Adalet talebini kendi kaygısı edinen, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir yerinden tutan her avukat ve hatta her yurttaş, bugün gerçek bir sorumluluk ile karşı karşıyadır. Aytaç ve Ebru’yu yaşatmak herkesin elindedir
Adalet talebini kendi kaygısı edinen, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir yerinden tutan her avukat ve hatta her yurttaş, bugün gerçek bir sorumluluk ile karşı karşıyadır. Aytaç ve Ebru’yu yaşatmak herkesin elindedir
Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu’ndan avukatların 2017 yılında gözaltına alınması-tutuklanması-onlarca yıla varan “cezalar” almasının ardından günümüze kadar gelişen süreç, büyük bir hukuksuzluk zincirini gözler önüne serse de bu baskı zinciri 2017 yılında başlamış değildir. Keza ezilen, sömürülen, devrimci ve demokrat muhalefeti yükselten her özneyle buluşmayı başarabilmiş bir avukatlık anlayışının baskıya ve saldırıya uğramama ihtimali düşünülemeyecektir.
Ebru Timtik’in yargılandığı bir dosyanın duruşmasında mahkeme başkanının yüzüne hemen hemen şöyle söylediğine şahit olmuştum: “İster beğenin ister beğenmeyin, ben avukatım, hem de böyle bir avukatım. “ Böyle bir avukatlık: Soma’nın, Berkin Elvan’ın, onlarca ezilenin, devrimci ve demokratın avukatlığı.
Ezilenlerin, devrimci ve demokratların avukatlığını yapmanın akabinde faşizmin her türlü faaliyetinden nasibini alan savunma pratiğiyle, devrimci bir özne olabilmeyi de başarabilmiştir. 2020 yılında memleket hapishanelerinden yükselen ses ise baskı ve saldırılar karşısında özne olabilmeyi başarabilmiş her kesimin ortak talebini dile getirmektedir: Adalet!
Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik Şahsında Adalet Talebi
Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik, bu yargı pratikleri karşısında 5 Şubat 2020 tarihinde başlattıkları açlık grevi eylemlerini ölüm orucu eylemine dönüştürdüler. Bu eylemlilik sürecinde her iki avukat da 100’lü günleri geride bıraktı ve süreç, eylemi sürdüren avukatlar açısından kritik bir evreye erişti. COVİD-19 salgını ise bu kritik süreci daha da kritik hale getiren bir olgu olarak süreçte yerini almış vaziyette. Tutuklu avukatların onlarca yıllık “cezalar” ile karşı karşıya bırakıldıkları dava dosyası şu aşamada Yargıtay’da ve zaman gittikçe daralıyor.
Tahliye edilmelerinin akabinde aynı heyetçe 24 saat içerisinde tekrar tutuklandıkları gerçeği dahi sürecin hukuksuzluğunu özetlemeye yetmesine rağmen; fazlasını merak eden herkes kolay bir internet araştırmasıyla sayısız hukuksuzluk pratiğinin nasıl gerçekleştiğini görecektir.
Ölüm orucundaki avukatların talepleri oldukça basit: Kendileri ve müvekkilleri şahsında adaletin tesisinin sağlanması için adil yargılanmak.
Ebru Timtik’in telefonla ulaştırdığını tahmin ettiğim bir ses kaydına denk geldim ve dinledim. Konuşmasında adalet talebinin aslında neye temas ettiğini çok sarih bir biçimde ifade ediyordu. Kabaca ifade ettiği, “Her ne kadar kendi şahsımız nezdinde gibi gözükse de bu talep, objektif olarak herkes için adalet talebini yükseltmektir” şeklindeydi.
Bugün Türkiye’de iki avukat, sıradan herhangi bir toplumda talep dahi edilmesinin gerek olmadığı bir konu olan adil yargılanmanın sağlanması amacıyla yaşamlarını ortaya koymuş durumdadır.
Adalet Talebi Meşru ve Karşılanabilir Bir Taleptir. Talebi Sahiplenelim, Seslerini Duyuralım, Onları Yaşatalım
Böyle bir düzen karşısında adalet talebinin elzem ve gerekli olduğu hususunda hemfikir olan herkes; meslektaşlarımızın bu talepleri için mücadele edenlerle de dayanışma içerisinde bulunmak sorumluluğu ile mükelleftir.
Adalet talebi meşru, gerçekçi ve karşılanabilir bir taleptir. Gelinen aşamada yapılması gereken, zaman daralırken ve meslektaşlarımız ölümün kıyısına bir adım daha yaklaşırken bu gidişe dur diyebilmektir. Bu gidişe dur diyebilmenin yolu ise adalet talebini sahiplenmekten; ölüm orucu eylemindeki meslektaşlarımızın seslerini her yere ve herkese duyurabilmekten geçmektedir. Onların seslerini duyurmayı amaç edinmeyen her temenni, boş duvara çarpıp geri dönen sözleri sarf etmek gayretinden başka bir şey olmayacaktır.
Adalet talebini kendi kaygısı edinen, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir yerinden tutan her avukat ve hatta her yurttaş, bugün gerçek bir sorumluluk ile karşı karşıyadır. Aytaç ve Ebru’yu yaşatmak herkesin elindedir.
Saramago’nun Körlük isimli eserinde, bağlamından biraz kopartmak suretiyle beğendiğim şu ifadeler geçmektedir: “… kurbanın kendi celladı üzerinde hakkı yoksa adalet yok demektir.” Onlar kurban olmadı ya da kurban edilmediler. Ancak hukuku kendilerine karşı katletmek isteyenlere “hakları” kalmasın diye Aytaç ve Ebru şâhısında adalet talebini sahiplenelim. Aytaç ve Ebru’yu yaşatalım.
Av. Deniz Can Aydın