10 Ekim Katliamı Davası mağdur-müştekilerin beyanları ile devam ediyor
10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmaları üçüncü gününde (8 Şubat) ise sanıklardan Mehmeddin Baraç’ın 7 Şubat günü gerçekleşen duruşmada yarattığı provokasyon nedeniyle duruşma salonu değiştirilerek 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alındı. Avukatların ısrarıyla duruşmaya sanıklar da getirildi. Duruşma ailelerin ifadeleriyle devam etti
10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmaları Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 Şubat günü başlamıştı. Duruışmanın ilk günü(6 Şubat) savunma vermeye gelen tutuksuz sanıklardan Esin Altıntuğ tutuklanmış, tutuklu sanıklardan Abdülmuttalip Demir aileleri ve iddianame savcısını tehdit etmişti. Mahkeme heyeti gün sonunda Demir hakkında hakaret ve tehdit suçlarından suç duyurusunda bulunulmasına karar vermişti
10 Ekim Davası’nın ikinci duruşması: IŞİD’li Halil İbrahim Durgun’un eşi tutuklandı
İkinci grup duruşmaların ikinci gününde (7 Şubat) ise 16 aydır bu günün gelmesini bekleyen mağdur- müştekiler beyanda bulunmaya başladı. 10 Ekim Ankara Katliamı Davası’nda yaşamını yitirenlerin adları okunurken AKP – HüdaPar – IŞİD ilişiği sanık Mehmeddin Baraç “Yasin Börü” diye bağırmıştı. Aileler tepki gösterince polis cop ve kalkanlarla ailelere saldırmış, bazı polisler coplarını ve su şişelerini ailelere fırlatmış, küfürler savurmuştu. Mağdur-müşteki vekilleri tespit edilen polislerin kask ve kol numaralarını vererek mahkeme heyetinden işlem yapmasını talep etmişti.
10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmalarında ikinci gün: 16 ay sonra ilk defa aileler söz aldı
18.30: Duruşma yarın (9 Şubat) 10.00’da devam edecek.
18.06: Müştekilerden Berivan Ay ,Gülşen Ay, Özcan Yaman, Selahattin Geniş, Ali Haydar Ben ve Münevver Berk beyanda bulundu. Müştekiler iddianamedeki isim sırasına göre beyanlarını ve şikayetlerini ifade etti.
17.59: Müştekilerden Mevlüt Akman beyanda bulunuyor.
Müşteki Akman: Ben çocuğumun cenazesini aldım tabutun içine koydum. Memlekete yola çıktık. Benim umutlarım vardı o tabutta. Bitti, gitti. Benim oğlumun suçu neydi? hükümeti eleştirmek. Hükümeti eleştirmenin cezası ölmek mi olmalı? Ben adaleti istiyorum. Benim oğlum barış istemiş ne var bunda. Ben makina mühendisi, okulunda yemek ücretlerine zam geldi diye protesto eden, arkadaşlarının haklarını savunan bir evlat yetiştirdim. Gurur duyuyorum.
17.54: Müşteki Hasan Kılıç beyanda bulunuyor.
Müşteki Kılıç: Her gün yitirdiklerimize yenileri ekleniyor.Barış içinde birlikte yaşam iradesini hatırlamalıyız. Artık insanların yüzü gülmüyor, insanlarda ölüm sessizliği hakim.Burada kullanılan insanların menşeilerini bilmesek de, bu insanların nasıl bu hale getirildiğinin ortaya çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Yüzlerce insanın üzerine yüz binler eklenmesin. Adalet istiyorum. Demokratik hukuk devleti istiyorum. Bugün biz ülkenin dört bir yanından bunları haykırmak için geldi.
Bizi korumakla görevli devlet görevlileri ise o gün ortada yoktu. Haklı taleplerde küçücük bir eylemde bile onlarca polis varken; o mitingde bu polisler neredeydi?
Bir araya gelen insanlar bu ülkenin, toprakların insanı değil mi? Polis şefi Gaffar Okkan alçakça bir katliama kurban gitti.Oradaki insanlar onu bağrına bastı. Bu örnekler de var. Neden yaralı insanların üzerine gaz bombaları atılır?
