devleti ana- yasasının elverdiği oranda siyasal yaşamda etkin olmasına olanak tanımıştır. İlk yasa, MÖ VII. yüzyılda soylular ve sıradan halk, toprak sahipleri ve köleler,  zenginler ve  yoksullar arasında yaşanan siyasi  ve  ekonomik çatışmalar sonucunda monarşinin yıkılmasından sonra yazılarak yürürlüğe konmuştur. Atina’nın ilk yasa koyucusu olan Drakon’un yasaları esasen ceza hukukuyla ilgiliydi. Onun yasaları mevcut siyasal yapıya bir değişiklik getirmese de siyasal iktidarın sı- nırlarını belirlemiştir. Söz konusu yasada, yargıya ilişkin kararların ve kuralların bütün vatandaşlar için geçerli olduğunun belirtilmesiyle, hukuki anlamda eşitliğin temellerini atılmasını sağlamıştır. Bu yasa, sadece kasten cinayet değil, önemsiz hırsızlıklara dahi ölüm cezası öngörmesine rağmen özellikle taammüden cinayet, kasten öldürme ve taksirle öldürme arasında ayrım yapmaktadır. Bununla birlikte Homeros döneminin öç almaya dayalı hukuka nazaran iyileştirme getiren Drakon yasaları somut içeriği belirsiz ve tartışmalı olsa da, cezai hükümler içeren özel hukuk kuralları içermektedir.11 Siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların değişmeye başlamasıyla birlikte, aristokratik içerikli sözlü tanrısal yasalar olan thesmoi12 hem zenginlerle yoksullar hem de zenginlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları gidermede yetersiz kalmıştır. Özellikle de tanrıların koyduğu bu yasaların uygulayıcısının soylular olması, hoşnutsuzlukları daha çok arttırmıştır. Bu koşullar içinde MÖ VI. yüzyılın başlarında, Sparta hariç, kayda değer bir Yunan devleti de bulunmamaktadır. Bu devletler de yazılmamış yasalar (agrafa nomima) ve mutlak hükümlerin (autognomones) ötesine gidememiştir. Dolayısıyla söz konusu dönemde hem Yunanistan hem de Batı Anadolu’da yaşayan Yunanlıların adli teşkilatları ve muhakeme usulleri hakkında bilgi yoktur.

Atina demokrasisinde gelişen hukuk sisteminin temeli Solon13 ya salarına  dayanır.  Halk  Meclisi  (Ekklesia14),  Dörtyüzler  adıyla bilinen Danışma Meclisi (Bule15), Soylular-Aristokratlar Meclisi (Areopagos16) ve Halk Mahkemesi (Heliaia17) kurumlarını eski Yunan siyasal yaşamı na kazandıran Solon’dur. Onun anayasasının en demokratik ve dikkat çeken özelliklerinden biri ise, bir arkhonun18 (ya da magistrat)  verdiği karar karşısında vatandaşa mahkemeye (dikasterion) başvurma hakkı, yani modern anlamıyla hak arama özgürlüğünü tanımasıdır.19 Demosthenes20 ile Lysias21 söylevleriyle günümüze gelen Solon’a ait bu arkaik yasa, halk temyiz mahkemesinin heliaia olarak adlandırıldığını göstermektedir.22 Bir çeşit Yargıtay rolü oynayan ve verdiği kararların bozulamaz olduğu anlaşılan Halk Mahkemesinin (heliaia) önceleri demosun23 ayrıntılı bir yapılanması değil de, sadece dini toplantılara benzeyen bir yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Solon yasaları arkhonların kendi yetkileriyle verecekleri cezaları da belirlemişti; ancak arkhon verdiği cezayla yetkisini aşma durumunda Halk Mahkemesi’nin (Heliaia) onayına başvurması gerekmekteydi. Bir Atinalının, yargıcın verdiği bir cezayı Halk Meclisi’ne (Ekklesia) katılan kişilerden oluşan bir mahkemeye başvurarak temyiz edebilmesi dışında, bu mahkemenin işleyişiyle ilgilimiz yok denecek kadar azdır. Bununla birlikte bu sistemde arkhonun kararı, bütün ulusu temsil eden bir mahkemeye temyize götürülebiliyordu; bu mahkeme ise teorik olarak en fakirinden  en zenginine toplumun her sınıfından gelen kişilerden oluşmaktaydı. Bununla birlikte Solon yasalarının her vatandaşa dava açma hakkı tanıması akabinde yeni bir meslek doğurmuştu: sykophantes24 (ihbarcılık/jurnalcilik). Jurnalciliğin ortaya çıkması ve hızla yayılarak artmasının başlıca nedeni işlenen suçlar için kamu adına dava açacak savcının olmaması, onun işini kamu yararına “sözüm ona” duyarlı (!) kişilerin yerine getirmesidir. MÖ IV. yüzyıl edebiyatında ve kayıtlarında yansıtılmakta olan ayrıntılı yapıya sahip bir teşkilat olarak görülen yargıçların (dikastes veya heliastes) ne zaman ortaya çıktığı tam olarak belirlenememektedir. Böylesi bir sistem ve bu sisteme bağlı yargıçlar yoruma dayalı bir yasama sistemini benimsemişlerdir ve bu yasamadan günümüze herhangi bir kayıt kalmamıştır. Fakat Perikles’in bu yargıçlara maaş bağladığını25 ve böylece yargıçların etkili demokratik organlar halini aldıkları bilinmektedir.

Yargıçlar

Aristoteles, yargıcın görevini tanımlarken adaletin bir eşitlik, hak- sızlığın ise bir eşitsizlik olduğunu, yasanın sadece zararın farkına bak- tığını ve onlara eşit muamele yaptığını söyler. Bir başka deyişle yargı- cın birinin haksızlık yapıp yapmadığına, ötekinin haksızlığa uğrayıp uğramadığına ve birinin zarar verip ötekinin zarar görüp görmediği- ne baktığını dile getirir. Dolayısıyla yargıcın, eşitsizlik olan bu adalet- sizliği denkleştirmeye çalıştığını; çünkü biri dövülüp öteki dövünce ya da biri öldürüp öteki öldürülünce, yapılan ile maruz kalınan eşit olmayan bir bölümleme olarak göründüğünü; buna karşılık yargıcın, cezayla kazancı azaltarak bunları düzeltmeye çalıştığını ekler.26

Atina’da yargıç olarak görev yapacak bir erkek vatandaşta aranan koşulların başında otuz yaşını geçmiş olması, devlete borcu olmaması, vatandaşlık hak ve onurlarının hepsine sahip olması gelmektedir. Bir kimse koşullara uymadığı halde, hakkı olmadan yargıçlık eder-   se bu durum bildirilir ve yargıç mahkemeye verilir. Hakkı olmadığı halde yargıçlık yaptığı anlaşılırsa, yargıçlar bu kişinin çarptırılacağı cezayı ya da ödeyeceği para cezasını belirleme hakkına sahiptir. Para cezasına çarptırılırsa yalnızca mahkemenin ona yüklediği para cezasını değil, eskiden borçları varsa onları da ödeyinceye kadar hapishanede tutulurdu.27 Görevlendirilme koşullarının bu şekilde belirlenmesinden sonra atanan her yargıç, meşe palamudundan bir tahtaya (pinakion) sahip olur. Tahtanın üzerinde kendisinin, babasının ve bağlı olduğu demosun adıyla A (alfa) harfinden K (kapa) harfi- ne kadar olan on harften biri yazılıdır. Aristoteles’e göre kalabalık bir yargıçlar (dikastes) kurulu vardır, bunlar bir çeşit jüriye benzer; da- vacı iddialarını söyledikten sonra davalının savunmasını dinlerler.28 Tarafların dinlenmesini tamamlanınca önce iddianın geçerli olup olmadığını saptarlar, geçerli olduğunu kabul ederlerse sonrasında istenilen ceza ya da ödentinin verilip verilemeyeceğine olmak üzere iki kere oy verirler. Hukuk davası ve ceza davası ayrımı olmayan bu çok basit usulde yargıçlar tarafların istekleriyle bağlıdır, onların dışında karar alamazlar.

Atina yargı sisteminin en önemli özelliği, mahkeme (dikasterion)  ile mahkeme başkanı (hegemondikasteriou) arasında bir ayrım yapmasıdır. MÖ VI. yüzyılda, Solon tarafından kurulan jürilerden oluşan halk mahkemesi olarak sadece heliaia varken, MÖ V. yüzyılda bu mahkemenin yerini dikasterion (halk mahkemeleri) almıştır29. Aynı zamanda On Birler (hendeka) veya  generaller (strategoi30)  hatta tahsildarlar   (apodektai31), asıl görevleri adli meseleler olmamakla birlikte mahkeme başkanı (hegemones dikasterion) olarak görev alabilmekteydiler. Dikasterionlarda yargıç olarak görev yapacak mahkeme üyeleri, her kabileden32 600 kişi olmak üzere kendi isteğiyle görev almak isteyen otuz yaş ve üstü erkek vatandaşlar arasından, yılda bir kez kurayla belirlenmekteydi33. Yasama ve yürütmede olduğu gibi, mahkemelerde de uzmanlaşmış kişilerin bulunmadığı Atina’da bir davayı görmek amacıyla 6000 yargıcın toplandığı anlamına gelmektedir ki, bu kadar çok sayıda yargıcın toplandığına ilişkin bilinen sadece bir kayıt bulunmaktadır.34 Bununla birlikte yargıç sayısı dava türlerine göre değişmekteydi. Bireyler arasındaki uyuşmazlıklar hakemler aracılığıyla çözümlendiğinden mahkemenin iş yükünü daha ziyade siyasi davalar oluşturmaktaydı. Bu durumda yargıçlar, daha önce demokratik olmayan dönemlerdeki ceza verme yetkilerini sürdürmüşlerdir, fakat bu suç ve suç tiplerinin tanımı yasalar tarafından belirlenmişti. Böylesi bir düzenlemenin her yargıç için getirilmesi, yasal cezaların yetersiz kaldığı durumlarda    bu kişilerin keyfi davranmasını engellemiştir. Ancak yargıç, yasadaki suça bağlı kalsa da cezanın belirlenmesinde takdir yetkisine sahipti. Yargıçlar eğer isterlerse Halk Meclisi (Ekklesia) veya Danışma Meclisi (Bule) öncesinde bir adli kovuşturma için suçlama (eisangelia35) yapabilmekteydiler36, fakat olasılıkla standart uygulama usulleri suçlunun bir mahkeme önüne çıkarılmasıydı. Ne yazık ki, bu gibi durumlarda uygulanan usul kuralları bilinmemektedir.

  1. Arkhonlar

Yargıcın hem mahkeme başkanı hem de savcı olması pek olası değildir. Suçlama bir temsilci tarafından yapılmış olabilir. İkinci ve en önemli durum, yargıç, kendi teklifinin görüşüleceği mahkemeye gelmeyip kendi alanı ile ilgili konularda, özel kişilerin suçlama   ve taleplerini sunduğu durumlarda ortaya çıkar. Buradaki rolü adliye memurunun görevine benzer; suçlamayı alır, yasalara riayet edilip edilmediğine bakar, yargıçların üstüne düşünerek karar vereceği materyalleri hazırlar, Thesmotetai (yasa koyucu arkhonlar) ile birlikte mahkeme gününü kararlaştırır, mahkemeye başkanlık eder ve bazen de cezanın infazından sorumlu olur. Anayasa kuralları ve pratiği ona mahkemenin ön hazırlığında pek fazla yetki vermez ve hatta karar-  da da hiç bir etkisi yoktur. Hukuki ve yönetimsel fonksiyonların bu ayrımı, yargıcın kendi yetki alanında olmayan konularda suçlamada bulunamaması gibi basit ve anlaşılabilir bir ilkeye dayanır. Yargıcın ‘yetki alanı’ yürüttüğü görev tarafından tanımlanırdı. Örneğin birinci arkhon (arkhon eponymos) yetimlerin, kadın mirasçıların ve dulların haklarından sorumluydu, yani vatandaşların aile hakları ile ilgilenirdi.37 Yetimlere, dullara ve mirasçılara haksızlık yapanları mahkemeye vermek ya da para cezasına çarptırmak onun göreviydi. Adam öldürme veya dine hakaret suçları ilkel kralın hem adını hem de dini görevlerini taşıyan ikinci arkhonu (arkhon basileus) ilgilendirirdi.38 Cinayet işleyerek dinen kirlenmiş olan insanların vatandaşlık haklarını kaybetmelerine karar vermek yetkisine sahip Arkhon basileus, devlet dinini denetler ve atalardan kalma kurban törenlerini düzenlerdi. Bu bağlamda yargılama yetkisi, resmi görevleriyle ilişkili olarak dine karşı işlenmiş bütün suçları içerirdi. Çeşitli adam öldürme davaları için oluşturulan bütün mahkemelere de arkhon basileus başkanlık ederdi. Fakat kasıtlı öldürme ve yaralama davalarıyla zehirleyerek öldürme, yangın çıkarma suçlarına Areopagos Mahkemesi önünde bakılırdı. Üçüncü arkhon (arkhon polemarkhos) savaşta komutanlığı üstlenme olan eski askeri fonksiyonlarından arındırılmıştı; onun yerine taksirli öl- dürme, öldürmeye kışkırtma davalarıyla bir köleyi, Atina’da yerleşmiş bir yabancıyı (metoikos39) ve  değişik amaçlarla geçici süre orada bulunan bir yabancıyı öldürme vakalarıyla ilgili kamusal veya özel davalarda yargıçlık yapmaktaydı.40 Savaşta itaatsizlik ya da saflarını terk etme (lipotaksion), orduyu yüzüstü bırakma (lipostration), orduyu başarısızlığa uğratma (astreteia) ve savaşta korkakça davranma (deilia) gibi askeri suçların takibatı ordunun ve donanmanın yönetiminden sorumlu generaller (strategoi) tarafından yapılırdı. Tüccarların limandan Atina’ya önceden belirlenmiş miktarda tahıl taşıyıp taşımadıkları konusuyla ise Pazar Müfettişleri (oi epimeletai tou emporiou) yetkilendirilmişti.41

  1. On Birler (hendeka)

Adları Yunanca on bir (11) anlamına gelen sözcükle anılan bu görevliler, temelde Atina’da devlet hapishanesinin yönetimi ile düzenin- den ve ayrıca kölelerin çarptırıldığı işkence cezaları dâhil, mahkeme kararlarının yerine getirilmesinden sorumlu devlet memurlardır. On Birler, MÖ V. yüzyıldan itibaren yargılama görevi de yapmaya başladılar. Tapınak ve konut soyguncularını, hırsızları, yankesicileri, kölelerin çocuklarını kaçıranları, zina yapan erkekleri, yol kesenleri, korsanları, belli suçlarda suçüstü yakalanan adi suçluların cezalarının infazından sorumlularken, MÖ IV. yüzyılda bu yetki suçlunun suçunu itiraf etmesi durumunda ölümle cezalandırıldıkları davalarla sınırlan- dırıldı. Bu davalarda On Birler, failin ancak suçunu açıkça itiraf etmesi durumunda yargılama yetkisine sahiptiler. Aksi halde fail suçsuz olduğunu iddia ederse yargılanması için mahkemeye sevk ederlerdi.42 Atina demokrasisinin temel ilkesi hiçbir vatandaşın mahkemeye çıkarılmaksızın ölüm cezasına (medena akriton apokteinai) çarptırılmamasıydı. Bu güzel ilke bozularak, yukarıda sayılan kötülükleri (kakourgoi) yapanlar, On Birler tarafından mahkemesiz ölüm cezasına çarptırılmışlardır.43 On Birler’e sadece suçunu itiraf edenlerle sınırlı olsa da yargılama yetkisi verilmesi, Atinalıların yargı ve yürütme yetkilerini birbirinden ayıramadıklarının çarpıcı bir örneğidir.

