10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmalarında dördüncü gün: aileler yargılamaya devam ediyor

10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmalarında dördüncü gün: aileler yargılamaya devam ediyor

Bugün(9 Şubat) duruşmada katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları ve katliamda yaralananlar beyanda bulunmaya devam edecek.

10 Ekim Katliamı Davası’nın ikinci grup duruşmalarının dördüncü günü başladı. Bugün(9 Şubat) duruşmada katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları ve katliamda yaralananlar beyanda bulundu.

10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmaları Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 Şubat günü başlamıştı. Duruşmanın ilk günü(6 Şubat) savunma vermeye gelen tutuksuz sanıklardan Esin Altıntuğ tutuklanmış, tutuklu sanıklardan Abdülmuttalip Demir aileleri ve iddianame savcısını tehdit etmişti. Mahkeme heyeti gün sonunda Demir hakkında hakaret ve tehdit suçlarından suç duyurusunda bulunulmasına karar vermişti

10 Ekim Davası’nın ikinci duruşması: IŞİD’li Halil İbrahim Durgun’un eşi tutuklandı

İkinci grup duruşmaların ikinci gününde (7 Şubat) ise 16 aydır bu günün gelmesini bekleyen mağdur- müştekiler beyanda bulunmaya başladı. 10 Ekim Ankara Katliamı Davası’nda yaşamını yitirenlerin adları okunurken AKP – HüdaPar – IŞİD ilişiği sanık Mehmeddin Baraç “Yasin Börü” diye bağırmıştı. Aileler tepki gösterince polis cop ve kalkanlarla ailelere saldırmış, bazı polisler coplarını ve su şişelerini ailelere fırlatmış, küfürler savurmuştu. Mağdur-müşteki vekilleri tespit edilen polislerin kask ve kol numaralarını vererek mahkeme heyetinden işlem yapmasını talep etmişti.

10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmalarında ikinci gün: 16 ay sonra ilk defa aileler söz aldı

10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmaları üçüncü gününde (8 Şubat) ise sanıklardan Mehmeddin Baraç’ın 7 Şubat günü gerçekleşen duruşmada yarattığı provokasyon nedeniyle duruşma salonu değiştirilerek 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alındı. Avukatların ısrarıyla duruşmaya sanıklar da getirildi. Duruşma ailelerin ifadeleriyle devam etti.

10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmalarında üçüncü gün: ailelerin ortak talebi kamu görevlileri yargılansın

Bugün(9 Şubat) duruşmada ise katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları ve katliamda yaralananlar beyanda bulunmaya devam etti.

20.30: 10 Ekim Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin yakınları ve yaralılar yarın katliamın 16.ayında Ankara Tren Gar’ı önünde anma gerçekleştirecek.

20.29: Müşteki ifadeleri tamamlanmadı. Duruşma yarın saat: 11.00’a ertelendi.

19.16: Müştekilerden Ahmet Altuğ, Cuma Ercan, Hasan Parlak, Nebahat Arslan, Ümit Balın, Ümran Tekdal, Mustafa Çeker beyanlarda bulundu.

19.15: Verilen aranın ardından duruşma devam ediyor.

18.37: Merve Semercioğlu beyanlarını tamamladı. Duruşmaya yarım saat ara verildi.

17.45: Katliam günü yaralılara yardım eden hemşire Merve Semercioğlu beyanda bulunuyor. Semercioğlu beyanlarına başlamadan önce katliam günü boynunda olan fularını takarak beyanlarına başladı.

17.41: Müşteki Uğur Erman Karakoç beyanda bulunuyor.

Müşteki Karakoç: 9 Ekim’de Ankara’ya gitmek üzere yola çıktık. Ben EMEP üyesiyim. İstanbul’dan yola çıktık. Sabah erkenden Ankara’ya indik ve gara yürüdük. 3 sene önce de Ankara’da okudum, buranın polislerini de bilirim. Adım başı GBT yaparlardı burada bize. Ama o gün Ankara’da sanki tüm polisler hastalanmış ortada kimse yoktu. Bizi normalde şehir giriş çıkışlarında çeviren polisler o gün yoktu. Barış istediğimiz için hakaret de işittik, dayak da yedik biz. Ama o günün heyecanıyla ortada olmamalarını hiç sorgulamadım.

Arkadaşlarımla muhabbet ederken, arkamda 16 arkadaşımı kaybettim. Dünyanın en güzel gülüşlü insanlarıydı onlar. Bir yerde işçi işten atılır, ekmeğini götüremezse onlarla mücadele ederdi, parti farkı gözetmeksizin.

Patlama sonrası beni hemen pastane önüne götürüp yatırdılar. Ama o sırada gaz saldırısı oldu. Ben gazı görebiliyordum ama, kan kokusundan gazın kokusunu alamadım. Ben 5,5 ay hastanede yattım. Yoğun bakımda uyandığımda babam geldi. Babamın ilk cümlesi bana üniversite sana soruşturma açmış oldu.

Sonrasında 2 soruşturma daha açıldı. Hastaneden kalkıp okula gidemediğim için ceza da verdiler bana. Yoğun bakımdayken, geçmiş olsun diye geldi Sağlık Bakanı bana. Hastane masraflarının karşılanacağını söyledi, ben hastanelerde zulüm gördüm, 2 kere enfeksiyon kaptım. Hastanelerde çalışan görevliler, bize ayrımcılık yaptılar. Ağrı kesici istediğimde kafalarını çevirdiler bana. Ankara’da son hafta bir sağlık görevlisi beni dövmeye kalktı. Çünkü ona göre ben ‘terörist’im. İşte bu yıllardan beri uygulanan politikaların sonucudur.

Şimdi bana burada düşman gibi bakıyor polisler, belki yıllar önce aynı sıralarda okuduk, belki aynı parkta oynadık. Büyüdük kimi polis oldu, kimi IŞİDci oldu, kimi de benim gibi halkının yanında yer aldı, işçilerin haklarını aradı. Suç benim oyun oynadığım arkadaşlarımın mı? Suç onu bu hale getiren sistemin.

Başbakan, Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı ve diğerlerinden şikayetçiyim.

Üniversitede hayatını kaybedenler için anma yaparken, güvenlik güçleri geldi beni darp ederek gözaltına aldı. Benim yaralandığım, arkadaşlarımın hayatını kaybettiği katliamı andığım için gözaltına alındım, sonra yine soruşturma açıldı yine bana ve ceza aldım.

Bizim yaşadığımız Aziz Nesin hikayeleri gibiydi, ama o hikayelerde en azından 101 insan ölmüyordu. Ben adaleti görmedim hiç. Ben avukat ya da hakim olmak istedim, çünkü adaleti sağlamak isterdim. Hakim bey, getirin adaleti de biz de görelim.

Bitirirken Adnan Yücel’in şiirini okumak istiyorum:

Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar birgün
Zulüm biter.
Menekşelerde açılır üstümüzde
Leylaklarda güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar için direnenler…

 Müşteki Ömer Seylan beyanda bulunuyor.

Müşteki Seylan: Kardeşimi Erzurum’dan buraya okumak için gönderdim. Daha 12 gün olmuştu Ankara’ya geleli. Ümit Seylan daha 19 yaşındaydı. O gün o alana diğer binler gibi barış için, kan dökülmesin diye gitti. Diğer 100 kişi gibi ölümün soğuk yüzüyle tanıştı. Öyle bir ölüm ki, cenazeyi katliamdan 3 gün sonra DNA eşleşmesiyle buldum. O süreye kadar baktığım cenazelerin arasından tespit edemedim. Ben ve ailem, 16 aydır her gün ölüp diriliyoruz. Bütün süre içerisinde ilaçlarla ayakta duruyoruz, tedavi alıyoruz.

Her saldırıyı propaganda malzemesi olarak kullanan IŞİD, neden bu katliamı üstlenmedi, acaba başkalarının taşeronu olarak mı yaptı bunu?

