Türkiye’de “olağan” hale getirilmiş bulunan “olağanüstü hal rejimi”ne ve yol açtığı anti-demokratik uygulamalar ile insan hakları ihlallerine yönelik tespit ve eleştiriler artarak sürüyor
Türkiye’de “olağan” hale getirilmiş bulunan “olağanüstü hal rejimi”ne ve yol açtığı anti-demokratik uygulamalar ile insan hakları ihlallerine yönelik tespit ve eleştiriler artarak sürüyor
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından 20.03.2018 günü açıklanan bir raporda, süre gelen OHAL uygulamasının insan hakları ihlallerine yol açtığına vurgu yapılarak, BM’nin bu ihlallerden ciddi kaygı duyduğu dile getirildi. Raporun açıklandığı İsveç’in Cenevre kentinde düzenlenen basın açıklamasında konuşan BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin; Türk yöneticilere yönelik, “OHAL’in derhal kaldırılması ve hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi” çağrısında bulundu.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin 20.03.2018 günü açıkladığı söz konusu rapor, 1 Ocak-31 Aralık 2017 dönemini kapsıyor. Raporda; OHAL uygulamasının, insan hakları durumunun kötüleşmesine ve Türkiye’de hukukun üstünlüğünün aşınmasına neden olduğu; OHAL’in rutin olarak uzatılması ile yüzbinlerce kişinin, çalışma hakkı ve hareket özgürlüğünden keyfi olarak mahrum bırakılmasından, işkence ve diğer kötü muamele, keyfi tutuklama ile örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanmasına kadar uzanan, insan haklarının yoğun bir şekilde ihlal edilmesine yol açıldığı ifade ediliyor.
BM İnsan Hakları Ofisi’ne göre; OHAL kararnamelerin sayısının çokluğu, sıklığı ve bazılarının ulusal güvenliğe yönelen tehditlerle alakasının olmaması; olağanüstü hal yetkilerinin, hükümeti eleştiren veya ona muhalefet edenleri bastırmak için kullanıldığına işaret ediyor. Aynı zamanda bu kararnameler, idari makamlara dokunulmazlık sağlayarak, cezasızlığı teşvik ediyor.
Rapora göre, Nisan 2017’de yapılan referandum ile Cumhurbaşkanı’nın, yürütme yetkilerini hem yasama hem de yargı alanında genişletmesi, yargının işlerine müdahale edilmesi ve meclisin yürütme üzerindeki gözetim yetkisinin kısıtlanması sorununa yol açmış bulunuyor.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin raporuna karşı yaptığı açıklamada, bu raporun terör örgütleri propagandası ile örtüşen asılsız iddialar içerdiğini ve kabul edilemez olduğunu dile getirdi.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin raporuna dair BM Türkçe (un.org.tr) web sitesinde yer alan açıklama metni şöyle;
Türkiye: BM raporu uzatmalı olağanüstü hal döneminde yaşanan yaygın insan hakları ihlallerini detaylı anlatıyor
CENEVRE (20 Mart 2018) – BM İnsan Hakları Ofisi tarafından Salı günü yayınlanan rapora* göre Türkiye’de olağanüstü halin rutin olarak uzatılması yüzbinlerce kişinin çalışma hakkı ve hareket özgürlüğünden keyfi olarak mahrum bırakılmasından, işkence ve diğer kötü muamele, keyfi tutuklama ile örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanmasına kadar uzanan, insan haklarının yoğun bir şekilde ihlal edilmesine yol açmıştır.
1 Ocak ve 31 Aralık 2017 dönemini kapsayan rapor, olağanüstü halin insan hakları durumunun kötüleşmesine ve Türkiye’de hukukun üstünlüğünün aşınmasına yol açtığı ve “Türkiye’nin kurumsal ve sosyo-ekonomik yapısı üzerinde uzun süreli etkisi olabileceği” uyarısında bulunuyor.
