Toplumsal hukuk, mahkeme salonları ve sokaktaki meşru, militan, dinamik hukuk anlayışımızın doğurduğu “duruşumuz”un adıdır. “Duruşmamız”, çaresiz “bekleşmemiz”dir sanılmasın!
Toplumsal hukuk, mahkeme salonları ve sokaktaki meşru, militan, dinamik hukuk anlayışımızın doğurduğu “duruşumuz”un adıdır. “Duruşmamız”, çaresiz “bekleşmemiz”dir sanılmasın!
Modern hukuk, ortaya çıkmakla, kendisine ilişkin ikircikli bir yaklaşımı da peşi sıra taşır. Zira hukuk, insanlık tarihinde, hakların güvence altına alınması gerekçesiyle göreli bir ilerlemenin ifadesi olarak kabul edilebileceği gibi; gerçeklik dünyasının salt hukuksal kavramlarla algılanması yanılgısına yol açan bir yanlış bilinç formu olarak da görülebilir. Dahası modern hukukun bir taraftan egemenin keyfiyeti karşısında standardizasyonu sağlayan pozitif düzenlemeler olduğu savunulabileceği gibi, egemenin keyfiyetini gizleyen bir “örtü” olduğu da ileri sürülebilecektir.
- yüzyılın sonunda, 21. yüzyılın başında “toplumsal hukukçu”, hukuk ideolojisi kuyusuna düşmeden, ezilen yoksul halkın “hukuksal” kazanımlarının savunuculuğunu yapmak görevi ile karşı karşıyadır. Bu görevin üstesinden gelebilmek için kuramsal bir bakış açısının, toplumsal yaşam ve hukuk pratiği ile tamamlanması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da yalnızca üniversite amfilerinden adliye koridorlarına değil; mahkeme salonlarından miting meydanlarına, fabrikalardan kent yoksullarının mahallelerine uzanan bir mücadele hattını gerekli kılmaktadır. Toplumsal bir hukuk mücadelesi, kuramsal düzlemde tarih, politik ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi alanlarının, hukuk felsefesinin, hukuk sosyolojisinin, hukuk kuramının bilgi birikiminden beslenirken, bu birikimi toplumsal davaların görüldüğü mahkeme salonlarında, devrimci tutsakların tutulduğu cezaevlerinde, gecekondu mahallelerinde toplumsal bir pratiğe çevirebilmenin mücadelesidir.
Hukuka ilişkin bilgimizin kaynakları: Toplumsal hukukçular, “saf hukuk”un olanaksızlığını veri kabul ederek, hukuka ilişkin bilginin kaynağını politik ekonomide, sosyolojide, siyaset biliminde görürler. Böylece toplum analizinde temel kabul edilen Marksist kavram, kurum ve yöntemler, hukuka ilişkin bilginin elde edilmesinde de temel alınmış olur. Zira, ancak tarihsel materyalizm, hukuku toplumsal bir mücadeleye tabi kılma olanağını veren yeterli teorik ve pratik donanımı sunmaktadır –ki, yine ancak tarihsel materyalizm hukuka “eleştirel” bir bakışı mümkün kılmaktadır.
Hukuk bilgimizin kaynakları: Toplumsal hukukçuların hukuk bilgisinin kaynağı yaşamın kendisidir. Toplumsal hukukçu, liberal-kapitalist toplumun hukukunun, burjuva hukuk kuramcılarının iddia ettiklerinin aksine “meşru yasa koyucu otorite tarafından, usulüne uygun çıkarılmış, belirli/bilinebilir normlar dizisi” olamayacağını bilir. Hukuk, sınıf savaşımları tarihinin ürünlerinden biridir. Sınıfsız toplumla birlikte, sönümlenmeyi bekleyen hukuk, mevcut sınıflı toplum koşullarında, toplumsal hukukçuların dava dilekçelerinde sönümlenip yok olacağı koşulların yaratılmasının aracı olmaktadır.
Hukuk, bir taraftan toplumsal mücadele pratiği ile her gün yenden yaratılan bir araç, bir taraftan da yürütülen toplumsal mücadelenin, ortadan kaldırılmasına yöneldiği bir düzen olarak anlaşılmakla diyalektik ve dinamik bir içerik de kazanmaktadır.
Mahkemelerde yürütülen yargılama faaliyetinin her bir oturumu Türkçe’de “duruşma” terimi ile karşılanır. Klasik hukuk anlayışı uyarınca, tarafların yargı makamı önüne gelip “dur(uş)maları” ve çıkacak karara çaresiz boyun eğmeleri beklenir.
Toplumsal hukuk, mahkeme salonları ve sokaktaki meşru, militan, dinamik hukuk anlayışımızın doğurduğu “duruşumuz”un adıdır. “Duruşmamız”, çaresiz “bekleşmemiz”dir sanılmasın!
*Bu yazı toplumsal hukuk adına 2007 yılında yazılmıştır. Yazının 2007 yılındaki orjinal metni olup, herhangi bir ekleme-çıkarma veya güncelleme yapılmamıştır. Hukuk mücadelemize katkı sunacağı kanaatiyle yayımlanmıştır.