  • Yasa Koyucu Arkhonlar (Thesmothetai)

Yönetimsel görevlerde kolayca uygulanan bu görev dağılımı ilke- si, konu Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai), Kırklar (tessarakontoi) ve Dava Başlatanlar (eisagogeis) gibi, asıl görevleri hukuki konular olan yargıçlara gelince problemli bir hal alır. Kısaca belirtilecek olursa Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) kamusal, Kırklar ve Dava Başlatanlar özel işlerden sorumludur. Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) yöneticiler olarak yasaların yıllık olarak düzenlenmesi, gözden geçirilmesi, mahkemelerin tarih ve yerlerinin belirlenmesi; bazen de yabancılar ve vatandaşlar arasındaki davaları düzenleyen uluslararası anlaşmaların onaylanması (ta pros tas poleis symbola) gibi işleri yürütürlerdi. ‘Yetki alanları” çok az özel konu içeriyordu: sahibi devlet olduğu için maden davaları (dikai metallikai), ‘ticari’ davalar ve ‘anlaşma’ davaları (dikai emporikai ve dikai apo symbolon)yani davalı taraflardan birinin genellikle yabancı olduğu davalar bunlara bir örnektir. Ancak bu yargıçların asıl görevleri kamusal işleyişi düzenlemek ve özellikle de devletin yasaları veya yönetimine karşı işlenmiş suçları cezalandırmaktı.

Yasa Koyucu Arkhonların(thesmothetai) yetki alanları Danışma Meclisi (Bule) ve Halk Meclisi (Ekklesia) başkanlarının (graphai proedri kai kaiepistatikai) adli kovuşturmaları (eisangeliai), adli suçlamalar (eisangelia ve probolai), beyanlar (endeikseis), yasadışı teklifler ile ilgili iddianameler (paranomon), rüşvet alan yetkililerin kovuşturması (doron) gelmektedir. Bunların dışında devlete borçluların isim listesinde yanlışlık yapanlar, yani evrakta sahtecilik (pseudengraphes) ve vatandaşların haklarını gasp eden yabancıların kovuşturması (ksenias) gibi suçlarla ilgilenirlerdi.44 Ayrıca, devlete değil de bireye karşı işlenen suçlarda da görevli oldukları bilinir.45 Ancak bu görev dağılımındaki ilke kesin olarak anlaşılmamaktadır: örneğin, zina suçu davalarının neden aile ile ilgilenen birinci arkhon (arkhon eponymos) değil de altı kişiden oluşan Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) tarafından görüldüğü bilinmez.

  1. Kırklar (TesserakontoiDemos Yargıçları:

MÖ VI. yüzyılın ortalarında tiran Peisistratos tarafından soylu- ların yerel yargılama hakkını ortadan kaldırmak için oluşturulmuş, ancak tiranlık rejiminin çökmesi üzerine önemini yitirmiş olan otuz kişiden oluşmuş demos yargıçlığı birimi (dikastai kata demous), MÖ 453/2 yasasıyla yeniden oluşturulmuştur.46 Demos yargıçları dikasterionlar üzerindeki iş yükünü azaltmak ve davaları Atina’ya taşımadan yerinde yargılama yapmak amacıyla kırsal nüfusa sağlanmış bir ayrıcalıktı. Gezgin olan otuz demos yargıcı, sonraları davaları seyahate çıkmadan Atina’da görmeye başladılar.47MÖ 403 yılında, Otuzların oligarşik yönetiminin48yıkılmasından sonra sayıları kırk kişiye çıkarıldığından Kırklar olarak adlandırılan kırk yargıçtan oluşan birim, Atinalıların yaşamında esasen antik edebiyat metinlerinde ve yazıtlarda anlatıldığından çok daha fazla öneme sahipti. Kırk yargıç, her demostan dört kişi olmak üzere kur’a ile tayin olurdu ve her yargıç kendi demosunun üyelerine karşı açılan davalara bakardı. Bu yargıçların, davacının iddiasına göre maddi değeri 10 drakhmeyi49 aşmayan özel hukuk davalarında kendi başlarına karar verme yetkileri vardı.50 Bu miktardan fazla ceza gerektiren davalarda ise karar vermeyi hakemlere (diaitetai) bırakırlardı. Ancak hakemin kararını taraflardan birinin uygun    bulmaması durumunda davalar bir dikasteriona götürülürdü.51 Kırklar ya da Kırk Yargıç özellikle mülkiyet hakları, satışlar, borçlar, sözleşmeler ve kira gibi özel davalarla yetkilendirilen mahkemelerdi ve bu davalara bakanlar da bir bakıma gerçek yargıçlardı.

Kırklar’ın baktığı bir başka dava ise hesap verme davasıdır. Her vatandaş, bir mahkeme önünde hesap vermiş bir memura karşı kişisel ya da devleti ilgilendiren bir hesap verme davası (euthynai) açılabilmekteydi52. Böyle bir dava açmak isteyen herhangi bir vatandaş he- sap verme gününden sonraki üç gün içerisinde kendi adıyla birlikte suç isnat ettiği memurun adını, ortaya attığı suçu, ona verilmesini doğru bulduğu cezayı beyaz bir tahta üzerine yazarak bir euthynosa (araştırıcı) verirdi. Kura ile her kabileden bir kişi olmak üzere seçilen araştırıcı (euthynos) bu yazıyı alır, işi araştırır, memurun kişiye karşı işlediği suçtan dolayı yargılanması gerektiğine karar verirse o kabilenin davalarına bakan Kırklar’a, memurun devlete karşı işlediği suçtan suçlu bulunursa Yasa Koyucu Arkhonlara (thesmothetai) havale ederdi. Bunun üzerine söz konusu yargıçlar, memura mahkemede hesap verme davası açardı ve bu davalarda yargıçların verdikleri karara itiraz edilemezdi.53

  1. Hakemler (Diaitetai)

Yargılama amacıyla Atinalılar tarafından oluşturulmuş organize bir birim olan Hakemler (diaitetai) 10 drakhmeyi aşan ceza hukuku davalarına bakarlardı. Temelde kamu ve özel davalarda usul aynıydı: örneğin kutsal değerlere saygısızlık yapan birini bu suçtan mahkemeye getirecek resmi bir savcı olmadığından, bu görevi kendi isteğiyle seçen ve sonrasında davayı kendi özel davasıymış gibi yürütecek olan bir vatandaş üstlenirdi. Atina’da hem resmi hem de özel hakemler bulunduğundan davacılar istedikleri takdirde özel hakemlere başvurmakta özgürdüler. Mevcut yasaların yanı sıra usul kurallarının da olmasına karşın, adlarını askerlik listesinden sildiren 60 yaşın üzerindeki vatandaşlar arasından her yıl kurayla seçilerek oluşturulan Hakemler (diaitetai), taraflar henüz mahkemeye gitmeden davaya müdahale ederlerdi. Taraflar arasında uzlaşma sağlayamazlarsa bir karara varırlar, mahkemelik olan kişiler bu kararı uygun bulur ve karara bağlı kalacaklarına söz verirlerse mahkeme sona ererdi.54 MÖ IV. yüzyılda Hakemlerin (diaitetai) yargılama yetkisi zorunlu hale gelince, bu yargılama sistemi hızlı çalışan ve ucuz olan bir itiraza açık yargı kararı veren hakem heyetinin görevlerini yerine getiren bir biçim aldı. Herhangi bir davada, yargıç görevini yapan hakem (yani diaitetes), bir prytanis55 tarafından kurayla seçilirdi. Hakemlerin genellikle tek oturumda herkesin görebileceği biçimde yapılan gizli oylamada oyçokluğuyla verdiği karar, yargılama görevi yapan bir yetkilinin onayından geçmek zorundaydı. Böylece Halk Mahkemesi (Heliaia) özel davalar için modern hukuk sistemlerindeki bir istinaf mahkemesinin görevini üstlenmiş olur.56 Kırklar, eponymosların listesinde57 adı bulunanlara hakemlikleri dağıtırlar; her hakeme bakmak üzere verilecek davalar için kura çekerlerdi. Kırklar tarafından bu şekilde atanan kişi kur’ada kendisine çıkan işleri, yani hakem olarak verilen görevi yerine getirmekle mükellefti. Yasa, altmış yaşına gelmesine rağmen hakemlik yapmamış olanların vatandaşlık hak ve onurlarını kaybedeceğini (atimia58) bildirirdi. İstisnai olarak sadece o yıl başka bir resmi görevde olanlar veya yurt dışında bulunanlar bu cezadan muaf tutulurlardı. Mağdur tarafın hakem aleyhinde yaptığı herhangi bir şikâyet, birime dâhil olan herkes tarafından dinlenirdi ve hakem aleyhinde alınacak bir karar oy kullanma hakkından mahrum kalmasına neden olurdu. Yine de hakemin mahkemeye (dikasterion) temyiz yolu açıktı. Hakemin başlıca görevi taraflar arasında uzlaşma sağlamaktı. İddiaların dinlenmesi ve kanıtlar sonucunda bu uzlaşma sağlanamamışsa, tayin edilen günde kararı verir ve agorada bulunan ‘yemin taşı’ üzerine yemin ederek onaylardı. Eğer davacı itiraz etmezse, dava kapanırdı. Ancak taraflardan biri temyize giderse hakem delilleri, yeminleri, iddiaları, kısacası kararına ışık tutan tüm materyalleri her biri bir taraf için olmak üzere, iki kutuya (ekhinoi) koyup, kararına dair bir not iliştirdikten sonra davayı mahkemeye getirip duruşmaya başkanlık yapardı. Davada söz konusu olan miktar, görevi daha önceden almış olduğu Kırklar yargıçları arasından dava edilenin kabilesinin işleriyle ilgilenen dört yargıca mühürlü olarak teslim ederdi. Bu davalarda maddi değeri 1000 drahkmeden az ise 201, 1000 drahkmeden fazla ise 401 yargıç olurdu. Bu aşamada kutularda yer alan mevcut deliller ve iddialar dışında herhangi bir şeye başvurulmasına izin verilmezdi59.