Bir insanı yaşatabilmek için sonsuz çaba göstermek gerekirken; yaralıları kurtaranları zor durumda bırakmak nasıl bir gaflettir?
Emniyet ifademde, Türkiye bir hukuk devletiyse, bu dava mahşere bırakılamaz. Pozitif hukukun ve hukuk devletinin gereklerini yerine getirecek hakimlerin olduğunu görmek istiyoruz.
17.48: Müşteki Deniz Mak beyanda bulunuyor.
Müşteki Mak: İnsan ölümü kolay olmamalı. Bu planlanmış bir olaydır. Antep’ten buraya nasıl geldiler, nasıl planladılar, nasıl azmettirdiler bunların araştırılmasını istiyorum. Emniyet amiri, vali, başbakan, cumhurbaşkanı hepsinden şikayetçiyim.
17.46: Mak beyanlarının sonunda “Biz bu davaya sonuna kadar devam edeceğiz. Peki ya siz devam edecek misiniz sayın hakim?” diye sordu. Mahkeme başkanı “biz beğenirsiniz beğenmezsiniz davada kendi bildiklerimiz ve hukuk çerçevesinde karar vereceğiz” dedi. Ardında diğer müştekilerin beyanları ile duruşma devam ediyor.
17.36: Müştekilerden Evrim Pınar Mak beyanda bulunuyor.
Müşteki Mak: Dersim’İn yiğit barış neferlerinden Mesut Mak’ın eşiyim. Öncelikle buradaki mahkemeye güvenmiyorum. Bunun gerekçeleri var. Yaşadığımız travmalar buna neden oldu. Yıllardır ülkede Kürt sorunu yaşanıyor. Çok sayıda insan öldü. Çözüm sürecine girildi, ölümler azaldı. Bir nebze huzur vardı. Ne hikmetse bir anda barış süreci bitti. Bunun sonrasında laiklik barış ve demokrasiden yana olanlar bu süreci yeniden yeşertebilmek için 10 Ekim’de barış mitingi kararı aldı. Eşim de bir daha anneler ağlamasın diye eyleme katıldı. Yola çıktığında kızım gitmesen olmaz mı dediğinde, barış için gitmem gerekiyor dedi. 1 gün sonra döneceğim dedi, ama ilk defa kızına verdiği sözü tutamadı. Onlar barış elçileriydi, elçiye zeval olmazdı.
Eşimi aradım ulaşamadım. Yetkililerden bilgi alamadım. Hükümetten de gerekli açıklama yapılmadı. ‘Kokteyl terör’ dendi. İstifa sorusuna gülerek cevap verdiler. Sonra 400 vekil tehdidi yaşandı. Bugün de tehditler sürüyor. “Evet” çıkmazsa bombalar patlayacakmış. Bu nasıl işbirliği?
Barış istemek terörizm değildir.Terörizm, zayıf olanın seçtiği şiddete dayalı bir şeydir. Adi şiddet bir varlığa zarar vermektir. Terör için şiddet amaç değil, araçtır. Şimdi mukayese edelim, kim terörist. Bunlar zavallı insanları öldürecek kadar zavallılar.
Avukatlarımız engellemelere rağmen iğneyle kuyu kazar gibi davayı başlattı. Diğer türlü yetkililere kalsa unutulacaktı. 10 Ekim Der’le mücadeleyi yürütmek de bize düştü.
Ülkemizde yaşı büyütülerek idam sehpasına çıkarılanlar var. Bu jet adalete ne oldu? Tahir Elçi’de, Roboski’de ne oldu bu jet hızında işleyen hukuka. İdam değil, adalet işlesin diyorum.
Eşim dış kanamaya bağlı olarak öldü. En ufak bir müdahale bile onu kurtarabilirdi. Ama polis gaz atınca kimse yardım edemedi. Polislerin bu tutumu kime hizmet etti, bu sorunun cevabını dava sürecinde öğrenmek istiyorum.
Adaleti sağlama görevi bu davada yerine getirilmiyor.
