AKP faşizmi insana değer vermez. Yalnızca kendi iktidarının devamlılığını sağlamak için giderek acımasızlaşan ve acizleşen şekilde düşman ceza hukuku politikalarını yürütmeyi sürdürür ve yine kendi iktidarı için gündelik çözümler arar
AKP faşizmi insana değer vermez. Yalnızca kendi iktidarının devamlılığını sağlamak için giderek acımasızlaşan ve acizleşen şekilde düşman ceza hukuku politikalarını yürütmeyi sürdürür ve yine kendi iktidarı için gündelik çözümler arar
‘’Çağdaş ceza infaz sisteminin temel amacı; hükümlülerin sosyalleşmesini teşvik etmek, yeniden suç işlemelerini engelleyici etkenleri güçlendirmek, üretken, kanunlara ve toplumsal kurallara saygılı ve sorumluluk taşıyan yaşam biçimine uyumlarını kolaylaştırmak, böylelikle cezanın genel ve özel önleme etkisinin oluşmasını sağlamak ve toplumu suça karşı korumaktır.’’
‘’Ceza ve ceza muhakemesi hukukunda insana değer veren düşüncenin etkinlik kazanmasıyla birlikte sadece hapis cezası vererek bunu infaz etmenin her zaman iyi sonuçlar vermediği, hükümlünün toplumla bütünleşmesini gerçekleştirmede yeterli etkiyi yapmadığı, infaz rejimlerinde hükümlünün iyileştirilmesi ve topluma yeniden kazandırılmasına imkân sağlayacak değişiklikler yapılması gerektiği yönündeki görüşler, 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Cezanın amacı ve nitelikleri konusundaki bu görüşler, güvenlik tedbirleri, özel infaz usulleri ve denetimli serbestlik gibi yeni yöntem ve kurumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yapılan kriminolojik araştırmalar da, failin kişiliğine bilimsel yöntemlerle yaklaşılması ve klasik ceza ve infaz uygulamalarında değişiklikler yapılması gerektiği düşüncelerini doğrulayıp, desteklemiştir.’’
Bu ifadeler infaz kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlarda değişiklik yapılması hakkında çıkartılan kanunun genel gerekçesinden alınmıştır. Yine söz konusu kanunun gerekçesinde kadın ve çocukların lehine olacak düzenlemeler yapıldığı ve hükümlülerin topluma uyum sağlamalarının kolaylaştırılması, yeniden suç işleme ihtimalinin azaltılması amacıyla söz konusu düzenlemenin yapıldığı, söz konusu değişikliklerde çağdaş infaz sistemlerinin baz alındığı ve penoloji bilimi önde tutularak söz konusu düzenlemelerin yapıldığı vurgulanmıştır.
Değişiklik metninin içeriğini okumadan söz konusu kanun değişikliğinin gerekçesini okuyunca esasında söz konusu değişikliklerin toplumsal barışı sağlayıcı, insanı önde tutan ve çağdaş bir infaz düzenlemesi olabileceği hissi oluştu bende. Ancak ne var ki değişikli metninin gerekçesi değil de içeriği okununca söz konusu değişikliği amacının toplumsal barışı sağlamak bir yana hali hazırda adaletsiz olan adalet sistemine adaletsizliği meşrulaştırmak olduğu görülmektedir. Özetle söz konusu infaz paketinin gerekçesinde sık sık geçen insana değer, sosyalleşme, adalet gibi ifadelerin oksimoron olmaktan öte gidemediği aşikardır.
Penoloji ve Islah
Öncelikle gerekçe ile kanun arasındaki çelişkiyi daha iyi kavrayabilmek adına genel gerekçede sık sık kullanılan ‘’Penoloji’’ kavramına bakmak faydalı olacaktır. Penoloji, suçluların cezalandırması ve ardından topluma kazandırılması yöntemlerini araştıran bir suç bilimi dalıdır. Belirtildiği üzere suçlu olarak lanse edilen kişilerin ‘’ıslahını’’ merkeze alan penoloji biliminden faydalanıldığı ve insana değer verildiği birden fazla defa vurgulanmış olsa da gerçek esasen bambaşkadır.