BM İnsan Hakları Ofisi, Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da yapılan darbe girişimini ve bir dizi terör saldırısını ele alırken karşı karşıya kaldığı kompleks zorlukları kabul etmekle birlikte, rapor, “[olağanüstü hal] kararnamelerin sayısının çokluğu, sıklığı ve bazılarının ulusal güvenliğe yönelen tehditlerle alakasının olmaması, olağanüstü hal yetkilerinin hükümeti eleştiren veya ona muhalefet edenleri bastırmak için kullanıldığına işaret ettiğinin görüldüğünü” belirtiyor.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hussein “Rakamlar çok sarsıcı: 18 aylık olağanüstü hal dönemi boyunca yaklaşık 160.000 kişi gözaltına alındı; büyük çoğunluğu keyfi bir şekilde olmak üzere aralarında öğretmen, hâkim ve avukatların da olduğu 152.000 devlet görevlisi ihraç edildi ya da soruşturmaya uğradı; gazeteciler tutuklandı, medya kuruluşları kapatıldı ve internet siteleri engellendi- Türkiye’de arka arkaya uzatılan olağanüstü hal açıkça, çok sayıda insanın haklarının ciddi ve keyfi bir biçimde kısıtlanması için kullanılmıştır,“ dedi.
Yüksek Komiser “Raporun en endişe verici bulgularından biri” diye ekledi: “Türk makamlarının, hamile olan ya da yeni doğum yapmış 100 kadını, çoğunlukla terör örgütleriyle bağlantılı olduğundan şüphelenilen kocalarıyla “iştirakleri” olduğu gerekçesiyle nasıl gözaltına alınabildiklerine dair raporlardır. Bazıları çocuklarıyla, bazıları çocuklarından şiddetli bir şekilde ayrılarak gözaltına alınmıştır. Bu sadece ölçüsüz değil, tümüyle zalimane ve kesinlikle ülkeyi daha güvenli hale getirmekle ilgili bir durum değil,” dedi.
Rapor, Nisan 2017’de yapılan referandumun, Cumhurbaşkanı’nın yürütme yetkilerinin hem yasama hem de yargı alanında genişletmesinin, yargının işlerine müdahale edilmesi ve meclisin yürütme üzerindeki gözetim yetkisini kısıtlamasına yol açması nedeniyle ciddi problem olduğuna atıf yapmaktadır. 2017 yılı sonu itibarıyla, birçoğu olağanüstü hal ile ilgili olmayan konuları düzenleyen ve sivil toplum aktörlerinin meşru birçok faaliyetini kısıtlamak için kullanılan yirmi iki olağanüstü hal kararnamesi (raporun kapsadığı dönemden sonra iki tane daha) yayınlanmıştır. Rapor, bu kararnamelerin, kararnameler çerçevesinde hareket eden idari makamlara dokunulmazlık sağlayarak cezasızlığı teşvik ettiğini de belirtmektedir.
Rapor, özel mesajlaşma uygulamaları kullandıkları için ya da sosyal medya hesabı kontaklarının incelenmesi neticesinde Gülen ağına dâhil oldukları düşünülen ve bu sebeple ihraç edilen birçok kişinin durumuna dair bilgiler de içermektedir. Rapor, “Kararnamelerin, söz konusu bağlantının niteliğini açıklamayan ve yetkililere geniş yetkiler veren ‘terör örgütleriyle iltisaklı ve irtibatlı’ kavramına yaygın olarak atıf yaptığını” belirtmekte ve “ciddi usul ihlalleri olduğunu” eklemektedir. “Birçok kişi tutuklandı… kendilerine karşı somut bir delil sunulmadı ve birçoğu kendilerine karşı yürütülen soruşturmadan habersizdi.”
Rapor, ayrıca şiddetli dayak, cinsel taciz tehdidi ve gerçek cinsel saldırı, elektrik şoku, basınçlı suya maruz bırakma dâhil olmak üzere gözaltında polis, jandarma, askeri polis ve güvenlik güçleri tarafından yapılan işkence ve kötü muameleyi de belgelemektedir.
İhraç edilenler gelirlerini, sosyal haklarını, sağlık sigortalarını ve hatta evlerini kaybettiler; çeşitli kararnamelerde, ihraç edilen kamu görevlilerinin “kamu konutlarını ya da vakıf konutlarını 15 gün içerisinde boşaltmaları gerektiği” hükmü yer almaktadır.
Raporda, “Olağanüstü halin amacının demokratik kurumların normal işleyişinin yeniden tesis edilmesinden ibaret olduğu belirtilse de, kamu görevlilerin ailelerinin kamu konutlarından tahliye edilmesi gibi önlemlerin bu hedefe nasıl bir katkıda bulunabileceği belirsizdir,” denilmektedir.
