Ankara Barosu: “Tek adam yönetimine hayır”

Ankara Barosu: “Tek adam yönetimine hayır”

Tek adam yönetimine Hayır diyen Ankara Barosu Yönetim Kurulu üyeleri ve avukatlar, adliye koridorlarında Hayır broşürlerini dağıttıktan sonra adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Tek adam yönetimine Hayır diyen Ankara Barosu Yönetim Kurulu üyeleri ve avukatlar, adliye koridorlarında Hayır broşürlerini dağıttıktan sonra basın açıklaması gerçekleştirdi.

Ankara Barosu Yönetim Kurulunun çağrısıyla, 13 Nisan 2017 Perşembe günü, Ankara Adliyesi’nde Baro’nun Anayasa Referandumu için hazırladığı Hayır Broşürü dağıtıldı.

Yönetim Kurulu üyeleri ve avukatlar, koridor yürüyüşünün ardından Ankara Adliyesi önünde yaptıkları basın açıklamasında  “tek adam yönetimine HAYIR” dedi.

Basın açıklamasını, Ankara Barosu Yönetim Kurulu adına Başkan Yardımcısı Av. Erinç Sağkan okudu.

Açıklama metni:

16 Nisan’da yapılacak olacak olan referandumda verilecek ‘evet’ ve ‘hayır’ oyu arasındaki çizgi, sadece bir halk oylaması sonucu değildir. Bu çizgi, siyasi görüşü ve duruşu ne olursa olsun bu topraklar üzerinde yaşayan ve yaşayacak her insanın, ama en çok çocukların, imara açılan kıyıların ve hatta katledilen ağaçların yaşama hakkına tekabül etmektedir.

Biz hukukçuların, önce Anayasa’nın ve daha sonra kanunların, ama en çok doğal hukukun verdiği yetkiye dayanarak hukuku, adaleti, sosyal eşitliği ve birey olma hakkını savunma görevi ve hatta sorumluluğu mevcuttur. Bu basın açıklaması dâhil yaptığımız tüm açıklamalar, Ankara Barosu olarak duruşumuz, siyasi bir seçime yönelik değildir. Zira 16 Nisan 2017 günü bir siyasi parti seçimi yoktur. Fakat 16 Nisan halkoylaması, herkes için adaletin tecelli edeceğine olan inancımızın, bireysel ve kamusal güvenliğimizin, ama en çok geleceğimizin bağlı olduğu bir tiranlık seçimidir.

Hukukun herkes için işlemesi ve adaletin tesisi bizlerin sadece işleri değil var olma ve yaşam haklarımızdır. Anılan referandum, destekçileri ve hatta yaratıcıları tarafından dahi hukuki bir zeminde tartışılamayan, hiçbir modern hukuk sisteminde var olması mümkün olmayan, tartışılması dahi abesle iştigal bir hak gaspının anayasal düzeyde meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir. Hukuku ve adalet duygusunu kendisine şiar edinmiş hukukçular olarak, bu gaspın karşısında ülkemizin geleceği için durmak, geçmişin ve geleceğin bize yüklediği en kutsal sorumluluktur.

Bu halkoylaması, Cumhuriyet’in idam sehpasıdır ve bu Cumhuriyet, Anadolu’nun en ücra kasabasında kurulmuş kütüphanede, Cumhuriyet tarihi kadar eski basma fabrikalarında, Turhal’da, Ereğli’de, Aydın’da ve teker teker sayılması mümkün olmayan Cumhuriyet kazanımlarında, lüks otellere peşkeş çekilen Boğaz’a nazır devlet ilkokullarında ve çölden hayat verilen fidanlıklardadır. Yıkılmaya ve tek kişinin lütfuna bırakılan o Cumhuriyet, tarihimizde, bugünümüzde ve en aydınlık yarınımızdadır. Bu sebepledir ki onu savunmak, hukukun üstünlüğünü savunan her birey, ama en çok hukukçuların görevi ve hatta sorumluluğundadır.

Bugün Cumhuriyetimiz için; çocuklarımız, yaşlılarımız, dünyanın en güzel yaylaları, dağları, kurutulma çabalarına inat daha coşkulu akan nehirlerimiz için burada ‘hayır’ diyoruz. Bugün birey yerine kullaştırılma çabasına ‘hayır’ diyoruz. Biz, bugün tek adam yönetimine ‘hayır’ diyoruz. Biz, bugün burada elimizde var olan ve içine doğduğumuz muazzam güzellikteki Cumhuriyetimizin yıkılmasına ‘hayır’ diyoruz. Çünkü biliyoruz ki yok edilmeye çalışılan Cumhuriyet, toprakları üzerinde yaşayan her ağacın kökü kadar derindedir ve kişisel çıkarların şekillendirdiği ‘kandırılmışların’ keyfiyetine terk edilemeyecek kadar kıymetlidir.

Bugün ‘hayır’, bu Ortadoğu topraklarında var olma ve yaşama hakkıdır. Düşünceleri yüzünden hapse atılmama, ötekileştirilmeme, adil yargılanma hakkıdır ve en çok ‘birey olmak’tır. Biz, tek kişinin vicdanına hapsedilen geleceğimizi, tarihsizleştirilmeyi ve belleksizleştirilmeyi reddediyoruz. Çünkü bu Cumhuriyet, halkoylamasıyla değil cephede canını veren çocukların, günlerce kuru ekmekten başka bir şey yemeyen dedelerimizin ve sadece kendi canını değil yavrularının canını dahi hiç düşünmeden bizlere bağışlayan ninelerimizin üzerlerinde yükselmektedir.

Biz de bugün çocuklarımızın gelecekleri için ‘hayır’a vuracağımız mühürlerimizle ve tiranlığa karşı onurlu duruşumuzla savaşmaktayız. Çünkü biliyoruz ki bazı ‘evet’ler karanlığa tekabül ederken bizim ‘hayır’ımızda hayatın kendisi ve aydınlık geleceğimiz var.”

toplumsalhukuk