Ceza kavramı, esasen devletin toplum içerisinde korunmaya muktedir olan değerlerin ihlali karşısında vermiş olduğu tepkidir. Geçmişten bugüne bu tepkinin gösterilmesinin altında yer alan amaç değişmiş olsa da teorik olarak ülkemizde ve dünyanın büyük kısmında çağdaş hukuk sistemi ceza ve infazda mağdurun ikinci defa mağduriyet yaşamaması ve mağdurun tatminini de göz önüne almak suretiyle ıslah kavramını merkeze almaktadır. Çağdaş hukuk sistemi esasen toplumsal barışın sağlanmasını ve bu yönde “suç işleyen” kişinin ıslah edilerek topluma kazandırılmasını merkeze aldığını iddia etmektedir. Bu bağlamda mağdurun ikinci defa mağdur olup olmayacağı tartışması “devletin kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği ve devlet tarafından terör diye isimlendirilerek geniş tutulan tüm düşünce suçlarının’’ mağdurunun devlet olduğu göz önüne alındığında varsayımsal olarak devletin terör suçlularını söz konusu infaz indiriminden faydalandırması kamu vicdanı ve ceza hukukunun amaçları noktasında daha isabetli olacaktır.
Kader Mahkumları Meselesi
Hatta bu noktada Devlet Bahçeli’nin af naraları attığı günlerde Erdoğan da 04 Nisan 2018 tarihli demecinde “Kader mahkumları meselesini anlamış değilim. Kime kader mahkumu denir çok önemli. Benim bir ilkem var. İlkem de şudur: Devlete karşı işlenen suçlarda devlet affedici olabilir. Ama kişilere karşı işlenen suçlarda devletin af yetkisi yoktur.” diyerek o günün şartları altında ittifak ortağından gelen baskıyı savuşturmuştur. Bu noktada yapılacak infaz düzenlemesi ve infaz indiriminde öncelik verilmesi gereken kişilerin “düşünce suçluları” olması gerekirken, bu açıklamanın tamamen Bahçeli’yi savuşturmaktan öteye gitmediği bir defa daha görülmüştür. Bu noktada örnek vermek gerekirse; Adalet Bakanlığı verilerine göre, düşünce suçu olarak değerlendirilebilecek olan terör örgütü propagandası suçlaması ile 2013-2019 aralığında 100 bini aşkın dava açılmış bulunmaktadır. Hal böyle olunca esas amacın toplumsal barışın sağlanması olmayıp amiyane tabirle cezaevini adi suçlardan ötürü cezaevinde bulunan hükümlülerden arındırıp yerine düşünce suçlularını geçirmek olduğu görülmektedir.
Neden Mi Böyle Oluyor?
Çünkü yurdumuzda yargı mekanizması tamamen faşizm ve yolsuzluktan beslenen rejimin sürekliliğine kendini adamış bulunmaktadır. Adaletin sözde kaldığı ve iktidar aygıtının yargı sistemini kendi zulüm sopasına çevirdiği yurdumuzda sadece örgüt propagandasından açılan davalara bakmak tabloyu özetlemek açısından yeterli olacaktır. Bu bağlamda İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişikliklere geri dönecek olursak söz konusu değişikliklerin esas amacının “toplumsal düzeni ve barışı tesis etmek, hükümlüleri ıslah etmek suretiyle topluma kazandırmak” olmadığı, onun yerine düşman ceza hukukunu hız kesmeden muhaliflere uygulamak olduğu aşikardır.
İktidarın Olaya Bakış Açısını Örneklemek Gerekirse:
Elif Kısa isimli 69 yaşında bakıma muhtaç 2 engelli çocuk sahibi olan yurttaş Maraş Elbistan’da HDP ilçe örgütünde faaliyet gösterdiği ve vasilik ettiği bir hükümlüye cezaevinde para yatırdığı için örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme iddiasıyla evinin basılmasının ardından tutuklanmıştı. “Sayın” savcılık ve sulh ceza hakimliği; “tutuklanma şartlarının oluştuğunu”, “tutuklamanın da istisnai bir tedbir olduğunu hesaba katıp” 69 yaşında bakıma muhtaç 2 engelli çocuğu bulunan Elif Kısa’yı, “kaçma şüphesinin de bulunduğunu hesaba katarak” tutuklamıştı. Hakkında somut herhangi bir delil dahi bulunmayan Elif Kısa 4 ay tutuklu kaldı. Yukarıda da belirttiğimiz üzere sadece 6 yıllık zaman aralığında sadece terör örgütü propagandası olarak tariflenen suçtan 100 bini aşkın dava açıldığı ve birçok kişinin haksız yere tutuklandığı gözetilince tüm bu olup bitenler bir anlam kazanmaya başlıyor. İnfaz yasasını değerlendirirken bu örnek ve bunun gibi binlerce, on binlerce örneği görmezden gelirsek kağıt üzerinde yapılan çıkarımların hiçbiri bir anlam taşımayacaktır.