Rapor ayrıca, yaklaşık 300 gazetecinin yayınlarının “terörü savunan hassasiyetler” içerdiği ya da “sözlü suçlar” ya da terör örgütlerine “üyelik” saçmalamasıyla tutuklandığını belirtmektedir. 2017 yılında aralarında çok fazla sayıda Kürt odaklı internet ve uydu TV kanallarının bulunduğu 100,000’den fazla internet sitesinin erişime engellendiği rapor edilmiştir.
Rapor, olağanüstü hal sırasında hakların kısıtlanmasına yönelik tedbirlerin “durumun zaruretine sıkı sıkıya bağlı şekilde sınırlandırılması yani, tedbirlerin süre, coğrafi kapsam ve maddi kapsam ile orantılı ve sınırlı olması gerektiğini” vurgulamaktadır.
Rapor, Türkiye’nin olağanüstü hali derhal sona erdirmesini, kurumların normal işleyişlerine geri döndürülmesini, olağanüstü hal kararnameleri de dâhil olmak üzere Türkiye’nin uluslararası insan hakları yükümlülükleri ile bağdaşmayan tüm mevzuatın gözden geçirilip yürürlükten kaldırılmasını tavsiye etmektedir. Rapor, ayrıca keyfi olarak gözaltına alınan ve ihraç edilen mağdurların bağımsız ve bireysel olarak değerlendirilmesi ve tazminat sağlanmasına dair ihtiyacın da altını çizmektedir.
Rapor ayrıca, Türkiye’nin Güneydoğusunda yaşanan insan hakları ihlallerine dair iddiaların devam etmesinin, BM İnsan Hakları Ofisinin bölgedeki duruma dair Mart 2017 tarihinde yayınladığı raporunda vurguladığı örnekleri teyit ettiğini belirtmektedir. Bunlara, öldürme, işkence, kadına yönelik şiddet, aşırı güç kullanımı, barınma ve kültürel mirasın yok edilmesi, acil sağlık hizmetlerine, güvenli su ve geçim kaynaklarına erişimin engellenmesi, ifade özgürlüğü hakkının ciddi bir şekilde kısıtlanması dâhildir. Raporda, Güneydoğu’da 2015-2016 yılları arasında yürütülen güvenlik operasyonları sebebiyle meydana gelen sivil ölümleri ile ilgili Türkiye’nin inandırıcı ceza soruşturmaları yürütmekte başarısız olduğu belirtilmiştir. Milli Savunma Bakanlığına göre Temmuz 2015 – Haziran 2017 tarihleri arasında 10,657 “terörist etkisiz hale getirilmiştir”. “Etkisiz hale getirilme” cümlesinin anlamına dair belirsizlik derin bir kaygı uyandırmaktır. Yüksek Komiser Zeid, bu kişilerin akıbeti hakkında yetkililerin detaylı bilgi sağlaması çağrısında bulundu.
Yüksek Komiser “Türkiye Hükümeti’ni bu ciddi insan hakları ihlalleri iddialarını soruşturmaya ve faillerin adalete teslim edilmesini sağlamaya çağırıyorum” dedi. “Hükümete, ofisimin ülkenin Güneydoğusundaki insan hakları durumunu doğrudan, bağımsız ve nesnel olarak değerlendirebilmesi için tam ve sınırsız erişime izin vermesi için yaptığım çağrımı tekrar ediyorum.” Bu rapor, 104 mağdur, tanık ve mağdurların akrabaları ile yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler; hükümet kaynaklı bilgilerin analizi ve ayrıca açık kaynaklardan elde edilen dokümanlar, uydu görüntüleri ile görsel-işitsel materyaller ve ilgili ve güvenilir diğer materyallerden elde edilen bilgilere dayanarak hazırlanmıştır. Rapor, Türkiye’deki insan hakları durumunun eksiksiz ve tam kapsamlı bir açıklaması değildir, ancak ülkede hak ihalelerinin örneklerini göstermektedir. Misillemeleri önlemek amacıyla kaynakların gizliliği kesin bir şekilde korunmaktadır.
Raporun tamamına erişmek için; http://www.ohchr.org/Documents/Countries/TR/2018-03-19_Second_OHCHR_Turkey_Report.pdf