13. İstanbul Onur Yürüyüşü’nde “Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz” pankartını taşıdıkları için dava açılan LGBTİ Kolektif’ten üç kişi hakkında beraat kararı verildi
13. İstanbul Onur Yürüyüşü’nde “Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz” pankartını taşıdıkları için dava açılan LGBTİ Kolektif’ten üç kişi hakkında beraat kararı verildi. Beraat kararını veren Mahkeme gerekçeli kararında “Özgürlük esas, kısıtlama istisnaidir” dedi
13. İstanbul Onur Yürüyüşü’nde “Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz” pankartını taşıyan LGBTİ Kolektif’ten üç kişiye TCK 216/3 maddesinden düzenlenen “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla dava açılmıştı.
27 Aralık’ta İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın karar duruşmasında mahkeme “Sanıkların üzerine yüklenen fiilin bu hali ile kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraatlerine” karar verdi.
Mahkeme: Özgürlük esas, kısıtlama istisnaidir!
Beraat kararı veren mahkeme gerekçeli kararında; “Özgürlük esas, kısıtlama istisnaidir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, çağdaş olduğuna inandığımız ülkemizde, varlığına her koşulda güvendiğimiz hukuk sistemimizde, özgür bireylerden oluşan özgür bir toplum olmak adına daha hoşgörülü ve geniş bakış açısına sahip olmak gerekmektedir.” hükmüne yer verdi.
Mahkemenin beraat gerekçesinin tamamı ise şu şekilde:
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde “Her ferdin fikir ve ifade hürriyetine hakkı vardır.”İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 9/1. maddesinde “Herkes düşünme, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir.” 10/1. maddesinde ise “Herkes anlatım özgürlüğüne sahiptir.” ifadeleri yer almaktadır.Bu metinlere paralel olarak;Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 24/1. maddesinde “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” 25/1. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.” 26/1. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükümleri bulunmaktadır.
Suça konu pankarttaki yazı içeriği AİHS ve T.C. Anayasası kapsamında ve TCK 216/3. maddesi bağlamında değerlendirildiğinde;
Suça konu edilen pankarttaki yazı içeriği halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılamak amacıyla yazıldığının kabulü zorlamayı gerektirmektedir. Bu yazı içeriğine özel anlam atfedilebilmesi için çok kapsamlı, özellikle hazırlanmış ve bilinçli bir şekilde belli bir amaca yönelik planlı bir paylaşım gerekeceği düşünülmelidir. Özenli ve özellikli bir yaklaşımla bu amaç gerçekleştirilebilir.Dosya kapsamı sanıkların böyle bir kastının var olduğunu işaret etmemektedir. Aksine Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile güvence altına alınmış; din ve vicdan hürriyeti kavramlarının sınırları içerisinde,mizahi tarzda ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde ve ifade hürriyetini kanunun belirlediği sınırları aşmaksızın yapılmıştır.
Özgürlük esas, kısıtlama istisnaidir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, çağdaş olduğuna inandığımız ülkemizde, varlığına her koşulda güvendiğimiz hukuk sistemimizde, özgür bireylerden oluşan özgür bir toplum olmak adına daha hoşgörülü ve geniş bakış açısına sahip olmak gerekmektedir.
Sanıklara yüklenen suç tipinin oluşma şartı teknik sınırlarla belirlenmemiştir. Unsurlar somut biçimde ortaya çıkmadıkça yorumla sonuca varılacaktır. “Alenen aşağılama” var mıdır? “Fiil kamu barışını bozmaya elverişli midir?” Yine suça konu ifadeler “İfade özgürlüğü” kapsamında mıdır?
Dosya içeriğine göre, suça konu pankarttaki yazı içeriği, kamu güvenliği açısından açık, yakın ve ciddi bir tehlikeyi somut olarak ortaya çıkarmadığı, şiddet çağrısı yada tavsiyesi niteliğinde bir anlatım olmadığı gibi sanıkların yasal çerçevede ifade özgürlüklerini kullandığı,eylem nedeniyle ”toplum kesimleri arasında oluşmuş ve ortaya çıkan bir infial, herhangi bir taşkınlık saptanmamıştır ve kamu barışını bozan herhangi bir somut olgu da meydana gelmemiştir. Sanıkların eylemine karşı yazılı,görsel ve sosyal medyada bazı tartışmaların yaşanmasının kamu barışını bozmaya elverişli olduğunu kabul etmek olanaklı değildir.Bir konunun medyada tartışılmasını kamu barışını bozmaya elverişli kabul etmek, toplumun bilgi sahibi olmasını ve ilerlemesini sağlayan her tartışmayı suç haline getirmek demektir. Bu nedenlerden ötürü unsurları itibariyle oluşmayan müsnet suçtan sanıkların beraatine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
Kararın tam metni için tıklayınız.