Yemin ve hükmün tefhimi dışındaki diğer durumlarda ayağı kalkmanın zorunlu olunup olunmadığı konusunda HGK, ilk derece mahkemesi olan Yargıtay dairesinin kararını onaylayarak görüşünü bildirmiş oldu
Yemin ve hükmün tefhimi dışındaki diğer durumlarda ayağı kalkmanın zorunlu olunup olunmadığı konusunda HGK, ilk derece mahkemesi olan Yargıtay dairesinin kararını onaylayarak görüşünü bildirmiş oldu
Bir meslektaş 2014 yılı Nisan ayında gerçekleşen bir duruşmada mahkeme hakiminin ara karar kurarken ayağa kalkmaması ve sonrasında mahkeme hakiminin mübaşir vasıtasıyla duruşma salonunu boşaltarak, avukatın oturacağı sandalyeleri kaldırması sonrası avukat Ç.Ö. maliye hazinesi aleyhine müvekkilinin önünde gerek şahsına, gerekse mesleğine karşı onur kırıcı davranışta bulunulduğundan bahisle 10 bin TL’lik tazminat davası açmıştı.
Davanın mahkeme hakimi A.Y. ‘ye ihbarından sonra beyanda bulunan hakim A.Y beyan dilekçesinde:
…Duruşma salonunda kimin, nasıl davranacağına, nelerin yapılıp, yapılamayacağına dair hüküm konulmamasının kanunda boşluk sayılamayacağını, Kanun koyucunun çok geniş olan bu alanı bilinçli düzenlemediğini, bu konuda tek bir düzenleme yapıldığını, HMK.nun 32. maddesinde “yargılamayı hakim sevk ve idare eder, yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alacağının “ belirtildiğini, bu alanda kanunda boşluk olmayıp, bu alanın hakime bırakıldığını, hakimin düzeni sağlamakla görevli olduğunu, bir an kanunda boşluk olduğu düşünülürse MK.nun 1. maddesi gereğince kanundaki boşluğu doldurma görevinin hakime ait olduğunu, medeni yargılama hukuk tarihi boyunca uygulana gelen bir davranış biçiminin sürdürülmesini istemekte hukuka aykırılık bulunmadığını, davacının vekil olarak açtığı davanın makul sürede bitirildiğini, yaşanan tartışmanın kesinlikle yargılama sürecine ve karara yansımadığını, ara kararı sırasında avukatın ayağa kalkması gerektiği düşüncesinin kişisel bir tavrı olmadığını, kanunun bu yetkiyi hakime tanıdığını, aksini düşünen davacının ayağa kalkma ricasını katı bir tavır ile reddetmesinin sürecin bu şekilde yaşanmasına sebebiyet verdiğini
ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istedi.
İlk derece mahkemesi sıfatı ile davayı gören Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nde duruşmalar esnasında Ç.Ö’yü vekil olarak temsilen avukat H.H ve Z.G. de beyanda bulunurken ayağa kalkmayarak mahkemelerin keyfi tutumunu protesto etti.
“Yargılama yargılamanın sac ayağından biri olan avukatı hizaya getirme aracı değildir”
Avukat H.H duruşmadaki beyanlarında “müvekkilin talimatı doğrultusunda ayağa kalkmadan konuşacağım. Hukuk yargılaması olduğu için müvekkilin talimatıyla bağlıyım yaklaşık 20 yıllık avukatım. Duruşma salonunda toplantı masasında duruşma yapıyoruz. Bunu olumlu görüyoruz ” diyerek avukatların ara kararlarda ayağa kalkmasının zorunlu olmadığına ve mevzuatta buna dair amir bir hüküm bulunmadığına dikkat çekti.
Avukat Z.G. ise “Ben de oturarak konuşacağım. Bu benim tercihimdir. Yargılama yargılamanın sac ayağından biri olan avukatı hizaya getirme aracı değildir.” dedi.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise; 6100 sayılı HMK’nın devletin sorumluluğu ve rücu başlıklı 46/1. maddesinde devlet aleyhine açılacak tazminat davalarının şartlarının sayıldığını belirtmiş ve “hakimin onur kırıcı olduğu ileri sürülen davranışının Avukatın kişilik haklarına ya da, avukatlık mesleğine hakaret amacıyla yapılmadığı, avukatın davranışına karşı, mahkemeye gösterilmesi gereken saygıyı tesise yönelik olmakla birlikte maksadı aşan bir davranış olduğu anlaşılmıştır” diyerek davanın reddine karar verdi. Ayrıca Yargıtay 9. Hukuk Dairesi gerekçeli kararında şu gülünç ifadelere yer verdi:
Hukuk Dairesi gerekçeli kararında; ayağa kalkmak bir kültürdür! Avukatın ayağa kalkmamasının nedenini ceza yargılamalarında savcının mahkeme heyeti ile aynı konumda oturmasına avukatların tepkisidir!