Ben alanda değildim, ama burada olsaydım ben de alanda olacaktım. Tanık anlatımlarına göre, yardım etmek yerine insanların üzerine gaz sıkıldı. Ben tıp öğrencisiyim. Bunun yan etkilerini çok iyi biliyorum. Nitekim bu, TTB raporuna da yansımıştır. Nedense ama savcı bu raporu iddianemeye eklememiştir. Bu raporun iddianameye eklenmesini istiyorum.

Büyükşehir Belediyesi o gün bize cenaze aracı dahi vermedi. Erzurum’a cenazeyle girişte bizim önümüzü de polisler kesti. Bizi saldırı olacağı iddiasıyla çevreyoluna yönlendirdi. Biz ancak oradan Tekman’a gittik. Bize orada da ambulans tahsis edilmedi. Ben merak ediyorum, neden bize böyle davrandılar, çünkü “öteki”ydik.

Başta buradaki eli kanlı caniler olarak sorumluluğu olan herkesten şikayetçiyim.

 ​Katliamda oğlu yaralanan Ahmet Andiç beyanda bulunuyor.

Müşteki Andiç: 10 Ekim Gar Katliamı’nda ağır yaralanan ve hala hastanede tedavi gören Cihan Andiç’in babasıyım. Cihan başına ağır bir darbe aldı, ve 4 ay hastanede yaşam savaşı verdi. Hala yapılacak ameliyatları var. 10 Ekim günü evde TV izlerken, Ankara’da patlama olduğunu gördüm. Cihan’ı telefonla aradık, ulaşamadık. Çok uğraştık, en sonunda yeğenim ulaştı. Cihan’ın telefonu bir kadında bulunmuş. Kadın yerden bulmuş telefonu. Hemen havalimanına gittik. Bütün hastanelerde Cihan’ı aradık. Ölenlerin listesinde yoktu. En sonunda Cihan’ın Numune Hastanesi’nde olduğunu öğrendik. Ağır yaralıydı, hayati tehlikesi vardı. Son kez görmek istedim, elini tutmak istedim. İzin vermediler. Cihan Diyarbakır’da DSİ’de çalışıyordu. O da herkes gibi bulunduğu alanda halkına yararlı olmanın çabası içindeydi.

Uzun süredir ülkede bir kirli savaş sürüyor. Toplum barış ve huzura susamış haldedir. 2012’de barış süreci başlatıldı, kutuplaşma yerini diyaloğa bıraktı. Toplum barışa umutlanırken, bilinçli bir şekilde tekrar gerildi.

İktidar sahipleri gerilimden medet umar hale geldi. Kutuplaşmadan medet umanlar seçime ramak kala Diyarbakır’ı kana buladı. Ben oradan tesadüfen kurtuldum. Seçim sonrası halklar kararını verdi, tek parti iktidarı yerine ortaklaşın çağrısı yaptı. Muktedirlerse, bunu kabul etmedi. Şer ittifakı, Suruç Katliamı’nı gerçekleştirdi. Böylesi bir ortamda ne yapılabilirdi? Sendikalar, odalar, partiler Ankara’da bir araya gelerek toplumsal barış çağrısı yapmak istediler.

Cihan 12 Eylül darbesinin gerçekleştiği baskı ve şiddetin hüküm sürdüğü ortamda dünyaya geldi. Baskı ve şiddet vardı. İlk gençlik yıllarında faili meçhul cinayetler gerçekleşiyordu. Domuz bağlarıyla insanlar diri diri gömülüyordu. Cihan 2 çocuk babasıydı, eşi gitme dediğinde hayır barışı haykıracağım dedi. Kardeşi de gitmek istemişti, gitme gaz atarlar demiştim ama katliam aklıma gelmemişti.

İzinli bir mitingde can güvenliğini devlet sağlamalıydı. Yol kontrolü yapılmamışsa, bu bana muhalif olanlar Ankara’ya geliyor, istediğinizi yapabilirsiniz düşüncesini güçlendiriyor. Gaz sıkılmasını katliama yardım dışında nasıl değerlendirebiliriz.