Şöyle ki;
Yeni infaz yasa tasarısının “hükümlünün kendi isteği ile infazının ertelenmesi” başlıklı 17. maddeye ”hükümlünün eş veya çocuklarının sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle bakıma muhtaç olmaları’’ şeklinde isabetli bir ekleme yapılmıştır. Her ne kadar ilk bakışta yerinde bir düzenleme olarak görünse de bu maddeden yalnızca terör hükümlülerinin faydalanamayacağı ilgili madenin devamında belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemenin ne kadar adaletsiz ve vicdansız olduğunu anlayabilmek için hukukçu olmak gerekmemektedir. Bunun yanı sıra Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesi başta olmak üzere hiçbir mevzuat ve hukuki teamül gözetilmeden hazırlanan söz konusu infaz paketi, yalnızca ve yalnızca faşizmin ne kadar zavallı ve acımasız olduğunu bize göstermektedir. Kendi engelli çocuğuna eziyet ettiği için hüküm giymiş bir ebeveynin bu maddeden yararlanmasının önünde herhangi bir engel bulunmazken, Elif Kısa’ya bu imkan tanınmamaktadır.
AKP Faşizmi İnsana Değer Vermez
Yine kamuoyunda af olarak nitelendirilen koşullu salıvermede öngörülen infaz indirimlerinden ‘’terör suçları’’ adı altında düşünce suçluları bağımsız tutulmuş, özel infaz usullerinden faydalanılmasının önüne geçilmiştir. Zaten yeteri kadar ağır olan, birçok ağırlaştırıcı neden uygulanan, insan onuruyla bağdaşmayacak infaz usulleri öngörülen ‘’terör suçlarının’’ infaz şartları iyice ağırlaştırılmıştır.
Hal böyle iken infaz kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlarda değişiklik yapılması hakkında çıkartılan kanunun genel gerekçesinde yer alan insana değer, topluma kazandırma gibi kavramların ne kadar içinin boş olduğu ortadadır. AKP’nin toplumsal barışı sağlama gibi bir amacı bulunmamaktadır ve bulunmayacaktır. AKP’nin karşısında yer alan siyasi parti mensupları, Barış Pehlivan- Barış Terkoğlu gibi gazeteciler, üniversiteliler, demokratik kitle örgütü mensupları ve temelinde adalet ve özgürlük isteyen tüm yurttaşlar açısından çözüm AKP’nin hazırlayacağı infaz yasası değildir. AKP ve Cumhur İttifakı’nın faşizminin toplumu barıştıramayacağı ortadadır. AKP faşizmi insana değer vermez. Yalnızca kendi iktidarının devamlılığını sağlamak için giderek acımasızlaşan ve acizleşen şekilde düşman ceza hukuku politikalarını yürütmeyi sürdürür ve yine kendi iktidarı için gündelik çözümler arar. Hükümlülerden yükselen ıslah ve adaletin sağlanacağı yönündeki sesler, faşizmden özgürlük ve adalet beklemekle aynı manayı taşımakta ve aşırı sırnaşık bir oksimoron oluşturmaktadır.
Bu sebeple özgürlükten ve adaletten yana olan tüm hukukçular bilmeliler ki hayatın ve hukukun tüm alanında yıllar önce gelinen nokta itibariyle AKP-MHP faşist bloğundan gelecek herhangi bir demokratik öneri veya çözüm bulunmamaktadır. Bu sebeple hukukçular ve yurttaşlar olarak bizlere düşen görev bu faşist bloğu hayatın tüm alanında ifşa etmek ve muhalefet etmek suretiyle alaşağı etmektir. Yurdun dört bir yanında mahpus olan düşünce suçlusu muhalifler devlete karşı değil faşizme karşı olan eylemlerinden dolayı cezalandırılmışlardır ve düşünce suçlularının hiçbiri boşuna cezaevinde bulunmamaktadırlar. Düşünce suçlularının ıslah edilecek, topluma kazandırılacak bir yönü bulunmamaktadır. Hatta düşünce suçluları toplumun bizatihi kendisidir. Bu husus göz ardı edilmemeli ve AKP ile mücadele edilmelidir. Unutulmamalıdır ki çözüm hukuki değil siyasidir. Topluma barış, yurttaşlara özgürlük ancak bu şekilde gelebilir.
Av. Deniz Altaylı