Bu sanıklar bizim muhatabımız değil, gerçek sorumluları biz tanıyoruz. Onlar da bizi tanıyacak. Hakim bey, umarım bizim umudumuzu boşa çıkarmazsınız.
Bu sorun çözülmezse, dışarıda cebine 3 kuruş konularak kullanılacak bir sürü insan var. Ve bunların kimi vuracağı da belli değil. Bunlardan da şikayetçiyim, bunlara yol verenlerden de şikayetçiyim. Yolda arama yapmayanlardan, MİT görevlilerinden, bunlara cesaret veren Başbakan’dan şikayetçiyim.
Bize taziyede bulunmayan devlet, 32 bin lira vererek bize ölümün karşılığı budur diyor. Madem öyle kaç paraysa ben vereyim; bu katilleri bana versinler. Biz adalet istiyoruz.
Mehmedin Baraç’a teşekkür ederim, duruşmayı provoke ederek duruşmanın basında yer almasını sağladı.
17.35: Müştekilerden Adem Çelen beyanda bulunarak şikayetçi olduğunu beyan etti.
17.29: Müştekilerden Gökhan Yaralı beyanda bulunuyor.
Müşteki Yaralı: 10 Ekim 2015’ten önce gayet sağlıklı yaşarken 10 Ekim’den sonra yüzde 94 engelliyim. Hiçbir cevap vermeyen, “Siz susturmazsanız ben sustururum” diyen, avukatlarımızı tehdit eden insanlarla karşılaştık burada.
Olay gününe gelirsek barış ve demokrasi sevdalıları olarak barış umuduyla her mezhepten insanlarla alanlarda buluştuk. Kortejimize geçtik. Büyük bir patlama oldu arkamı döndüm, peşinden ikinci patlama oldu. Nefes almak istedim, arkadaşlarıma ne oldu dedim. Kalkmak istedim kalkamadım. Ali Kitapçı sağımda duruyor Veysel’in babası sol tarafımda. O sırada etrafımı biber gazı aldı. Bize yardım etmeye çalışanlar kaçışmaya başladı. “Kaçmayın” diye bağıranlar vardı. Kaçan arkadaşlar geri geldi. Beni pankartla taşıdılar. Ambulans yoktu. Gaz yüzünden kimse gelemeseydi ve ben ölseydim benim ölümümden kim sorumlu olacaktı? IŞİD’çiler mi gaz bombası atan polisler mi? Ali Kitapçı’nın ölümünden kim sorumlu?
Bombayı patlatanlardan bazılarını karşımıza getirdiler. Bunları yetiştirenler, örgütleyenler nerede? Asıl bunların aydınlığa çıkarılması benim için önemli. Kamu gücüyle bunların o alana gelmesine yardımcı olan kimler? Acılı babaya provokatör diyenler? Mehtap arkadaşımız 101 canımızın ismini okurken gözümün içerisine bakarak küfür eden polisler nerede? O gün bu polisler alanda olsaydı ne olacaktı? Sorumluluğu olan tüm amirlerden şikayetçiyim. Çünkü ben arkadaşlarımı kaybettim. 12 yaşındaki çocuğum çocukluğunu kaybetti. Bir gecede büyümek zorunda kaldı. Kaybettiğimiz arkadaşlarımızın evine gidemiyorum. Onların çocuklarına ne derim?
17.24: Müştekilerden Hüseyin Çiçek beyanda bulunuyor.
Müşteki Çiçek: Benim kızım Leyla Çiçek Ankara’ya geldi barış için. Barışı herkes bilmiyor. Buraya kimseyi öldürmek için gelmedi. Kızımı kaybettim. Burada güvenlik yok, vali, polisler görevini yapmamış. Hepsinden şikayetçiyim.
17.21: Müştekileden Zihni Kızılçay beyanda bulunuyor.
Müşteki Kızılçay: İsmail’in babasıyım. Burada binlerce insan barış için toplandı. Validen, hükümetten hepsinden şikayetçiyim. Çocuklar bombayla ölüyorlar. Bu ölülerin üzerinden geçiyor bu insafsız polisler. Benim oğlum paramparça olmuş. Oğlumun yüzünü göremedim. Bir de üstlerine biber gazı sıkmışlar. Cumhurbaşkanından, başbakandan şikayetçiyim. Burada 101 kişi ölmedi bütün aileler öldü. Kaç çocuk anasız babasız kaldı?