Hakemler (Diaitetai), Atina demokrasisinin en ilginç buluşların- dan birisidir. Kurumun planlaması, öncelikli amacı barışı tahsis etmek olan deneyimli ve tarafsız kişiler tarafından özel davaların sonuca vardırılması için mükemmeldi. Ancak bunların ne ölçüde başarılı oldukları ve temyize gidilmeden ne kadar davayı kapattıkları bilinmemektedir. Hakem kura esasına dayanarak seçildiğinden kararının davacılar ve mahkeme üzerindeki ağırlığı hakemin kişiliğine göre değişiklik gösterirdi. Fakat demokrasi açısından bakıldığında, çok sa- yıda ihtilafın içinde yasanın kendi halinde iki vatandaşını mahkeme sıkıntısına sokmayıp, adaleti tahsis etmek için ucuz, basit ve uzlaştırıcı yollar sağladığı açıktır.

  1. Dava Başlatanlar (eisagogeis)

Kararın hızlı bir şekilde çıkması istenilen durumlarda, davaları bir ay içinde (emmenoidikaia) gördürüp bir hükme bağlanmasını sağlayan bir birimdi. Sayıları beş olan Dava Başlatanlar, iki kabile adına bir kişi olmak üzere ve toplamda on kabileyi temsilen kurayla belirlene- rek atanırlardı ve yargı görevini Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) yetkisi altında yaparlardı. Dava Başlatanlar hakkında MÖ V. yüzyılda Delos Birliği üyelerinden alınan vergi tutarlarını yeniden inceleyen mahkemeye başkanlık yaptıkları60 dışında herhangi bir bilgi bulunmaz. MÖ IV. yüzyıldan itibaren bir ay içinde görülmesi gereken davaları başlattıkları ve karara bağladıkları bilinmektedir. Bu davalarda şikâyet alındıktan bir ay sonra duruşma gerçekleştirilirdi, fakat bu görevlilerin ‘yetkisi’ bütün ‘bir ay içinde görülen” davaları kapsamazdı; mültezimlerin açtığı veya mültezimlere (telonai) açılan ve Tahsildarlar (apodektai) tarafından görülen davalar, yani ‘dikaiemporikai’ da bir ay içinde karara bağlanması gereken davalardı. Ayrıca çeyizin geri verilmesi için açılan dava, aldığı borç parayı ödemeyen birine açılan dava, aldığı ödünç paranın aylık faizini ödemeyenlere açılan dava ve pazarda iş yapmak üzere ödünç alınan sermaye davalarına bakarlardı. Bunlardan başka hakaret davaları61, dernekler ve kurumlarla ilgili davalar, koşum hayvanları, köleler, devletin bir savaş gemisini donatmakla görevlendirilmesine rağmen görevini yerine getirmeyen zengin vatandaşlara açılan ve son olarak da sarraflıkla ilgili davalar Dava Başlatanlar’ın yetkisindeydi.62 Söz konusu yargıçların hem ceza hukuku hem de özel hukuktan kaynaklanan sınırlı sayıda (numerusclausus) uyuşmazlık konusunda yetkilendirilmiş oldukları anlaşılmaktadır.

Atina demokrasisine dışarıdan gelecek olası bir tehlikeye karşı tedbir amacıyla kurulan mahkemelere yöneticilerin atanması ve davranışları üzerinde etkili olan, hatta Danışma Meclisi’nin (Bule) otorite- sini bile engelleyebilen demokrasinin bütün güçlü yargıçları (dikastes veya heliastes) sadece otuz yaşından büyük sıradan birer vatandaşlardı. Atina demokrasisinin en karakteristik özelliği, egemen bir Halk Meclisi’nde (Ekklesia) ve hem yargıç hem de hem jüri üyesi olan, gizli oy veren ve kararlarına karşı temyiz yolu kapalı olan yargıçlardan (dikastes) oluşan mahkemelerde (dikasteria) bir araya gelen bütün vatandaşların oyçokluğuyla yönetimine dayanmasıydı. Bu ortamda yargıçların yargı görevini yapmalarına mani olacak devlete borçlu olma durumu veya atimia cezası almış olma gibi bir engelinin bulunmaması gerekmekteydi. Bu sınırlı bilginin dışında birimin nasıl seçildiği ve MÖ V. yüzyılda alt bölümlere nasıl ayrıldığı konusunda günümüze kalan herhangi bir kayıt yoktur. Ancak yargı yetkisinin fiili uygulamada keyfi ve öngörülemez olduğu hakkında komedya yazarı Aristophanes’ten daha iyi bir kaynak şu an için yoktur63. Yazara göre yargıç sayısı 6000’i geçmemiştir.64 Aristoteles ise devletten maaş alan 20.000 kişinin içinde yargıçların 6000 kişilik bir grup olduklarını belirtmiştir65. Perikles tarafından verilmeye başlanılan bir günlük oturum için 2 obolos ücret, MÖ 425/4 yılında Kleon tarafından 3 obolosa çıkartılmış ve kurumun tarihi boyunca hep  aynı  kalmıştır.66  Mahkemeler,  şenlik  zamanları ve Halk Meclisi’nin (Ekklesia) toplantı günlerinde olduğu gibi her gün toplanmazdı, dolayısıyla yargıçlık görevi üstlenenler sadece oturuma katıldıkları gün için ücret alırlardı.

Aristoteles’in çağına gelene kadar, MÖ IV. yüzyıldaki yargıç kurullarının yapılanması hakkında çok az şey bilinir. Yargıçlık görevine tayin ile bir mahkemede hizmet etmek üzere tayin arasında dikkatli bir ayrım yapılmalıdır. İlk olarak, yargıçların bu yüzyılın ilk çeyreğin- de A (alfa) harfinden K (kappa) harfine kadar olmak üzere on bölüme ayrıldığını, her bölümün aynı sayıda üye barındırdığını ve her kabileyi temsilen üyelere sahip olduğunu biliyoruz. Ancak, yargıçların nasıl  ve ne zaman seçildikleri veya sabit bir sayı olup olmadığı konusunda bilgiye sahip değiliz.

Mahkemelerin Oluşturulması:

Adalet işlerinin görülmesini idare etmek ile suçu araştırmak üzere dokuz arkhon olduğu, fakat özellikle altı kişiden oluşan Yasa Koyucu Arkhonlar(thesmothetai) kurulunun yetkisinde bulunduğunu gördük. Baktıkları hukuki işlerin alanı geniş sayılmazdı: bütün aile hukuku- na arkhon eponymos, dini ve adam öldürme davalarına arkhon  basileusmetoikoslar ve yabancıların davalarına arkhon polemarkhos, bütün öteki davalara ise Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) kurulu bakardı. Adları geçen arkhonlar araştırdıkları davayı karara bağlamak üzere daimi iki mahkemeden birine; ya cinayet davalarına bakan beş mahkemeye ya da Halk Mahkemesi’nin (heliaia) önüne çıkarırlardı.

