Bilimsel ve tarihi rasyonalite; gerçek bireyin doğayla ve insanla iç içe ve barışık yaşayarak kendini gerçekleştirebileceği ve mevcut krizi aşabileceğidir.
“Bilinmelidir ki; doğal varlıklar üzerinde kazandığımızı zannettiğimiz her zafer için doğa bizden öcünü alır.” Engels
Gündem malum. Koronavirüs salgını ya da başka adıyla Covid-19 pandemisi. Hem ülkesel hem de küresel anlamda değerlendirildiğinde yıkıcı etkilerinin uzun süre devam edeceği ortada olan salgın ile mücadele konusunda birçok yol, öneri mevcut olsa da insanlığın aslında hakkında çok da fazla bilgiye sahip olmadığı ve netice itibarıyla bir kırmızı alarm durumunun mevcudiyeti ile acı bir şekilde yüzleştiğimiz bir dönem.
Kimisine göre tarihi bir doğal seleksiyon dönemine şahitlik ettiğimiz, kimisine göre dışarıda geçirdiğimiz zamanların kıymetinin bilinmesine vesile olan, mevcut korku ve panik havasının anlık ve doğal sonucu olarak ekolojik yaşama olan bağlılık yeminleri ettiğimiz, zaman zaman kendimizi dinlemeye aracı olsa da yıkıcı psikolojik sonuçları ile yüzleşmekte geç kalmayacağımız günleri arşınlamaktayız.
Bunlarla birlikte; kar elde etme motivasyonunun sonuçlarını net şekilde tecrübe ettiğimiz, neo-liberal politikalarının sağlık sistemi üzerindeki etkilerini ölüm ve vaka sayıları ile doğruladığımız, küresel güç dengelerinin değişmesine yol açacağı üzerinde tezler okuduğumuz ve tabi ki sosyal medyanın tesirinde sıkça manipüle olarak yeni yıla lanet okuduğumuz ruhsuz ve duygusuz bir dönemde olduğumuz da ortada.
Yukarıda tariflenen aslında mevcut durumun sosyal, ekonomik ve psikolojik dünyamızda tecrübe ettiğimiz gerçeğin yalnızca bir izdüşümü. Takdir ederseniz ki toplumsal bir varlık olan ve içerisinde var olduğu toplumsal değişkenler tarafından şekillenen bilincimizin, hayatta kalma güdüsünü ön plana çıkardığı bu dönemin kapanmasıyla normalin dışında bir kırılma yaşayacağı ve değişimden uzak kalamayacağı diyalektik bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Tüm bu gerçekliklerle farklı şekillerde yüzleşirken aslında bakış açımızı Marx’ın insan anlayışı üzerine çevirmek daha doğru olacaktır. Böylelikle pandemik kriz sonuçları tam olarak hafifletilmeyecek olsa da bu bakış açısının gerçek çıkış için olanak sağlayacağı açıkça ortadadır.
Kar elde etme motivasyonu ile hareket eden insan sürekli yapılan hesaplar ile hayali arzularının esiri oldu; doğayla barışık bir şekilde var olmayı ve kendini gerçekleştirmeyi reddetti.
Bu konuda yolumuza ışık tutması için bir Marx’a gidecek olursak; “genel insan doğası” ile her türlü çevresinde belirli ve değişik bir biçim bulan insan doğası” ayrımına uygun olarak insani güdü ve hırsı birbirinden ayırt etmemiz gerektiği hususu karşımıza çıkacaktır. Bunlardan ilki olan güdü, çeşitli kültürler içerisinde yalnızca biçim değiştirebilen ancak temelde sabit ya da değişmeyen genetik olarak aktarılmış davranış biçimidir. Örneğin açlık duygusu veya cinsel dürtüler gibi. Burada örnek olarak gösterilenlerin tatmin edilme biçimleri, toplumsal anlamda farklılık gösterse de temelde sabit ya da değişmeyen güdüler olarak değerlendirmek aslında yanlış olmayacaktır.
Bahsedilenlerden ikincisi ise, göreli güdü ve hırslar olarak sınıflandırmaya tabi tutulabilecektir. Bunlar temelde yukarıda bahsedilenler gibi insan doğasının temel bir ürünü olmayıp yaşanılan topluma ve temel olarak yaşanılan toplumda var olan motivasyona göre değişkenlik göstermektedir. Bu kapsamda; uzun yıllardır tecrübe etmekte olduğumuz neo liberal toplumu dikkate aldığımızda üretilebilen temel ihtiyaç para ihtiyacı olup var olan kişilerin temel motivasyonları kar elde etme güdüsü etrafında toplanmaktadır. Temelde insan doğası ile bağdaşmayan bu güdülenme, ekonomik ve sosyal anlamda var olma mücadelesi veren kapitalist toplum insanının yaşama biçimine egemen olmuş ve onu dönüştürmüştür. “Burada ihtiyaçların doğurduğu sorunlara sürekli ve hemen çare bulabilen, sürekli hesap yapan, insanlık dışı davranan, kurnaz, doğadan kopuk, hayali arzularının esiri ve adeta onların kölesi olan bir insan ile karşılaşmaktayız.“ [1]
Pandeminin yıkıcı sonuçlarının temel nedenini toplumsal anlamda mevcut ve insan doğasının özünde sabit olmayan davranış kodlarında aramak daha doğru olacaktır.
Marx’ın tarih anlayışına göre insanlar, tarihsel süreç ile birlikte değişime uğramışlar ve kendilerini geliştirmiştirler. Böylelikle tarihsel bir sürecin ürünü ve sonucu olabilmişlerdir. Kısaca ifade etmek gerekirse; Marx’ a göre tarih; emek ve üretim süreçleri içerisinde gerçekleşen bir kendini yaratma olayından başka bir şey değildir. Burada anlatılmak istenilen dünya tarihinin özünde insanlığın kendi emeği aracılığı ile yaratılmasıdır. Bu kapsamda; insanın kendi kendisini gerçekleştirmesi tarihin özü olup kendi yaratılışının efendisi olmasının sırrının temeli bu anlayış ile kavranabilir niteliktedir.
İçerisinde bulunduğumuz dönemi bu tarih anlayışı ve insan davranışlarını etkileyen motivasyonlar içerisinde değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tabloda, pandeminin yıkıcı sonuçlarının temel nedenini toplumsal anlamda mevcut ve insan doğasının özünde sabit olmayan davranış kodlarında aramakta fayda vardır. Özellikle insan güdüsü olan ve toplumsal anlamda değişmekle beraber sabit kalan – açlık, beslenme alışkanlığı gibi- parametreleri salgının temel sebebi olarak görmeye itildiğimiz şu günlerde Marksist tarih anlayışı ile olayları değerlendirmek daha ilerici ve bilimsel olacaktır. Zira, salgını küresel ve yıkıcı hale getiren Asya halkının beslenme alışkanlığı ile değil temel motivasyonu kar elde etme güdüsü ile açıklanabilen kapitalist sağlık sistemi ve getirdikleri ile açıklamak daha doğru bir önerme niteliği taşımaktadır. Aksi takdirde güdülerimizi tatmin biçimlerini etkileyen kültürel farklılıkların küresel anlamda yıkıcı sonuçlar meydana getirdiği sorunsalı üzerine odaklanılması gerekir ki bu durumda kriz ile mücadelede bilimsel metotlar önemini fazlasıyla yitirecektir. Tartışılması gereken; Asya halkının beslenme alışkanlıklarındaki kültürel kodların insanlık üzerinde nasıl yıkıcı sonuçlar doğuracağı değildir. Her kriz döneminde olduğu gibi bu dönem de tartışılması gereken; kapitalist sisteme entegre olmuş, doğayı sömürü nesnesi haline getirmiş, kontrolsüz sanayileşme ile birlikte ekolojik dengeyi alt üst etmiş varyasyonların insan hayatı üzerinde nasıl telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurduğudur.
Bununla birlikte aynı ekonomik sistemin doğal sonucu olarak meydana gelen ekolojik çöküş, doğal kaynakların sömürüye açık hale getirilmesi, küresel güçlerin insanın ancak doğayla barışık bir şekilde kendini gerçekleştirebileceği tarih bilincinden yoksun bir şekilde sömürgeci savaş çığırtkanlığı yapması aslında salgın döneminin biyolojik etkilerini daha da yıkıcı hale getiren temel faktörler olarak değerlendirmek uzun vadede insanlığın pandemi krizleri ile mücadelesinde daha etkili olacaktır.
Kapitalizmin yıkıcı ve yok edici sonuçları, pandemi sayesinde insanlık tarafından bir kez daha fazlasıyla görünür olmuştur.
Mevcut salgın dönemi insanlara göstermektedir ki; her anlamda kapitalizm, insan sağlığı için en büyük tehdit haline gelmiştir. Zira, neoliberal politikaların çökerttiği sağlık sistemleri, yurttaşlardan gizlenen ve sermayenin kendi egemenliğini korumak için giriştiği savaşlar için ayrılan örtülü ödenekler, özel sermayenin egemenliğinde olan sağlık kuruluşları; yine bir grup egemenin ekonomik çıkarlarını korumak için doğayı katledercesine sömürmesi salgının yayılması ve büyümesindeki en temel nedenlerdendir. Bu bağlamda kapitalizmin yıkıcı ve yok edici sonuçları, pandemi sayesinde insanlık tarafından bir kez daha fazlasıyla görünür olmuş; insanlığın kendini gerçekleştirmesi için gerçek, yıkıcı ve yaratıcı çözüm arayışı mücadelesi güncelliğini bir kez daha kazanmıştır.
Bilimsel ve tarihi rasyonalite; gerçek bireyin doğayla ve insanla iç içe ve barışık yaşayarak kendini gerçekleştirebileceği ve mevcut krizi aşabileceğidir.
Yaşanmakta olan salgın sürecinin uzun vadeli etkilerinden bilimin öncülüğünde ve doğayla barışarak çıkacak olmanın tereddüde yer vermeyecek şekilde ortada olduğu gerçeği karşımızda durmaktadır. Burada bir esin kaynağı olarak Marx’ın insan anlayışına gidecek olursak aslında temel amacın; insanları, ekonomik ihtiyaçların doğurduğu baskı ve bağımlılıktan kurtarmak olduğu sonucunu çıkartabiliriz.
Baskı ve bağımlılıktan kurtulabilmiş insan, içindeki gerçek benliği bulacak ve netice itibarıyla kendini gerçekleştirebilecektir. Böylelikle kapitalizmin krizlerinin giderek derinleşmekte olduğu günümüzde akılda kalması gereken temel şey her kriz döneminde olduğu gibi pandemi döneminde bir kez daha kendini göstermiştir. Bu anlatılanlar ışığında bilimsel ve tarihi rasyonalite; gerçek bireyin doğayla ve insanla iç içe ve barışık yaşayarak kendini gerçekleştirebileceği ve mevcut krizi aşabileceğidir.
[1] Fromm, Marx’ın İnsan Anlayışı
Av. Mert Ekinci