17.20: Verilen aranın ardından duruşma devam ediyor.
16.40: Duruşmaya yarım saat ara verildi. Aradan sonra duruşma devam edecek.
16.30: Müşteki Zeki Yılmaz Öztekin ifade veriyor
Müşteki Öztekin: Katliam yaşandığında Harb-İş üyesi bir işçiydim. Eşimle birlikte 10 Ekim’deki eylem gibi pek çok eyleme katıldım. Eşimle koşa koşa barış için o eyleme gittim. Buluşacağımız arkadaşlarımız vardı. Tam onunla konuşurken patlama yaşandı. Yere düştük, ben yaralandım. Eşimin de yaralandığını düşündüm. Yere savrulduğumuzda, 2. patlama oldu. 2. patlama bize çok yakındı. Eşimi kontrol ettim, ama konduramadım. Kalk uzaklaşalım dedim. Yanıt alamadım. Adını daha sonra öğrendiğim sağlık uzmanı Ümit Biçer, müdahale etti. Gaz atılınca müdahale edenler uzaklaşmak zorunda kaldı. Havasız kaldım. Eşimin de bu sebeple öldüğünü düşünüyorum.
Devletin askeri kurumlarının nasıl çalıştığını bilirim. Devlet dediğimiz kurumun içinde meşru olmayan kirli uçlar da var. Açıkça planlanmış ve yol verilmiş bir katliamdı bu. Devlet istemese olmazdı bu.
O gün için devletin bir kolu güvenlik güçlerini geri çekti. Antep’ten buraya getirilenlerle danışıklı dövüşü hayata geçirdiler. O zaman siyasi muktedirler, terör örgütü diyemiyordu, o günlerden buyana palazlandı. Burada sanık olanları izliyoruz, özgüven içindeler. Ama şartlar değişti, o zaman araları iyiydi, bugün şartlar değişince iyi niyeti göremeyecekler.
Siyasi iktidarlar, bundan siyasi çıkar sağlıyorlar. Mahkemeniz iyi niyetli ama, bu piyonların ceza alması yetmez. ‘Süpürün’diyen polisten ve diğer kamu görevlilerinden şikayetçiyiz.
Kendi sektörümden biliyorum, kanunsuz emir yerine getirilmek zorunda değildir. Kolluk güçlerine sürekli bizim aç çocuklarımız alınıyor ve vicdanları alınıyor. Ve bu gençler, siyasal bilinçleri olmadığı için o ölenlerin üzerine yürütüldüler.
16.10: Müşteki Mehtap Sakinci Coşkun beyanda bulunuyor. Coşkun dün beyanlarını sunmaya başlamış hayatını kaybedenlerin isimlerini tek tek okuduğu esnada ifadesi sanıklar tarafından provoke edilmişti. Coşkun beyanlarına tekrar devam ediyor.
Coşkun beyanında: Aylardır mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi bu noktaya getiren, bizi hayata bağlayan da barışa olan inancımızdır. Biz şikayetçiyiz, bir tane değil; binlerce şikayetimiz var.
5 Haziran Diyarbakır katliamında, insanlar erken farkettiği için müdahale etti ve onlarca ölümü engelledi. Sonrasında Suruç… Suruç’ta da hiç kimse katilin ardındaki delillerle ilgilenmedi. Sonra 10 Ekim Ankara Katliamı…. Kimse şüphelenmedi, tedirgin olduk, diyor. Çünkü biz biliyoruz ki Ankara’nın göbeğinde bunlar yaşanmaz. Ama bu oldu, nasıl oldu, beyaz ayakkabı giyen bir canlı bomba kendini patlatıyor.
Eşim katliamdan 10 saat önce efsane olacak diye yazmıştı. Efsane olacak mitingde katliam oldu. Bu katliam kimin işine yaradı, niye öldü bu insanlar?