Ancak duruşma yapabilmek için bir mahkeme oluşturmak bilhassa incelikli bir işti. Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) hangi duruşmaların hangi mahkemede ve ne zaman gerçekleştirileceğini belirler- di. Mahkemelerde gerekli yargıçların toplanması yetkililer tarafından kolayca belirlenirdi, zira yasalar ve kararnameler (psephismata) her bir oturumda kaç kişinin olacağını saptardı. Sabah erken saatlerde yargıçlar, her biri bir kabileye ayrılmış mahkeme odalarında (kleroteria67) toplanırdı ve dokuz arkhon ile bir sekreter (grammateus) bölümlere gi- der ve her biri kendi kabilesine başkanlık ederdi. Hangi yargıcın hiz- met vereceğini ve bölünmüş odalardan oluşan mahkeme salonlarına kaç kişinin dağıtılacağını karara bağlamak günün öncelikli işiydi. Bu işlemin ilgi çekici olmasının sebebi kabilelerin ayrılmış olduğu on bölümün her birinden tek tek temsilcilerin seçimi ile ilgili titiz ayarlamaların gerçekleştirilmesiydi. Aristoteles, bu kadar zahmete neden giril- diğini açıklamaz. İkinci iş, o gün için görevlendirilen yargıçların her birine bakacakları davaların dağıtılmasıydı. Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) mahkeme binaları kullanırdı ve bunlar ‘Λ’ (lambda) har- finden itibaren adlandırılırdı. Bunun dışında her mahkeme binasının kapısının üst pervazında kendine özgü bir renk de bulunurdu. Örnek verilecek olursa, biri 200 diğeri 400 yargıçlık olmak üzere sadece iki mahkeme toplanıyor ve ‘Λ’ (lambda) harfli yeşil mahkemeye, ‘M’ (mü) harfli de kırmızı mahkemeye verilirdi. Daha sonra her biri mahkeme salonu olarak kullanılacak bölünmüş odada, yirmi adet ‘Λ’ (lambda) işaretli meşe palamudu, 40 adet de ‘M’ (mü) ile işaretlenmiş meşe pa- lamudu bir kupa (hydria68) içine konulurdu; 20 yeşil sopa ve 40 kırmızı sopa da girişe yerleştirilirdi. Hâlihazırda seçilmiş 60 yargıç birer birer kupadan meşe palamudu seçmeye çağrılırdı. Meşe palamudu her  bir kişinin görev yapacağı mahkemeyi belirlerdi. ‘Λ’ (lambda) harfi işaretli meşe palamudu çeken bir yargıca yeşil bir sopa verilir, elinde meşe palamudu ve sopayla beraber yeşil mahkemeye giderdi. Yargıç mahkeme binasına girmeden önce palamudu bir görevliye verip karşılığında bir marka (symbolon) alırdı ve bununla da gün sonunda görev ücreti olarak 3 obolos ödenek alırdı. Ancak ödeme kabileler arasında değil, bölümler arasında dağıtılırdı.69

Bu karmaşık sistemin uygulanmasının sebebi olasılıkla rüşvet ve korkutma/tehdit gibi yasa dışı durumların önüne geçmekti. Yargıcın hangi mahkemede görev alacağını şansı belirliyordu, mahkemesi belirlendikten sonra da yargıcın başka bir mahkemeye geçmesi mümkün değildi. Bunun dışında her kabileden eşit sayıda yargıcın bulunması da mahkemede milletin temsili anlamına gelmekteydi.

Yargıçların Sayısı

MÖ IV.  yüzyıl otoriteleri tarafından 201, 401, 500, 700, 1001,   1500, 2000, 2500 kişilik mahkemelerden bahsedilmiştir: Örneğin, MÖ 415 yılında siyasi bir duruşmanın 6000 yargıçtan oluşan bir mahkemede görüldüğü sadece bir yerde, Andocides’in Mysteries eserinde geçer fakat bu metnin de güvenirliği yoktur.70 Perikles’in davasında 1500, maddi değeri 1000 drakhmeye kadar olan davalarda 201, bu miktardan daha fazla para cezasının önerildiği davalarda 401 yargıç görev yapardı. 500, 700 gibi düz olarak verilen rakamlar aslında 501, 701 kişilik olan ve nispeten daha az öneme sahip mahkemelerdi.71 1001 ve daha fazla yargıçtan oluşan mahkemeler büyük siyasi davalarla ilgilenirdi.72 Doğal olarak bu kadar kalabalık sayıda yargıcı alabilecek mahkeme binalarına ihtiyaç vardı; ilkin Metiokheion, her ne kadar müzikle ilgili performanslar için yapılmış olsa da Odeion ve Stoa Poikile mahkeme binaları olarak kullanılmıştır.73 Ancak MÖ V. ve IV. yüzyıllarda  Trigonon, Parabyston, Phoinikioun (Kırmızı) ve Batrakhioun (Yeşil), Palladion, Areopagos, Delphinion, Phreatto, Prytaneion ile en büyük ve en genişi olan Heliaia mahkemeleridir.74

Yargıç Yemini

Halk Mahkemesi’nde görev yapan yargıçlar, muhtemelen atama- ların ve bölümlere seçimlerin yapıldığı dönemde, yılda bir kez Ardettos tepesine giderek yemin ederlerdi.75 Geçmişi Solon dönemine da- yanan yemin geleneğinin tam metni günümüze ulaşmamıştır. Fakat hatiplerin göndermelerinden anlaşıldığı kadarıyla olasılıkla aşağıdaki gibidir. “Halk Meclisi (Ekklesia) ve Danışma Meclis (Bule) tarafından kabul edilen yasaların ve kararların hükmüne uygun olarak oy kullanacağıma, ancak yasanın olmadığı durumda düşmanlık veya iltimas etmeksizin sadece vicdanımın sesini dinleyerek son derece adaletli davranacağıma, sadece öne sürülen suçlama konusuna dayanarak oy kullanacağıma, hem davacıyı hem de davalıyı tarafsız bir şekilde dinleyeceğime yemin ederim”.76

Yönetimde her vatandaşın sorumluluğu ve yetkisi olduğu fikrini öne süren demokrasi teorisi Atinalılar tarafından kusursuz biçimde uygulanmıştır. Tasviri yapılan bu karmaşık yapılanma da iki temel fikir üzerine kuruludur: Yasa, ortalama bir insanın anlayacağı şekilde olmalıdır ve geniş kitlelerin sağduyusu ve ahlaki içgüdüleri hukuk yönetiminin garantisidir. Atinalı yargıçların rüşvet aldığı, korku ya- rattığı veya maksatlı olarak sahtekârlık yaptığı konusunda hiçbir kanıt yoktur. Kendilerine verilen takdir yetkisi bir baskı aracı olarak kulla- nılmamıştır. Bu tehlikenin üstesinden yargıçların sayısı ve temsil özel- likleri ile gelinmiş olmalıdır.

Bu mahkemelerin sayısındaki hızlı artış Halk Meclisi (Ekklesia) ve Danışma Meclisi’nin (Bule) yasal işlerle uğraşmak için harcadığı zamanı bir hayli azaltmıştır. Örneğin Danışma Meclisi’nin (Bule) sadece hapis cezası vermekle kalmayıp aynı zamanda ölüm cezası uyguladığı bir dönem de vardır ve olasılıkla bu Areopagos Meclisi’nin yetkilerinin kısıtlanmasından önce değildir. MÖ IV. yüzyılda bugünkü jürinin görevini yapan kişilerin egemenliğine tanık oluruz. Danışma Meclisi (Bule), sadece hainleri ve demokrasiye karşı komplo kuranları, teminatlarını yerine getirmeyen mültezimleri cezalandırmakla yetkilendirilmişti. Çünkü bu meclis üyeleri hem 500 drahkme üzerinde bir ceza veremiyorlardı hem de kendilerine getirilen ciddi suç davalarında mahkemelere danışmak zorundaydılar. Söz konusu meclisin hukuki işlevi iki şekildeydi: özellikle para işleriyle ilgilenen memurları sorgulaması açısında son derece ihtiyatlı idarecilik ile ekonomi ve donanma gibi kamusal hizmetlerin belirli alanlarından sorumluydu.77 Bu düzenlemeler çerçevesinde, yetki alanı kapsamında işlenmiş suçlarda görevi gereği davaya müdahale edebilirdi.

