Başlarken …
Çoğunlukla avukatız, bir kısmımız hukuk öğrencisi, akademisyen, yargıç ya da savcıdır.
Ortak noktamız, hukukçu kimliğimizdir elbet, ancak bunun yanında ve hatta ötesinde; insan hakları, eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik gibi değerlerdir bizi buluşturan.
Görüyoruz ki ülkemiz; yoksulluğun, ayrımcılığın, hak gasplarının, anti demokratik baskıcı uygulamaların, şiddet ve düşmanlığın giderek derinleştiği karanlık bir dönemi yaşıyor. Eğitim ve sağlık gibi kamusal alanlardan, çalışma yaşamına ve çevreye değin, ülke halkının insanca yaşam özlemine, en temel hak ve kazanımlarına yönelik saldırılar, belli ki gerçekte egemen sistemin ve siyasi iktidarın planlı topyekûn saldırısının birer parçası olarak, bir biri ardına geliyor. Toplumsal doku; aklın, bilimin ve insanlık değerlerinin aydınlığından yoksun kılınarak, gerici ve yozlaşmış bir karanlığa itiliyor, giderek daha da parçalanıyor.
Hak ve özgürlüklerin güvencesi olması, güçlünün karşısında zayıfı, suçlunun karşısında mağduru koruyup kollaması, hakkı sahibine teslim etmesi, her durumda insan aklının ve vicdanın sesi olması beklenen hukuk düzeni, hukuk kuralları ve kurumları ise; aksine, bu tablonun sürdürülmesinde işlevleniyor, onu besleyip yeniden üretiyor.
Gerçekte, hukuk düzeninin varoluş nedeni ve doğası da buna olanak tanıyor. Elbette bizler de, bir hukuk düzeninin varlığını, hukuk kurallarının ve kurumlarının toplumsal yaşam için vazgeçilmez olduğunu, bu günün bir gerçekliği olarak kabul ediyoruz. Ancak, mevcut hukuk düzeninin, onun kural ve kurumların, asıl olarak egemen sınıfların çıkarlarını temsil ettiğini de biliyoruz. Bu nedenle kaçınılmaz olarak, aslında en çok onların hukuksuz ve adaletsiz olduklarını da.
Egemenlerin yasalarına saygı duymuyoruz, çünkü saygı duyacağımız yasalar yapmadılar hiçbir zaman.[1]
Hukuk devletine inanmıyoruz, çünkü dünden beri hep böyle masallar ile avuttular zulmün mağdurlarını.
Ya adalet ? Hep, güçlünün işine gelen değil miydi gerçekte ?[2]
Ancak hukuk ve adaletin, insanlık tarihi içinde, bu gün için ona sahip olanlardan bağımsız bir güncesi ve anlamı olduğunu; nitekim saraylarda yazılan fermanlar kadar, kentlerin sokak ve meydanlarında edilen sözlerin de, hukuk ve adalet adına varlık ve değer kazandığını biliyoruz. Öyle ya; yasalar her zaman mürekkeple yazılmadı; o büyük hukuk düşünürleri ve eylemcileri de her zaman, efendilerin o görkemli hukuk tapınaklarından çıkmadı.
Bütün bu tartışmaları önemsiyor, ancak bir yandan, hemen bu günün acil görevleri olduğunu da biliyoruz.
Hemen şimdi bir şeyler yapmalı !
Gericiliğe teslim olmuş eğitim kurumlarındaki çocuklarımız için; şiddet ve ayrımcılık gören kadınlar için; barınma alanları yağmalanan kentin yoksul mahalle sakinleri için; dereleri ormanları talan edilen köylüler için; kölelik düzeninde çalışmaya zorlanan ve iş cinayetleri kurban giden işçiler için; düşünceleri nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanan aydınlar, bilim insanları, gazeteciler için; insan yerine konmayan mülteciler, eşcinseller, azınlıklar için; dili, kültürü, varlığı inkar edilen halklar için; sokak ortasında vurulanlar, işkence görenler, katledilenler için; hemen şimdi bir şeyler yapmalı !
Çünkü bütün bu olup bitenler; doğru değil, haklı değil, adil ve hukuki değil ! Hukuk ve adalet, bu değil !
Egemenlerin kural ve kurumları karşısında; halkın haklarını, insanca ve kardeşçe bir yaşam sürme özlemini savunmak için yola çıktık. Bugün savunduklarımızın, yarınının egemen hukuku olacağını bilerek, en azından bunu umut ederek.
Her söylem ve eylemimizde, şimdi hukuk adına karşımıza dikilen ve adalet adına bizlere dayatılan ne varsa; bütün bunların maskesini düşürüp, yok etmenin telaşı; ancak yerine toplumsal hukuku inşa etmenin heyecanı içindeyiz.[3]
Bilinsin ki, onlardan daha adil olacağız; çünkü adalet, halkın vicdanının sesidir.
Bu sese, özlemini duyduğumuz gerçek “adalet”e; şimdi alçakgönüllü bir katkı yapmak için, Toplumsal Hukuk sitemize hoş geldiniz.
[1] “Eğer yasalara saygı duyulmasını istiyorsak, önce saygı duyulacak yasalar yapılması lazımdır” Louis Brandeıs
[2] “Doğruluk, güçlünün işine gelendir” Platon
[3] “Mücadele eden her sınıf programında taleplerini hukuki talepler kılığında formüle etmek zorundadır” (K. Marx-F. Engels)