Ben o güne gelmek istiyorum; sabah 08.00 sıralarında işe gitmemiz gerekiyordu. Ben ona şunu sordum, gitmen mi gerekiyordu dedim, gitmem gerekmese gitmezdim, dedi. Ankara’ya gelen insanlar ölümü haketmiyordu. Eşim beni ofisin önüne bıraktı. Biz zaten, 1 saate adliye önüne geliriz, dedi. Bir daha hiç gelmedi. Sanki 101 kişi trenlere binip seyahate çıktılar. Biz her seferinde gar önüne giderken onlar dönecek diye bekliyoruz.
Patlamayı duyunca alana gittim gördüğümüz sahne dehşetti, ‘patlama olayı’değil; katliam! Eşim orada hayatını kaybetmese de ben bu mücadelenin bir parçası olurdum, çünkü biz insanız.
Sağlık Bakanlığı’nın kriz masası bize yardım etmedi o gün. Kriz masası bana 8 poşet insan var, gelip DNA verin dediler. Evet biz maalesef kötü bir kaderin birleştirdiği insanlardık. Ama biz adaletin, mücadele ederek geleceğini düşündük ve dernek kurduk. Öfkeliydik ama öc almak değil, adalet istedik. Katliamdan 20 gün sonra insanlar oy kullandı..
Eşimin eşyasını alamadım. Gaz incelemesi yapılıyor dediler. Bize sanık gibi davrandılar. Sonra iddianamede gördük ki, pek çok şey gözden kaçırılmış. Kör noktası olan kamerayla ilgili kimse bir şey yapmamış. Eşimin eşyalarını aldığımda üstünde kemik buldum. Savcılığa şunu soruyorum, ben bu kemikle karşılaşmak zorunda mıydım?
Ölümler engellenebilecekken, engellenmediği, detaylı araştırma yapılmadığı, arka arkaya gelen katliamlara göz yuman siyasi iktidarın da sorumlu olduğunu söylüyorum. Katiller için yaşasın cehennem.
15.55: Müşteki Cevat Aktaş beyanda bulunuyor.
Müşteki Aktaş: Ülkenin gelmiş geçmiş en kitlesel katliamının davasındayız. Bu bir kan davası gibi sonuçları sınırlı olan bir şey değil. Bu bir sürecin köşe taşlarının örüldüğü günlerden biri. Bu nedenle 10 Ekim’i anlamak ve ilişkilerini ortaya çıkarmak için geriye dönüp geçmiş katliamlara bakmak zorundayız. Ancak böyle 10 Ekim’in anlayıp yargılayabiliriz. Ben 12 Eylül anayasasından bir şey beklemiyorum. Sizin vicdanınızdan bir adalet bekliyorum ben. Yeni 10 Ekim’ler olmasın diye hepimiz bütün detayları açığa çıkarmalıyız. Yeni katliamların yaşanmaması için adım atılmasını istiyorum, sizden bunu bekliyorum.
77 1 Mayıs Katliamı’nın yaşandığı dönemde işçi ve emekçiler hak mücadelesiyle ülkenin dört bir yanında direnişteydi. Bu uluslararası burjuvazi için bir sorundu. Sonrasında birliği bozmak için emekçilerin birbirine düşürülmesi gerekiyordu; Çorum, Maraş katliamları yaşandı.
Bu katillere ne ceza verirseniz verin, yeni katliamlar engellenmeyecek. Yaptıranların ortaya çıkarılması gerek. 12 Eylül darbesinin önünü açabilmek için yaşandı bu katliamlar da. Hükümetin halkı yönlendirebilmesi için bu katliamlar tertiplendi. Bu katliamı ya AKP hükümeti yaptırdı ya da NATO içerisinde olduğumuzdan hükümeti zorlamak isteyenlerin yaptırdığı bir şey. Bunu sanıkların ilişkileri üzerinden çıkarabiliriz. Ancak bu şekilde doğru bir yargılama yapabiliriz.
15 Temmuz sonrası kent meydanlarında düzenlenen eylemlerde hiç bir sıkıntı olmadı. Demekki, devlet istediğinde koruyabiliyor. Hükümetin desteklediği eylemlerde 1 kişinin burnu kanamıyorsa, ama bizim eylemlerimizde bir hasar alıyorsak o zaman bu devleti suçu olduğu anlamına gelir.
15.36: Müşteki Ayhan Mollaoğlu beyan bulunarak şikayetçi olduğunu belirtti.
15.30: Müşteki Serpil Güray beyanda bulunuyor.
Müşteki Güray: 9 Ekim akşamı eşim Gazi Güray bu akşam yola çıkacağız yarın akşam 5 gibi tekrar dönüş yolculuğuna çıkacağız dedi. 10 Ekim sabahı eşimi aradım “canım ne yaptınız nasıl geçti yolculuk” dedim. O da bana “yolculuk çok iyi geçti, çok rahattı, burası çok kalabalık ve kalabalık daha da artıyor” dedi. Daha sonra televizyonu açtığımda Ankara Tren Garı’nda patlama olduğunu gördüm, eşimi aradım ama bir türlü ulaşamadım. Sonra eşimin cenazesini bulduk adli tıpta. 3 çocuğum babasız kaldı. Sonra bir gün kendime “çocuklar babasız kaldı annesiz de mi kalsın istiyorsun, gideceksin hesap soracaksın, direneceksin!” dedim. Bu sayede ben ayakta durabildim, buraya geldim.
15.28: Müşteki İhsan Seyhan şikayetçi olduğunu beyan etti.
15.22: Müşteki Özgecan Zavar beyanda bulunuyor.
Müşteki Zavar: Annemle birlikte katliamda hayatını kaybeden arkadaşımız Berna Koç’u karşıladık. Sonrasına alana gittik garın önündeyken patlama oldu ve kendime geldiğimde yerdeydim. Omzuma tampon uygulanıyordu, omzumdan yaralanmışım. Ben ağlayanların, barış umutları kırılanların, yaralananların, katledilenlerin hesabının sorulmasını istiyorum.
15.17: Müşteki İshak Kocabıyık beyanda bulunuyor.
Müşteki Kocabıyık: Her mitingte alınan sırada, basit önlemlerin bu mitingte neden alınmadığı araştırılmalıdır. Benim facebook-twitter hesaplarımı noktasına, virgülüne kadar takip eden istihbarat o katilleri neden takip etmedi bu soruşturmalıdır. Ali Kitapçı benim 25 yıllık yol arkadaşım, yoldaşım. Patlamadan sonra ayağa kalktığımda Ali yerde yatıyordu göğsü yukarı aşağı hareket ediyor nefes alıyordu. Ama ben daha yardıma gidemeden polis gaz attı ve gaz dağıldığında Ali artık nefes almıyordu! Ali’nin katili bunlar kadar o gaz atın emrini verenlerdir. Bu mahkemenin tarihi bir sorumluluğu vardır. Eğer burada katliama devletin nasıl sebebiyet verdiğini araştırmazsak daha çok Güvenpark, Beştepe, 10 Ekim katliamı görürüz.
15.15: Müşteki Süheyla Kırmacı beyanda bulunuyor.
Müşteki Kırmacı: Öncelikle katliamdan sonra polisin hayatını kaybedenlerin, yaralıların üzerine gaz atmasından dolayı gaz atanlardan şikayetçiyim. Bir de ben bir hususu merak ediyorum. IŞİD eylem yaptığında bunu protesto edenlere neden polis saldırıyor? Ben bu soruya cevap istiyorum.
15.11: Müşteki Abdulselam Altun beyanda bulunuyor.
Müşteki Altun: O gün Ankara’ya geldiğimde diğer arkadaşın beyan ettiği gibi güvenlik önlemlerinin olmadığını farkettim. Polis yoktu. 100 metre ötede bir trafik polisi gördüm sadece. Sonra IŞİD tipli bir şahsın sırt çantasıyla geldiğini gördüm. Ben de şüphelendim. Şahsa kimsiniz siz dedim cevap vermedi devam etti insanların arasına girdi ve ondan sonrasını hatırlamıyorum, bayılmışım. Kendime geldiğimde yanımda duran kardeşimin bacağının parçalandığını farkettim. Onu ellerimle topladım. Kulaklar patlamış duymuyordum. Polisler gaz attığında daha çok acı çektim.
15.07: Müşteki Cafer Altun beyanda bulunuyor.
Altun beyanında: Sağ bacağımı kaybettim. Hala o katillerin dokunduğu 20 bilye vücudumda. Başaramadılar! Ben bu katliamın ve diğer katliamların yarım bıraktığı insanlarla dayanışmaya devam edeceğim. Mücadelemiz bitmeyecek! Biz barışın savaşçılarıyız!
14.57: Müştek Selçuk Akbıyık beyanda bulunuyor.
Müşteki Akbıyık: 15 yıldır mitinglere gideriz. Herkesin bilebileceği gibi bu miting farklıydı. İşimiz gücümüz barışı istemek, bunu yüksek sesle söylemekti. Hani bu üzerimize gaz sıkan polisler vardı. Hadi o emri veren amiri anlıyorum da, o emri yerine getiren polisler nasıl gaddarca bu emri yerine getirdiler. Bu gaddarların yargılanmasını istiyorum. Mit başkanı Hakan Fidan “gönderirim dört kişi ordan bu tarafa attırırım füzeleri” demişti o yüzden bu davanın kimse siyasi olmadığını söyleyemez.
14.55: Müşteki Ersin Tetik, Kudbettin Karagöz, Muharrem Ekici kısaca söz alarak şikayetçi olduklarını beyan etti.
14.46: Müşteki Eylem Sarıoğlu Aslandoğan beyanda bulunuyor.
Müşteki Aslandoğan: Bugün bu dosyayı katliamdan önce ve sonrasında yaşanan siyasi süreçlerden ayrı olarak düşünürsek hata yapmış oluruz. Bu katliam AKP’nin IŞİD’in bu kadar güçlenmesine sebep olan AKP iktidarıdır. IŞİD militan ve komutanlarının Türkiye’ye rahatça girdiklerini ve hastanelerde tedavi olduklarını gördük. Özellikle Avrupa’dan gelen IŞİD militanlarının Türkiye’yi IŞİD’e açılan kapı olarak görmeleri AKP’nin bu terör örgütüne nasıl bir destek verdiğinin göstergesidir. Bu dosyayı incelediğimizde AKP’nin kendi çıkarları uğruna bu canileri desteklemeseydi IŞİD Gaziantep’te bu kadar güçlenmeyecekti! O canlı bombalar Ankara’ya kadar gelemeyecekti! Canlı bombalar insanlarımızı katledemeyecekti!
Bugün burada olmayabilirdik. Ne ben 10 Ekim’den önceki Eylem’im ne burada bulunanlar 10 Ekim’den önceki hallerindeler. Ne de Türkiye 10 Ekim’den önceki Türkiye’de değil. Biz halaylarla, türkülerle geldik. Barış, demokrasi demek için geldik mitinge ama bir anda patlayan bombalar ile katledildik, yaralandık! Biz miting sabahı sevdiklerimize sarılırken onlara son kez sarılmışız! (ağladığı için devam edemiyor)
14.33: Müşteki Aziz Mustafa Şimşek beyanda bulunuyor.
Müşteki Şimşek: Bu katliamı yapan katillerin yaşadığımız acıların aynısını misliyle yaşamasını istiyorum. Ben 13 yıldır Ankara Tren Gar’ından çalışıyordum. Bu süreç içerisinde onlarca mitinge katıldım ve ne tür tedbirler alındığını bilirim. Mitingten saatler önce toplanma alanı ve miting alanına çıkan yollar kapatılır, aramalar yapılır, her yerde çevik kuvvet polisleri ve sivil polisler olurdu. Ancak o gün çok farklıydı. Hiçbir tedbir yoktu çok garipti her şey. Patlamadan sonra sol ayağımdan kan aktığını gördüm. Etrafıma baktığımda herkes yerdeydi ve bir çok insanın hayatını kaybettiğini gördüm. Sonra bir doktor geldi ve tampon yaptı. Yaralılara, yara almayan insanlar yardım ederken bir an da her yer Çevik Kuvvet polisi ve TOMA’larla doldu. Bizlere yardım eden insanlara saldırmaya başladılar. Bu ülkede bizim gibi kardeşliği, barışı savunanlar yani solcular, devrimciler bedeli ne olursa olsun yollarından geri dönmemişlerdir. Bu sanıklar gibi piyonları kullananlar ve sanıklar tarihin çöplüğünde hep yok olmuşlardır. Dün sanıklardan biri işaret parmağı havada konuştu. Sanık avukatı “çok masum bir hareket” dedi. Biz bu hareketi Sivas’ta Çorum’da, Maraş’ta gördük!
14.31: Müşteki Sündüz Kızılçay beyanda bulunuyor.
Müşteki Kızılçay: Benim oğlumu suçsuz yere kaybettiler.(ağlamaya başladı konuşamıyor) Benim yavrumu öldürenlerin çok ceza almasını istiyorum. Benim yavrumun bir suçu yoktu. Emekli oldu çalışıyordu. Köye gelmişti, anne ben geleceğim dedi ve gitti ama dönmedi. 5 tane yetim kaldı yavrum gidince.
14.22: Müşteki Hasan Akdemir beyanda bulunuyor.
Müşteki Akdemir: 2002 yılında iktidar olan ve tek başına şimdiye kadar iktidarını devam eden AKP iktidarı 7 Haziran seçimleri sonrası “beyaz torosların tekrar sokağa çıkacağını” söyledi ve 7 Haziran sonrasında AKP tek başına iktidara gelemediği için Suruç’ta gençlerimizi katletti.
10 Ekim günü ise TTB-DİSK-KESK-TMMOB barışın emeğin hüküm sürdüğü bir ülke için Ankara’ya miting çağrısı yaptı. Biz de 10 Ekim’e Malatya’dan yola çıktık. Biz daha önce Malatya’dan defalarca Ankara’ya mitinge geldik. Her seferinde Malatya’dan çıkarken mutlaka durdurulup aranırdık. Yine Ankara’ya girişti durdurulduk. Malatya’dan Ankara’ya kadar hiçbir yoklama ve kimlik kontrolü olmadı. Meğer bizim ölüme gidişimizi kolaylaştırmışlar. Ankara’ya geldiğimizde otobüsten inip toplanma alanına indik ve bu yürüyüş esnasında da hiçbir güvenlik önlemi yoktu. Ben ilk patlamayı maalesef canlı olarak izledim. İkinci patlamadan sonra birlikte geldiğimiz arkadaşlarımızın, gençlerimizin hayatını kaybettiğini gördüm. Ben onların en sonundaydım. Onların sayesinde hayattayım belki de. Sonrasında polis gaz attı ve ben hiçbir şey yapamadım.
Biz 10 Ekim Katliamı yaralılarını hiçbir kamu görevlisi ziyaret etmedi ama hepsi 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gazi olanları ziyaret etti. Daha geçen gün bir kaymakam 15 Temmuz gazisini ziyaret etmediği için sürgün edildi. Ancak bugün baktığımızda AKP’nin bizleri ötekileştirdiğini gördük.
14.20: Müşteki Ogün Uzatmaz beyan bulunuyor.
Uzatmaz beyanında: Başından beri kurgulanmış olduğunu düşündüğüm bu katliamda başta Ankara Valiliği, Emniyet mensupları ve MİT yetkililerinden şikayetçiyim.
14.10: Sanık, mağdur-müşteki ve avukat yoklaması yapılıyor.
14.00: Mahkeme heyeti sanıkların salona giriş-çıkış yaptığı kapının mağdur-müşteki vekillerinin bulunduğu tarafta olması ve vekillerin güvenliğinin olmaması sebebiyle duruşma salonunun değiştirilmesine karar verdi. Duruşma salonu bir yan salona(Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonu) alındı. Bu salonda sanıkların salona giriş-çıkış yaptığı kapı sanık müdafiilerinin bulunduğu tarafta.