Suçlamalar: eisangelia ve probole

Danışma Meclisi’nin (Bule) başka bir görevi daha vardı: yargıç veya özel kişiler tarafından getirilen  adli  kovuşturmalar  için  yapı- lan suçlamalar (eisangeliai ve probole) yığını ile ilgilenmesi beklenirdi. Yargıçların ilgilendiği suçlamalar arasında görevini kötüye kullanan devlet memurlarına, hatiplere, jurnalcilere ve hakemlere karşı yapılan suçlamalar olarak sayılabilir.

Eisangelia ve probolearkhonlar tarafından yetkili mahkemeler önünde değil de, prytaeneis denilen görevlilerden oluşan meclis komisyonu tarafından halkın önüne getirildikleri için bunlar olağanüstü dava türleridir. İki suçlama türü arasındaki en önemli fark eisangelia’da suçlayıcı ya kendisi yargıç olarak ortaya çıkarak davayı hükme bağlar veya davayı yetkili mahkemeye yollarken, probole’de ise sadece davanın yasalar yoluyla kovuşturulması beklenir. Ayrıca dava  edilen kimse kendisine karşı eisangelia muamelesine girişilmiş ise hemen tutuklanırken, probole’de tutuklama yoluna gidilmez. Eğer Danışma Meclisi (Bule) suçlamanın incelenmesi lehinde oy kullandıysa, Başkanlar (Prytaneis) duruşmanın yapılması için uygun bir gün ayarlardı. Esas amaç davanın davacıya zarar vermemesi olsa da, suçun ağırlığına göre hapsetme veya kefaletle serbest bırakma yetkileri vardı. Her iki taraf dinlendikten sonra, çoğunluk aklanma lehinde oylama yaptıysa sanık serbest bırakılır ve dava kapanırdı. Eğer tam tersi yönde bir karar alınırsa, Danışma Meclisi’nin (Bule) karar vermesi gereken bir sonraki şey para cezasının yeterli olup olmayacağı veya konunun daha fazla hukuki yetkileri olan bir mahkemeye aktarılıp aktarılmayacağıydı. Suçlamalar aynı zamanda Halk Meclisi’ndeki (Ekklesia) halka da beyan edilebilirdi. İlk olarak halk, suçlamanın kabul edilip edilmeyeceği hususunda ellerini kaldırarak oy kullanırdı. Suçlamanın kabulü ve Danışma Meclisi’nin (Bule) ön araştırması aynı etkiye sahiptir.78 Her iki durumda da mahkemenin söz konusu mecliste yapılması veya başka bir mahkemeye sevk edilmesi muhtemeldir. MÖ V. yüzyılın ortalarından MÖ IV. yüzyılın ilk yıllarına kadar olan süreçte, davalar bazen Danışma Meclis’inde (Bule) fakat daha sık olarak mahkemelerde görülürdü. MÖ IV. yüzyılın ilk yıllarından sonra ise her zaman mahkemelerde görülmeye başlanmıştır. Yasa Koyucu Arkhonlar (thesmothetai) bu gibi konularda da başkanlık rolü üstlenmiştir.

Bir eisangeliaile uygun biçimde kovuşturulabilecek suçlar, sözü geçen yüzyılın ortalarına kadar açık biçimde tanımlanmamıştır. Bu tarih öncesinde eisangeliainsanlara sahtekârlık yapanları ölümle cezalandırmak için kullanılan antik bir yasayı icra etmek için kullanılmıştır. Böylelikle, genel ya da özel anlamda ihanet (prodosia) bir suçlama sebebi olarak kabul edilebilir. Aslında eisangelia siyasi yenilgiyi cezalandırmak için kullanılırdı fakat Atina’daki işleyiş hem daha basit hem de daha sık kullanılırdı.79 Ayrıca, Danışma Meclisi (Bule) aynı zamanda ekonomi gibi, üzerinde denetleme yetkisi olduğu herhangi bir konuda da “suçlama” yapabilirdi.

Ancak, yaklaşık olarak MÖ IV. yüzyılın ortalarında, yani bugünkü hazırlık soruşturmasına karşılık gelen eisangelia’nın suçluyu sadece mahkeme önüne çıkarmak için kullanılan bir yol olduğu ve Danışma Meclisi’nin (Bule) formalite icabı iş yürüttüğü dönemde, hakkında “suçlama” yapılması gerekli olan suçlar bir nomoseisangelitikos ile kesin

bir biçimde tanımlanıp gruplandırılmıştır. Hypereides’e göre bu suç- lar demokrasiyi yıkma girişimleri; bir kentin, ordunun veya donan- manın düşmanla iş birliği yapması veya başka herhangi bir ihanet; bir hatip tarafından Halk Meclisi’nde (Ekklesia) halka verilen yozlaştırıcı söylevler olmak üzere üç tür suçlama vardır ve savcı görevini yapan- lar, birçok suçu bu yasa kapsamına almaya çalışmıştır.80 Bu siyasi eisangeliaiile diğer iki tip “suçlama” arasında ayrım yapılmalıdır. Birinci arkhona (arkhoneponymos) getirilen ve her zaman davası mahkemede görülen eisangeliai kakoseos, yani ebeveynlere, yetimlere, kadın mirasçılara veya dullara karşı kötü davranma ile hakemlere karşı yapılan bir suçlama olan eisangeliai diaiteton teriminin bu davalarda kullanılmasının sebebi usulün siyasi suçlar için kullanılmasından önce “suçlama” kelimesinin taşıdığı genel anlamdır.

Sözcük anlamı “iddia etmek, ileri sürmek” olan probole halkın önünde yapılan adli bir suçlamadır. Probole suçlama usulü resmi sav- cısının eksikliğini telafi etmek amacıyla tasarlanmış ve kamuyu ilgilendiren suçlar konusunda dava açmaları için bireyleri yüreklendiren muhakeme usullerinden biridir. Asalak kişilerin ve halkı boş vaatlerle kandıranların veya Büyük Dionysia, Lenaia, Eleusis Mysteriaları gibi bazı belirli dinsel şenliklerin kutsallığına hakaret edenlerin davranış ve konuşmaları bir probole konusu olabilirdi.81 Örneğin, Demosthenes MÖ 348 yılı ilkbaharında kutlanan Dionysia şenliği yarışmaları için erkekler korosunu çalıştırmakta olduğu sırada kendisine kin duyan ressam Meidias tarafından durmaksızın taciz edilir. Gösteri günü geldiğinde de Meidias sahneye çıkarak Demosthenes’i döver, bunun üzerine şenlikten sonraki gün Demosthenes probole (suçlama) ile Meidias’ın aleyhinde dava açar, davalı ve davacı Halk Meclisi’nde (Ekk- lesia) savunmalarını yapar, sonucunda vatandaşlar Meidias’ın aleyhinde oy kullanırlar.82 Probole (suçlama) başvurusunda suçlananların isim listesi, bir toplantıda altı kişinin isminden fazla olmayacak şekilde Halk Meclisi’ne (Ekklesia) verilirdi. Bu suçlama usulündeki amaç   halkın yargılama yapmasını sağlamaktan ziyade mahkeme için gerekli  ön hazırlık olarak genel kanısını öğrenmekti. Halk, hem sanığa yönlendirilen suçlamayı hem de savunmayı dinler ve ardından ellerini kaldırıp suçlu olup olmadığını oylardı. Eğer karar şikâyetçi aleyhinde verilirse, dava düşerdi.

Sadece  bir  konu,  yaygın  mahkemelerin  etki  alanından  belirli bir ölçüde sıyrılabilmiştir. Atinalılar cinayet konusunda oldukça muhafazakâr bir tutum içindeydiler. MÖ VII. yüzyılda, adam öldürme ve tecavüz suçlarına çok ağır cezalar verdiği için “yasalarını kanla yazdı” yakıştırması yapılan Drakon’un yasa ve hükümleri, üç yüzyıllık derin değişimin ardından, Aristoteles ve Demesthones’in çağında hala saygı görüyordu. Söz konusu yasa kasten adam öldürme ile istemeden öldürene verilecek ceza arasında ayrım yaparak, kan davası ile kan parasını kaldırarak suçu derecelendirmiştir.83 Platon’nunYasaları’ı, kan dökme üzerine eski dini kavramların canlılığını ispatlar.84 Bu görüşe göre, katil kirlenmiştir ve etrafını kirletmektedir, kurbanın kızgın ruhu akrabalarının öç almasını istemektedir. Atina’da devletin bir işi de bu intikamın usullerini kontrol altında tutmak ve düzenlemek, suçlunun intikam almak isteyenler tarafından affedilmesi ve aklanması gereken durumları önceden belirlemekti.

Cinayet Davalarına Bakan Mahkemeler

MÖ IV. yüzyıl Atina’sında cinayet (phonos) davalarına bakan beş mahkeme vardı ve  baktıkları davaların niteliğine göre farklı yerlerde gördükleri davaları her zaman açık havada görülürdü: Areopagos, Palladion, Delphinion, Phreatto, Prytaneum.

Areopagos Mahkemesi’nin yetki alanı dışındaki cinayet davala- rına bakan ve PalladionDelphinion ve Prytaneion mahkemelerinde görev yapan yargıçlara ephetai (hakkı gösterenler) denirdi. Drakon öncesinde dönemde de adlarından söz edilen ephetai yargıçları MÖ V. yüzyıldan itibaren elli yaşın üzerindeki Areopagos Meclisi’nin eski 51 erkek üyesinden oluşurdu.85 Söz konusu mahkemelerin önemi hak- kında çok fazla bilgi yoktur. Günümüze ulaşan tek bilgi, görev ya- pacak yargıçların liyakat esasına dayalı olarak seçildiğidir. Bu köklü kurumların gelişmiş demokrasi çatısı altında yaşayıp yaşamadığı ise muallâktır, ancak MÖ IV. yüzyılın erken dönemlerinde ortadan kalk- mış gibi görünmektedir.

Areopagos Mahkemesi

Areopagos Meclisi üyeleri arasından kurayla seçilerek oluşturulan Areopagos Mahkemesi’nin cinayet davalarıyla ilgilenen en eski kurum olduğu bilinir. Beş mahkemenin arasında planlayarak/kasıtlı ve isteyerek cinayet işleme, öldürme amaçlı yaralama, kundakçılık ve zehirleme suçlarının bütün davaları her ayın son üç gününde Areo- pagos Mahkemesi’nde görülürdü. Her biri eski birer arkhon olan yargıçların önceki görevlerinde duruşmalara başkanlık yapmış oldukları için yargılama usulleri konusunda deneyimleri vardı. Bu nedenle iyi bir yargıcılar kurulu olan ve büyük bir saygınlığı bulunan Areopagos Mahkemesi’nin yargılamaları sonucunda cinayetin cezası ölüm ve haciz, yaralamanın ise sürgün ve hacizdi.

Palladion Mahkemesi

Bu mahkeme, Atina kentine adını veren tanrıça Athena’nın Batı Anadolu’da Troya/Hisarlık kentinde bulunan ve bu kentin sağ  ve esen kalmasının güvencesi sayılan, sihirli özelliklere sahip en eski kült heykeli olan Palladion’dan alır86. Söz konusu Palladion heykeli  ele geçirilmeden Troya kenti alınamazdı, bu nedenle Odysseus ile Diomedes bir gece gizlice Troya’ya girerek heykeli çaldılar ve kenti korunmasız bıraktılar. Bu mahkeme kasti olmayan cinayetleri, ölüme yol açma vakalarını, köleleri, metoikosları (yerleşik yabancılar) ve çeşitli amaçlarla geçici süreliğine ülkede bulunan yabancıları öldü- renleri yargılamasıyla bilinir.87Davalar, yabancılarla yabancılar ve yabancılarla vatandaşlar arasındaki anlaşmazlıklar olmak üzere iki türlüdür.88 Kurbanın statüsünden kaynaklanan ayırıcı özellik ile da- valının niyetine ilişkin ayırıcı özelliğin birbirinden hiçbir farkı yoktur, çünkü kural olarak kurbanın statüsünü öğrenmek katilin niyetini öğrenmekten daha kolaydır. Kısacası, bir yabancının bir vatandaş tarafından öldürülmesi durumunda Palladion Mahkemesi yargıçla- rının tutumunun ne olduğu hakkında fazla bilgimiz yok, ancak bir Atina vatandaşını öldürmekle bir yabancıyı öldürmek arasında fark olduğunu tahmin etmek zor olmaz, zira Atina vatandaşı olmak bir ayrıcalıktır ve ayrıcalık da saygınlık demektir. Yani ağırlıklı olarak kölelerin ve yabancıların öldürülmesi davalarını gören Palladion Mahkemesi’nin kendi vatandaşına ayrıcalıklı davranmış olması bizleri şaşırtmaz. Sanık, mahkeme binası olarak kullanılan Athena Pal- las Tapınağı’nda yargıçların huzuruna götürülür, yargılama burada yapılırdı. Ephetai denen yargıçlar kurbanın kabilesinden on üye seçer ve bunlar katilin affedilip affedilmeyeceğine karar verirlerdi. Kasıtlı cinayet suçunun cezası, mal varlığına el koyulmaksızın kişinin belirli bir süre için sürgün edilmesiydi. Ancak öldürülen kişinin babası, er- kek kardeşleri veya oğulları belirli kurallara uygun biçimde “af ” bah- şederse, sürgün süresi dolmadan kişi geri dönebilirdi.89 Metoikoslar ve yabancıların, koruyucu (prostasis) olarak seçtikleri bir Atina vatandaşına kendilerini temsil ettirmeleri gerekmekteydi. Kadınlar vatandaş sayılmadıkları için yasalar karşısında hiçbir hakları yoktu. Bu neden- le özellikle hukuki meselelerde “evin efendisi, vasi” anlamına gelen bir kyrios tarafından temsil edilirlerdi.90

Delphinion Mahkemesi

Apollon’un Delphoi kentinde Themis Tapınağı’nı korumakla görevli Python adındaki canavarı öldürmesinden adını alan Delphinion Mahkemesi, cinayet işlediğinin açıkça itiraf eden ve yasalara göre bu cinayetin haklı nedenlere dayandığını iddia eden sanıkların davala- rına bakar. Bu durumlar şunlardır: kişinin nefsi müdafaa sırasında ölümü, öldürülen kişinin zina sırasında suçüstü yakalanması, bir spor müsabakasında rakip sporcunun yanlışlıkla öldürülmesi veya savaşta bir askerin silah arkadaşını yanlışlıkla öldürmesi gibi davaların sa- nıkları Delphinion Mahkemesi’nde yargılanırdı.91 Sayılan bu suçlara genellikle ceza verilmez, sadece dinsel arınma gerçekleştirilirdi. Bir- çok toplumda olduğu gibi, Yunan toplumunda da dinin yasakladığı bir suç işlemek ya da dinsel bir kuralı çiğnemek ve murdar bir şeye dokunmakla kişinin kirlendiğine inanılırdı. Cinayet başlı başına bir kirlenme nedeniydi, bu durumda öldürülen kişinin kanının katilin ellerine yapıştığı inancı hâkimdi. Bunun için özenli bir şekilde uygula- nacak arınma törenleri gerekirdi, yerine getirilmediği takdirde ise ki- şisel olarak nesiller boyu sürecek lanetler zincirinin ve kamusal olarak ise cinayetin işlendiği kentte ölümcül salgın hastalıklar başta olmak üzere, çeşitli belalarla bereketin ortadan kalkması gibi istenmeyen sonuçlarına katlanmak demekti.

Phreatto Mahkemesi

Adını Pire kentinin doğusundaki aynı adlı yerden alan bu mah- keme çok sık toplanmazdı. Efsaneye göre Salamis kralı Telamon’un iki oğlu, Aias ile Teukros, Troya soyundan olmalarına karşın Akhaların safında savaşırlar. Teukros, Mysia’ya yaptığı bir çapulculuk seferindeyken ağabeyi Aias Troya Savaşı’nda ölür. Vatana dönüşünde ağabeyinin ölümünde ihmali bulunduğu gerekçesiyle babası Telamon tarafından yurdundan kovulması efsanesine dayanan Phreatto Mahkemesi, taksirle öldürmeden sürgün cezasına çarptırılanlar tarafından tekrar işlenen kasıtlı adam öldürme suçlarına bakardı.92 Phreatto  Mahkemesi

yargıçları, sürgün edilmiş bir kişi kendini aklamak için yeniden yargılanma talebinde bulunduğu zaman toplanırdı. Sürgün edilmiş sanık karada yargılanırsa ilk cinayetten Attika toprağını kirlettiği inancıyla savunmasını bir kayıkta oturarak vermesi istenirdi, bu durumda ephe- tai denen yargıçlar da onu Pire kenti yakınındaki Munykhia sahilin- den dinlerdi.93 Sanık beraat ederse sürgün bulunduğu yere geri döner, suçlu olduğuna karar verilirse ölüme mahkûm edilirdi.

Prytaneion Mahkemesi

Atina Akropolis’inin kuzeyinde yer alan ve arkaik bir özelliğe sa- hip olan bu mahkeme adını birinci arkhonun görev yaptığı başkanlık binasından alır. Kralın görev yetkilerini üstlenen ikinci arkhon (ark- honbasileus) ve kabile kralları (phylobasileis) faili meçhul cinayetleri, insan hayatına mal olan hayvan ve nesneleri yargılardı. Ceza verilmek istenen nesneler devletin sınırları dışında bir yere götürülürdü. Faili meçhul cinayetleri inceleyen bu mahkemede, kendisine bütün cinayet davalarının savcısı olma görevi verilen kişi, devletin dininin temsilcisi olan kraldı (arkhonbasileus). Kovuşturma yapan kişi ise en yakın akrabadan başka birisi değildi. Eğer zanlı tutuklanamazsa, ikinci arkhon (arkhonbasileus) bir duyuru yaparak söz konusu kişinin agora ve kutsal mekânlara girişini yasaklardı.94 Duruşmanın başlamasından sonra sanık Attika’dan giderek ölüm cezasından kurtulabiliyordu. Ülkeden çıktıktan sonra bütün Yunan kent devletlerini ve yerleşimlerini kapsayan panhellenik oyunlar ve Amphiktyonik95 şenliklere katılmaktan kaçınması koşuluyla ceza almaktan kurtuluyordu. Solon, cinayet ya da tiranlık kurmaya çalışma suçlarından Areopagos ya da ephetai denen yargıçların ya da Prytaneum Mahkemesi’ndeki kralların mahkûmiyet kararı verdikleri kişilere oy hakkı vermemiştir.96 Bu ifade Prytaneum Mahkemesi’nin verdiği yargı kararlarının önemine işaret etmektedir. MÖ V ve IV. yüzyıllarda kent devletlerinde şekillenen sınıf egemenliği sistemi, özellikle Atina’da hukuk ve adaletin görece olduğu düşünce- sini pekiştirir. Bu sisteme karşı çıkan Epikuros “mutlak bir adalet hiçbir zaman olmamıştır, yalnızca bir insanın bir başkasından zarar görmesini önlemek için toplumsal ilişkilerde ulaşılmış, yerden yere ve zamandan zamana değişen bir anlaşma” olduğunu ileri sürerken, Platon da Thrasymakhos aracılığıyla “adaletin yönetici sınıfın çıkarı olduğunu” ifade eder97.

Sonuç

Günümüze ulaşan en eski ve önemli hukuk belgesi MÖ VII. yüz- yıla ait Drakon’un adam öldürme davalarıyla ilgili uyuşmazlıkları ve izlenmesi gereken yöntemleri belirleyen Cinayet Yasası’dır. MÖ VI. yüzyılda Solon’un siyasi, sosyal ve ekonomik reformları söz konusu çağın ihtiyaçlarını karşılamamakla kalmamış, Atina’nın gelecekte izlemesi gereken iç siyasetin temel dinamiklerini belirleyecek nitelikte de etkili olmuştur. Bu dönemde meydana getirilen devlet teşkilatı ve kurulları varlığını yüzyıllarca sürdürmüş, hatta sonraki devletlerin teşkilat ve yasalarına örnek oluşturmuştur. Atina için anayasal ve ekonomik konuların yanı sıra hukuk alanında yasalar hazırlayan Solon, Atina hukukunu toplumun örf, adet ve geleneklerden ayıran en temel özellik olan devlet güvencesi altına alınmasını  sağlamıştır.  Bunun için Halk Mahkemelerini (Heliaia) oluşturarak haksızlığa uğradığını düşünen herkesin mahkemelere başvurarak hakkını arayabilmesinin önünü açmıştır. Halk Mahkemeleri yasaların anayasaya uygunluğunu denetleme ve bir vatandaşın itirazı üzerine konuyu görüşüp verecek- leri kararla, ilgili yasayı yürürlükten kaldırabilirdi. Söz konusu mah- kemeler üst düzey devlet memurlarının sınanması, görevlerinin bitiminde hesap sorulması yetkisine sahipti. Ephialtes, “anayasa yargısı” anlamına gelen Graphe Paranomon yasasını çıkararak, vatandaşların yasalara aykırı hareket etmelerine engel olmayı ve anayasal  düzenin korunmasını sağlar. Söz konusu bu yasayla her vatandaşa meclis toplantılarında anayasayı ortadan kaldırmak isteyen ve yasalara aykırı teklifte bulanan vatandaşa karşı suç duyurusunda bulunma hakkı tanınıyordu. Böylece yasaların koruyuculuğu yetkisi kurumların elinden alınarak vatandaşa bırakıldı. MÖ V. yüzyılda ise Perikles zamanında demos yargıçları ya da Kırklar yeniden kuruldu ve yargıçlara ücret ödenmeye başlandı. Atina’da yargı ve yürütmenin iç içeliği hem meclislere hem de arkhonlara yargı yetkisi tanımıştır. Yürütme ve yasama görevlerinin yanı sıra Halk Meclisi (Ekklesia) ve Danışma Meclisi (Bule) suçluları bir mahkemeye yollamak ya da bizzat cezalandırmak, karaları temyiz etmek yetkisine de sahipti. Aynı zamanda doğrudan demokrasinin temel taşlarını oluşturan Hakemler (Diaitetai) de günümüz mahkemelerinden önemli bir farkla, yürütme ve yasama yetkisinde söz sahibiydiler. On Birler, Kırklar, Dava Başlatanlar adlarıyla anılan ve mahkemelere kura ile dağılımı yapılan yargıçlar ya da mahkeme üyeleri hem yargıç, hem savcı hem de hakem görevini yerine getirmekteydiler.

Eski Yunan kent devletlerinden günümüze en çok bilgi ulaşan Atina yargı sistemi, son derece sınırlı fiziki koşullar ve az sayıda vatandaşa sahip olan kent devleti yapısı içinde, başka birçok konuda olduğu gibi, yargı alanında da gelişmelerine engel oluşturmuştur. Ayrıca pozitif hukuk alanında tam anlamıyla bir gelişme olmaması, az sayıdaki mevcut yasaların ise bu yönde şekil değiştirmesini mümkün kılacak yeni yasalar oluşturamamıştı. Bu sorun kabile geleneği ile aristokratik ayrıcalık arasındaki uzlaşmazlıkları çözümleyen demokrasi yönetimi çatışı altında giderilmeye çalışılmıştır. Atina’da filizlenen demokrasi yönetim biçimi, aristokrasi yönetiminin vermediği eşitliği vererek sıradan insanları yargı alanında söz sahibi yapmıştır. Yargı organlarının ve yargı yetkisinin, alanda uzmanlığı olmayan sıradan insanların ellerine bırakılması, yani bu kişilerin mesleki bilgi ve deneyimlerden yoksun olmaları, üstelik deneyimle kazanılması olası hukuk bilgilerini kullanmak için önem taşıyan görevde sürekliliğin bulunmaması hukuk alanında gelişmelerine engel oluşturmuştur. Mevcut yargı organları ve mahkemelerde de yasalarca belirlenmiş kuralların pekişmesini engelleyen muhakeme usulleri ile örfi geleneklere bağlılıkları pozitif hukuk alanındaki gelişmeleri zorlaştırmış ve geciktirmiştir.

Makalenin dipnot ve sonnotlarını içeren tam halini okumak/indirmek için tıklayınız.