Yasalar adalet istencini açıkça yadsırsa sözgelimi insan haklarını insanlara keyfi olarak uygularsa o zaman bu yasaların geçerliliğinden söz edilemez. O zaman halk da bu yasalara bir itaati borçlu olmaz, hukukçular da artık bu yasaların hukukilik karakterlerini tanımama cesaretini kendilerinde bulmalıdırlar
Yasalar adalet istencini açıkça yadsırsa sözgelimi insan haklarını insanlara keyfi olarak uygularsa o zaman bu yasaların geçerliliğinden söz edilemez. O zaman halk da bu yasalara bir itaati borçlu olmaz, hukukçular da artık bu yasaların hukukilik karakterlerini tanımama cesaretini kendilerinde bulmalıdırlar
Geçmişten günümüze hukuk sistemlerinde hukukçuların sorunsalı haline gelen ‘’yasaüstü adalet ‘’ ve ‘’yasal adalet ‘’ tercihi mahkemelerin çeşitli kararlarında etkin rol oynamaktadır.
20. yüzyılın hukuk felsefesinin en etkin tezi olarak nitelendirilen Radbruch formülü hukuksuz rejimlerin üstesinden gelmede mahkemeler tarafından bir araç olarak kullanılmış ve uygulanmıştır. Radbruch Formülü ;
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Hitler Rejiminin ceza hukuku yoluyla tasfiye sürecinde Alman hukuk düşüncesinin en büyük sıkıntısı olan Nasyonel Sosyalizm Dönemi yasalarının hukuk olarak geçerli kabul edilip edilememesi , bu yasaların uygulanmasından dolayı kimin , nasıl sorumlu tutulacağı sorununa çözüm üretmeye çalışan Gustav Radbruch tarafından ortaya konmuştur.
Formülün birinci parçası gereği; adaletten ayrılmak tahammül edilemez düzeye eriştiğinde yasa , adalet karşısında geri çekilip hukuki geçerliliğini yitirir.
Formülün ikinci parçası ise; adaletin özü olan eşitliğin yasama faaliyetinde bilinçli olarak kabul görmemesi halinde pozitif yasaların hukuki karakterini kaybetmesidir.
Peki gerçekten adaletin ayrılmaz bir parçası olan vicdanımızı dinlemeli mi yoksa yazılı yasaların üstünlüğünü kabul edip kabuğumuza çekilmeli miyiz?
Gözlerimizi kapayıp vazifemizi yapmalı mıyız, yoksa bir yasaya itaat etmekten vaz mı geçmeliyiz?
Diktatör bir hükümet amaçlarına uygun bazı yasalar yapabilir ama bütün bir maddi hukuk düzenini değiştiremez. bunu teknik güçlüğünden başka zaman zaman çeşitli meselelerde keyfi kararlar vermesi daha kolay ve rasyoneldir. Suçun belirlenmesi ve cezalandırılması bakımından mahkemeler yasa yerine hükümetin emirlerine uyuyorsa hukuk yoktur . Geçerli olmak isteyen hukuk mutlaka adaleti hedeflemek zorundadır. Yasalar adalet istencini açıkça yadsırsa sözgelimi insan haklarını insanlara keyfi olarak uygularsa o zaman bu yasaların geçerliliğinden söz edilemez. O zaman halk da bu yasalara bir itaati borçlu olmaz, hukukçular da artık bu yasaların hukukilik karakterlerini tanımama cesaretini kendilerinde bulmalıdırlar.
Yargıçların bu haksız yasalara ve yürütmenin baskılarına karşı hem direnme görevleri vardır. O kendisinde bu cesareti bulmalı bu sorumluluğu yüklemelidir.
Bir yargıç sadece adaletsiz olmakla kalmayıp canice bir yasaya dayanarak adaleti asla yerine getiremez. Biz tüm yazılı yasaların üstünde insan haklarına dayanan ve insanlık dışı tiranların suç oluşturan emirlerinin geçerliliğine yadsıyan zamanı bilinmeyecek kadar eski yabancılaşmayan hukuka müracaat etmeli ve kişisel adalet duygumuzu otoriter hukuk buyruğuna kurban etmemeliyiz.
Radbruch formülünden çıkarılabilmesi mümkün sonuçlarından biri de yargı bağımsızlığı gibi Anayasal ilkeleri gerekçe göstererek aşırı adaletsiz yargı kararlarının hukuki geçerlilik kazanamayacağı tüm bu anayasal teminatlara rağmen yargıçların hukuki ceza sorumluluğunun gündeme gelebileceğidir.
*Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileri