Akıp giden hayata ne kadar yakın ya da ne kadar uzak olabiliriz? Bir yandan hayatın içinde akarken, bir yandan hayatın içinde aktığımızı nasıl unutabiliriz?
Akıp giden hayata ne kadar yakın ya da ne kadar uzak olabiliriz? Bir yandan hayatın içinde akarken, bir yandan hayatın içinde aktığımızı nasıl unutabiliriz?
Acemi bir sinema izleyicisi olarak, yerli sinemayı kendime yakın bulurum. Çünkü yerli sinemayı, yurtdışı sinemaya nazaran kendi yaşantıma daha çok benzetirim. Sinema konusunda zaman zaman paylaşımlarda bulunduğumuz kardeşim Sezer Önsal bir buluşmamızda, sinemada bu denli yerli yapımları tercih etmeme rağmen yerli edebiyatta eksik olduğumu; hatta Yaşar Kemal – İnce Memed gibi bir kitabı okumamamın ayıp olduğunu söylemişti. Gerçekten de son okuduğum romanlar hep yurtdışı edebiyatçılar tarafından yazılmış eserlerdi. Bir anda yerli edebiyat okumamanın eksikliğini hissediverdim. Yaşar Kemal’in yolu da benim gibi Halkevleri’nden geçmişti. Eserleri kırktan fazla ülkeye çevrilmiş ve yurtdışında birçok ödül kazanmış, muhalif bir sanatçı ve aydındı. Zaten kitabı bitirdikten sonra da fark ettim ki eğer o yazarsa, ben dâhil çoğu kimse kalem tutmayı bile bilmiyor.
Sezer’in verdiği tavsiyeden sonra hemen ertesi gün, İnce Memed kitabının YKY Yayınları tarafından hazırlanan dört cildinin bir arada bulunduğu basımını aldım ve okumaya başladım. Hatta kitabın fotoğrafını Sezer’e attığımda Sezer bile, tavsiyesini bu kadar çabuk uygulayacağımı tahmin etmemişti. Dört cilt toplam 2147 sayfa olmasına rağmen kitabı okumakta acele etmedim ve bitirmek için hırs yapmadım. Okumadan geçirdiğim günler oldu. Okumaya fırsat bulduğumda kitabın yanımda olmadığı zamanlar oldu. Kimi zaman okumak istesem de işlerim nedeniyle bırakmam gerektiği zamanlar oldu. Nihayet bundan iki hafta önce, içimde kopan fırtınalarla kitabı bitirebildim.
Akıp giden hayata ne kadar yakın ya da ne kadar uzak olabiliriz? Bir yandan hayatın içinde akarken, bir yandan hayatın içinde aktığımızı nasıl unutabiliriz? İyiliğe ve iyiliğin ikiz kardeşi olan kötülüğe nasıl bu kadar kör olabiliriz? İşte kitap bir anda gözlerimizi açıyor ve fark etmemizi sağlıyor.
Kitap; Değirmenoluk köyünde basit bir köy çocuğu olan İnce Memed ve onun etkisiyle gelişen olayları anlatıyor. İnce Memed kitabın sonuna kadar da basit bir köy çocuğu olarak kalmaya devam ediyor. Bu sırada tıpkı hepimiz gibi zulüm görüyor, âşık oluyor, üzülüyor, vazgeçiyor, inat ediyor. İnce Memed de hayata yetemiyor tabi ki. Onun yüzünden Toroslarda acılar da çekiliyor ve kıyımlar da yapılıyor.
İnce Memed insanüstü bir kahraman değil. Öyle biri ki; çocuklar gibi ağlayabiliyor. Öylesine zayıf ve duygusal ki onu görenler onun ağalara ve “candarma”ya kurşun yakacak biri olduğuna inanmıyor. Köylülerin kendi aralarında anlattıkları yiğit, dev gibi, pos bıyıkları olan biri değil; ince, cılız pörtlek gözleri olan, kısa boylu biri. Ama içinde bir kurt yatıyor…
Kitap bir yandan da Anadolu’yu, köylüyü, dağlarda açan baharı, kışı, çiçekleri, ağaçları, hayvanları, Kürtleri, Ermenileri, yörükleri anlatıyor. Açlığı, yokluğu sefaleti, ağalık ve sömürü düzenini ve bunlara karşı köylülerin kardeşliğini ve dayanışmasını anlatıyor. Bizim hikâyemizi anlatıyor. Kitabın geçtiği yerler hakkında bugün için ufak bir araştırma yaptığımda, ağalık düzeninin bittiğini yerine bin beter bankaların geldiğini ve bir daha İnce Memed’in daha dağlara çıkamayacağını söyleyenler olduğunu görüyorum. Bire yüz veren bereketli Anavarza ve Çukurova toprağının yıldan yıla eridiğini söyleyen mazlum ve başı önde köylüleri görüyorum.
Sonra İnce Memed gibi basit çocuğunun; umudunu kaybetmiş köylü tarafından neden efsaneleştirildiğini anlıyorum. İnce Memed zulme direnmenin hak olduğunu gösterebilen umut çünkü. Başları önde, ezik, güneşten kararmış, açlıktan ve hastalıktan zayıf düşmüş ve fırsatını bulduğunda üç kuruş para için gözlerini kör eden köylülerin; hakkı ve doğruluğu savunan bir köy çocuğuna nasıl bel bağladığını anlamamak mümkün değil.
İnce Memed basit biri. Ama ışıltılı gözleri çakmak çakmak yanarak zulme karşı durabilen biri. İnsan olduğunu unutmayan… Ölümün bu dünyada var olduğunu ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanmayacağını bilen biri. İnançlı biri.
Yaşar Kemal okuyucuyla hayatı yeniden tanıştırıyor. İnanışları, yaşantıları, doğruluk için mücadeleyi, mertliği, yiğitliği, hakkı ve aşkları tozlu sandıklardan çıkartarak gösteren aynı zamanda zengin diliyle Türkçe’ye olağanüstü katkı sunan Yaşar Kemal’e binbir saygıyla…
Seçkin Türkoğlu