Bu duruma gerekçeli karara şu satırlarla yansıdı:
Ayağa kalkmak, tüm dünyada ve tüm kültürlerde, toplumsal yaşamda “… tanımanın” , “…saygı göstermenin” bir şeklidir.
Usul yasalarımızda duruşma sırasında mahkemeye hitap ederken, ya da ara kararı oluşturulurken ayağa kalkma ile ilgili düzenleme yok ise de, tüm dünya da olduğu gibi Türk yargılamasında da yüz yıllar önce oluşan ve devam eden teamül mahkemeye hitap ederken, ya da ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmak şeklindedir. Bu ülkemizde olduğu gibi tüm diğer ülkelerde de böyle süre gelmiştir.
Mahkemeye hitap ederken, ya da ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmak mahkemeyi tanımanın ve mahkemeye saygının bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Mahkemenin saygınlığını korumak, öncelikle mahkeme hakiminin ve yargının kurucu unsuru olduğu kabul edilen avukatların görevidir. Bu konuda mutlaka bir yasal düzenleme yapılmasına gerek yoktur. Tüm dünyada bu yönde uygulana gelen teamüller vardır.
Ülkemizde öncelikle ceza yargılamasında iddia makamı ile savunmanın aynı konumda olduğuna ve bu nedenle cumhuriyet savcısının duruşma kürsüsünde oturmaması gerektiğine ilişkin tartışmalar çıkmış, ancak bu husus bir yasal düzenlemeye bağlanmamıştır.
Bu tartışmalar özel hukuk yargılamalarına kimi mahkemelerde “Avukatın mahkemeye hitap ederken, ya da ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmaması” şeklinde yansımış, bu tür davranışlara kimi mahkeme hakimleri önemsemediklerinden, kimi mahkeme hakimleri polemiğe girmemek için müdahale etmemiş, bazı mahkeme hakimleri fiili durumu Türkiye Barolar Birliğine bildirmiş, bazı mahkeme hakimleri ise somut davamızda olduğu gibi müdahalede bulunmuştur. Bu tür olaylar avukatların duruşmaya katılırken ki kıyafetleri ile de gündeme gelmiştir.
Mahkemelerin duruşmada ayağa kalkmama halinde yaptığı bildirimler Türkiye Barolar Birliği tarafından “ avukatın mahkemeye hitap ederken, ya da ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmasını zorunlu kılan bir yasal düzenleme olmadığı“ gerekçesi ile disiplin yaptırımına gerek olmadığı şeklinde değerlendirilmiştir.
Mahkemelerin bu tür ayağa kalkma talepleri/uyarıları “Avukatlık mesleğine karşı bir tavır” olarak algılanmaktadır.
Bu algı gibi, davacı vekilinin mahkememizin tahkikat duruşmasında söylediği “Türk hukuk sisteminin yolu yargıya düşen herkesin hakkını teslim etse bile onurunu çiğnediğine, en çok da avukatların onurunu çiğnediğine,” ilişkin algısı ve düşüncesi de tamamen yanlış bir algı ve düşünce olup, hem Türk Hukuk Sistemine, bu sistemi oluşturan Yargı görevlileri ile hukuk sisteminin doğrudan bir parçası olan avukatlara haksızlıktır.
Mahkemelere karşı son yıllarda ortaya çıkan ve nahoş olaylara sebebiyet veren bu davranışların sebebi mahkememizce anlaşılamamaktadır. Ancak ortada olan, bu tür nahoş olaylara son vermek için acil yasal düzenleme yapılması gerektiğidir.
Temyiz incelemesi için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne giden dosya HGK tarafından onandı. Böylece Yargıtay hiçbir mevzuat hükmünde olmamasına rağmen avukatların ara kararlar esnasında da ayağa kalkması gerektiğine konusunda görüş bildirmiş oldu.
toplumsalhukuk