Kasım’daki duruşmada ifade vermek için gelen sanıkların duruşları “Evet biz, devletle aynı düşünüyoruz” duruşuydu. Müşteki ve avukatları düşman gören bir davranıştı.

Ama devran döndü, devran değişti. Bir zamanlar ABD Afganistan’da talibanı desteklemişti. Sonra kendi yavrularını yedi. Aynı şekilde Türkiye’de 90’lı yıllarda Hizbullah benzer şekilde yaratıldı. Bugün de aynı şey oldu, defter dürülme noktasına gelindi. Biz Cihan’ın elbiselerini bulamadık. Oysa çantası yanındaydı, yerde yatarken. 35 gün sonra bir torba geldi, içinde kan kokusu vardı. Sakladık eşinden ve annesinden o torbayı. Onu saatlerce su dökerek gizlemeye çalıştık. O koku insanın nefes almasını engelliyordu.

Cihan’ın 2 çocuğu korkuyor. yatağına yaklaşmıyor. Çünkü artık onları sırtına alan bir babaları yok. Arkadaşların anlatımlarından çıkan, bu bir ihmal, 2 kişinin saldırısı değil. Bu belli bir gücün muhaliflerini etkisizleştirmek için gerçekleştirdiği bir eylemdir. O yüzden ben, bana sahip çıkması gereken devletin böyle kastından dolayı tüm kurumlarından, suça iştirak eden kişilerinden şikayetçiyim.

Müşteki Mehmet Eren beyanda bulunuyor.

Müşteki Eren: Biz Maraş’tan Eğitim Sen ve İHD olarak insanların ölmemesi için geldik. Alana geldiğimizde, uzun süredir görmediğimiz arkadaşlarla hasret giderdik. Patlama sesi duydum. Ses bombası sandım. Hiç aklıma katliam olacağı gelmedi, çünkü bu barış mitingiydi. Gittik çünkü biz haber bültenlerinde asker polis ölümü görmek istemiyorduk, diğer yandan Taybet ananın, Miray bebeğin ölmesini istemiyorduk. Karmaşık duygular içindeyiz. 10 dakika önce çay içtiğiniz arkadaşınızın parçalanmış bedenini arıyorsunuz… Bunu nasıl anlatır, tarif edersiniz? Bana bir süre baygın kaldığımı söylediler.

Kendime geldiğinde kopmuş bir kol vardı. Ayşegül duman ayağa kalkamıyordu. Gaz bulutu yükseliyordu o sırada. Yaralarımızı sarmaya çalışanlar bir anda kaçıştılar. Polis niye saldırır, niye müdahale eder? Ne olmuştu? Sanıklar sanki komşu kavgasından dolayı buradalarmış gibiler. Bizden daha özgüvenliler.

Herkesten şikayetçiyiz, sebep olan herkesin yargılanmasını istiyoruz. Türkiye bir yol ayrımında, ya diyeceğiz ki yaşasın adalet, ya da adalet aramak suç. Bunu da belirleyecek olan sizsiniz. Sorumluların hepsinin yargılanması gerekiyor. Bunlar yüzlerce yıl ceza alsa ne olacak. Katliamların önüne geçilmesi gerekiyor. Ölen insan eceliyle ölsün.

 Müştekilerden İbrahim Batur beyanda bulunuyor.
Müşteki Batur: Medine Batur’un eşiyim. Benim cenazemi yabancısınız diyerek defnetmeme izin vermediler. Çocuklarım annem nerede diye sordu. Şu sanıklara soruyorum, ben 600’e çalışıyorum diyor, 600 liraya ev mi geçinir. Bunlar kendilerini kaç paraya satmış? Sorumlu herkesten şikayetçiyim.
 Müştekilerden Edge Tedik Ejderoğlu beyanda bulunuyor.

Müşteki Ejderoğlu: Korkmaz’ın ablasıyım. Eğitim Sen’li olduğum için geldim. Ailece gelmiştik. Evden erken çıkıp alana erken geldim. Daha önce eyleme gideren yolda uzun süre geçiriyorduk, şaşırmıştım. Ailece görüştük. Bir kaç dakika sonra patlama yaşandı. Patlama sonrası Gar’a doğru koştuk. Aklımızda hala kötü bir şey yoktu, ta ki, üzerimizdeki kan ve et parçalarını görene kadar. Korkmaz da bize yakındı, biz yaşıyorsak o da yaşıyordur diye düşündüm. Babam Korkmaz’a bakmak için çıktı. Geri geldi sonra, Korkmaz yaralı hastaneye kaldırılmış dedi. Bir süre sonra Korkmaz’ın öldüğünü öğrendik.

Bu ülkenin aydınlarını, önderlerini sadece biz değil, siz de kaybettiniz. O bizim canımız, kardeşimiz, yoldaşımızdı. Onunla planlar yapmıştık. Çocuklarım dayılarını kaybetti. Çocuklarım, “Anne üzülme, dayım sadece yürüyemiyor ve güneşi göremiyor” diyor.

Tüm sorumlulardan şikayetçiyim. Buradakilerden ve yakalanmayanlardan şikayetçiyim. Siyasi sorumlulardan, sorumlu kamu görevlilerinden şikayetçiyim.

Korkmaz, ideali için öldü. Bir sürü Korkmaz, Elif, Şebnem doğuyor. Onun bıraktığı mücadeleyi biz kaldığı yerden devam ettireceğiz. Acımızla öfkemizle onun mücadelesine devam edeceğiz.

16.30: Müştekilerden Derman Doğan beyanda bulunuyor.

Müşteki Derman: İTÜ’de okuyan Güney Doğan’ın annesiyim. Güney 23 yaşındaydı. Dünya güzeli bir çocuktu benim oğlum. Hayalleri vardı. Güney’in astımı vardı. Her an onun korkusuyla yaşıyordum. Güney’in tek hayali okulunu bitirince kimsesiz öğrencileri okutmaktı.

Annemi, babamı kaybettim, ama Güney ilk yaramdı. İlk göz ağrımdı Güney. 23 yıl ben Güney’in saçını kestim. Benim için çok ağır. Ben onu evlendiremedim. Güney’in hayalleri gerçekleşmedi.

Astım olduğu için üstüne titredim, tek aşkımdı benim. Ankara’ya gitti çünkü insanları ve çocukları çok seviyordu. Annelerin gözyaşlarına dayanamıyordu. Kendini düşünmedi, bunca insanları düşündü.

Güney’im silahsızdı. Savaşa değil, barışa, kardeşliğe, özgürlüğe gitti.

16.26: Müştekilerden Damla Yeltekin beyanda bulunuyor.

Müşteki Yeltekin: Öncelikle iddianameyi hazırlayan savcılıktan şikayetçiyim. Kamu görevlilerinin sorumluluğu sadece müşteki ifadelerinde yer alıyor. İddianamede yok. Mülkiye Müfettişi raporunun incelenmesini istiyorum. Palavralarla sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışan Ankara Valiliği’nden, canlı bombaları getiren araçları durdurmayan polislerden, sorumlu güvenlik güçlerinden, 5 Haziran sonrası yeterli araştırma yapmayarak yeni katliamlara yol açan makamlardan şikayetçiyim. Bu iddianame gerçek sorumluları gizlemektedir. İhmal ve kasıtların araştırılmasını talep ediyorum.

16.25: Verilen aranında ardından duruşma devam ediyor.

15.47: Duruşmaya yarım saat ara verildi.

Müşteki İbrahim Akkaya beyanda bulunuyor.

Müşteki Akkaya: Ben bütün duruşmaları takip etmeye çalıştım. Eminim hepimiz aynı duyguyu yaşıyoruz, katliamı her gün yeniden yaşıyoruz. Müfettiş raporlarında kusur var, kimi arkadaşlara göre ihmal var, ama çoğumuza göre ihmali ve kusuru aşan kasıt var.

7 Haziran seçim süreci HDP bürolarında bombalar patladı. Diyarbakır seçim mitinginde patlama oldu. Mitingler öncesi alanda aramalar yapılır. Diyarbakır’da bu yok. İhmal mi, diyemiyoruz.

Suruç basın açıklaması… Basın açıklaması için izin alınmaz. Başvurursak, güvenlik güçleri gelip güvenliğimizi sağlasın diyedir. Suruç’ta patlama oldu 33 genç katledildi, 1 tane görevli yok içlerinde.

10 Ekim Gar mitingi; sendikalar, kitle örgütleri, meslek odaları ve onlara destek olan siyasi partiler… İzinli miting, tertip heyeti var, valiyle görüşmeler yapılıyor, her şey belli. Miting alanına girerken herkes aranarak alana alınır. Güzergahta da güvenlik önlemleri alınır. Her seferinde olduğu gibi o gün de erkenden alana giderek arkadaşlarımızı karşıladık. Önlem olmaması bizim de dikkatimizi çekti, demokratikleşiyoruz diye alaya aldık. Sonra bombalar patladı. O bombalar daha çok Kürt halkına, sisteme muhalif ölenlere yönelik “Hak ediyorlar” denilerek kullanıldı.
Bu alanda işçi, emekçi ve daha bir sürü çevre vardı. Bu yüzden olmaz dedik. Biz bunu hak etmedik. Orada köfteci dahi yaralandı, ama polis yok aralarında. O gün yoklardı alanda. Bunun neresi ihmal, bal gibi kasıt. Bu tetikçiler değil, bunlara destek verenler nerede, o iklimi yaratanlar nerede?

400 Milletvekili istemelerinin nedeni HDP’nin barajı aşmasıydı. Bu süreç AKP’nin tek başına iktidar olmasına da engel oldu. Yalçın Akdoğan o zaman ne dedi, “Siz artık barışın filmini çekersiniz” dedi. 400 vekil olsa bunlar olmaz, ne demek? İhbarlar var, ama sonuç 101 canın ölümü. Aslında daha önce gazetelerde okuduk ama burada biri de itiraf etti. Suriye’ye yardım götürüyoruz diyen İHH, Suriye’ye terörist taşımış.

Bizim bildiğimizi devlet bilmiyor mu, bu ihmal mi?

Yine hükümetin bu katliamı ağız dolusu lanetlemelerini isterdik. Onlar açıklamalarıyla, bunları gizlemeye korumaya çalıştı. Bunu da dönemin başbakanı yaptı.

Bir savaş var hem içeride hem dışarıda. Biz de 10 Ekim’de savaşa karşı barış istedik. Tek rahatsız olanlar, savaştan beslenen içerde ve dışarda savaş çıkarmak için çabalayanlardır.

15.17: Müştekilerden Hatice Çevik beyanda bulunuyor.

Müşteki Çevik: 22 yaşındaki kızım Başak Sidar Çevik’i , 42 yaşındaki görümcemi ve arkadaşımı kaybettim. Kızım ve halası birbirine çok düşkündü. Ben yaralandım. Alanda ne olduğunu anlayamadım. Patlamadan sonra ayağa kalkmaya çalışıyordum. Dokunduğum şeyler meğer kan ve et parçaları imiş. Yanık kokusu vardı hakim bey…

Bir gözüme bilye girdi, diğer gözümü de açamıyordum. Elimle zorlukla açtım gözümü. Kızın yaralılara yardım ediyor dedi biri. Beni oradan uzaklaştırmaya çalıştılar. Ben gitmek istemedim. Eşim bana sarılmıştı. Acının fotoğrafı olduk o gün. Kızımı gördüm sonra, vücudu paramparça olmuştu. Her gece o anı görüyorum. Kızımı sonbaharda kaybettim, artık ne yazımız, ne baharımız var. Artık bize hep sonbahar.

Hatice Çevik – İzzettin Çevik

Hastanede kaç çocuğun var dediler, cevap veremedim önce… Benim kızım ölmedi 3 çocuğum var. 101 canımız burada ölmedi, bu katiller öldüremediler onları.

Şu an bu sanıklar arasında serbest kalsa, canlı bomba olacaklar var. Onlar da çocuk olarak doğdu, ama bu sistem onlardan katil yarattı. Umarım bir daha böyle günler görmeyiz.

Sizden adalet istiyoruz hakim bey…

Biz baharın geldiğini anlamıyoruz, ağaçların çiçek açtığını anlamıyoruz. Robot gibi yaşıyoruz ama aslında biz yaşamıyoruz. Adalet yerine gelmedikçe de yaşamayacağız. Adalet yerini bulursa, belki bir nebze içimiz rahatlayacak.

Antep Emniyet Müdürlüğü’nden Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden, Ankara Valisi’nden, Başbakan’dan Cumhurbaşkanından hepsinden şikayetçiyim.

  Müşteki Halime Atabay beyanda bulunuyor.

Müşteki Atabay: Ben Önder Atabay’ın annesiyim. Ben oğlumu devlet öldürsün diye yetiştirmedim. 36 yaşına gelene kadar ne zorluklarla büyüttüm onu ben.

AKP’yle FETÖ’cüler beraber soruları çalıp benim oğlumun emeklerini çaldılar. Bu vicdansızlara insan denmez. Bizim çocuklarımız oraya insanlar ölmesin diye gitmişlerdi. Devlet aydınlar ölsün, kişiliksiz insanlar yetişsin diye var.

Bu acı da hiçbir şeye benzemiyor. Ancak yaşayan bilir. Gece uyanıp oğlumun yatağına gidiyorum, 16 aydır yaşamıyorum. Benim oğlum bu kişiliksizlerin çocuklarını yeğenlerini okuttu. Babası engelli, oğlu gitti. Ablası kendine gelemedi daha, ifade bile veremiyor.

Bizim ciğerimizi yaktılar, ne kadar suçlu varsa, Antep Emniyet Müdürü’nden, geçiren polislerden, Başbakan’dan, İçişleri Bakanı’ndan, MİT’ten şikayetçiyim. Benim eşim de polisti, bunlar polis değil. Bunlar AKP’nin kuklası. Bir elinde cop, bir elinde biber gazı, bizim yaşamaya hakkımız yok mu?

Bu mahkeme vicdanıyla karar versin. Benim oğlum barış için gelmişti. Bu sanıklar da ölmesin, sürünsünler. Bunlar kukla, ben herkesten şikayetçiyim. Ankara’nın göbeğinde devlet patlattı bu bombayı.

15.02: Müştekilerden Gamze Dinigüzel beyanda bulunuyor.

Müşteki Dinigüzel: Alana indik o gün, başka şehirden gelen arkadaşlarımıza bakıyorduk. Havuzun o taraflara gezdik, diğer arkadaşlarımızı arıyorduk. Hatlarda kesinti vardı, bir müddet telefonla da ulaşamadık. Öne yürüdük, orada olabilirler diye. O anda patlama sesini duydum. İlk anda ses bombası diye düşündüm, ateş topunu gördüm sonra yere düştük. Etrafa kan sıçradığı zaman bomba olduğunu anladım. Yerdeyken, insanların yere düşme sesleri geldi. Onların etlerini, kanlarını gördüm. Kalkmaya çalıştım ama arkadaşlarıma uzanamadım. İlk Ayşegül’e gelerek müdahale ettiler. Müdahaleye gelenler zaten şarapnel olduğunu söylemişler. Kırık olduğunu söylemişler. Bir ara kalktım yerimden ailemi aradım. Patlama olduğunu ve iyi olduğumu söyledim.

İlk düştüğümüz yerde 45 dakika kadar bekledik. Alanla yol arasında bir yerdeydik. 20-25 dakika sonra arbede yaşandı, anlamlandıramadık. Gaz fişeği gelmeye başladı. Yanımdaki eşarbın birini Ayşegül’e verdim. Diğerini ağzıma doladım. Gazdan etkilenmemek için kafamı yere eğdim. Arkadaşlar gelerek Ayşegül’ü pankarta koydular. Sonra onu taşıdılar, ben de çantası ve ayakkabılarını götürdüm peşinden. Ambulanslar doluydu, taksiyle mi götürsek diye düşünürken, bir ambulansa alındı. Hastaneye götürdük. Hastaneye gidince, kulak zarımın patladığını benim de bacaklarıma bilyeler geldiğini söylediler. Bütün sorumlulardan, ihmali ve kastı olanlardan şikayetçiyim.

14.38: Müştekilerden Faik Deli beyanda bulunuyor.

Müşteki Deli: Bu dava başından sonuna siyasi bir davadır. Bu dava mazlumlarla zalimlerin davasıdır. Bu dava emekçilerle sermayenin davasıdır. Ankara Gar’ında gerçekleştirilen katliam alanının IŞİD barbarlarına, çetelerine bilinçli bir şekilde açıldığını düşünüyorum.

Ben de Ankara’ya defalarca mitinge geldim. Her mitingte takip edilir, aranır, gelişimiz engellenirdi. Ancak ne yazık ki bu sefer hiçbir yerde engellenmedik. Arkadaşlarımız soruyordu, bir gariplik yok mu diye? Aklımıza bomba yağdırılacağı hiç gelmedi. Kortejler oluşmaya başlayınca, diğer illerden gelen arkadaşlarımı görmek için Sıhhiye köpürüsüne yürüdüm. Kızım Gar önünde kaldı. İzinli bir miting yapılacak, doktor, polis oranın güvenliğini almak devletin görevidir. Garın önünde hiç mi yaralı polis çıkmaz, yaralı bir MİT görevlisi çıkmaz. Bu tesadüf mü? O alan bilerek güvenlik görevlilerinden temizlendi.

Bahsettiğimiz IŞİD zihniyetli güvenlik görevlilerinin tepeden aşağı kadar daha evveliyatı var. Ethem Sarısülük’ün öldürülmesine de birlikte şahit olduk. Ali İsmail’e, Berkin Elvan’a tanık olduk.

En son dün polislerin bize dönerek sinkaflı küfür etmesi polislerin bize bakışını bir kez daha ortaya koydu. Biz asker ve polisin yoksul çocukları olduğunu biliyoruz. Ancak, bu devlet o çocuklardan da birer katil yaratmış. İşte bizim sorgulamamız gereken, bu sistemin tartışılıp mahkum edilmesidir.

Bu devlet, katledilenlerin ailelerine ne yaptı? Bu devlet cenazemi gömmeme bile engel olacaktı. 500 polis geldi. Katledilen arkadaşlarımızın Alanya’daki mezarları tahrip edildi. Bu sanıkların arasında suçsuzlar varsa onların hakkını savunmak da bize düşüyor.

Biz adalete güveniyoruz, ama siz sayın heyet; adalete güvenin yüzde 20’lere düştüğü noktada, sizden kahramanlık değil adalet bekliyoruz. Bizim tek talebimiz Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, iddianameyi hazırlayan savcı, Ankara Valisi, Emniyet Genel Müdürü, Ankara Emniyet Müdürü, Antep Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdürü, TEM Şube Müdürü, Eski Güvenlik Şube Müdürü’nün yargılanmasıdır. Davacıyım. Sağlık Bakanı’ndan görevini yapamadığı için davacıyım.

TOMA 1, TOMA 5, TOMA 21 ve Arena Spor salonu önünde yolu kapatarak ambulansları engelleyen bir itfaiye aracına o emirleri verenler hakkında davacıyım. Sıhhiye yönünden gelen yolu kapatan 2 İtfaiye aracının yetkilerinden davacıyım. Patlama olduğunda, benimle patlama alanı arasında 100 metre vardı. Ambulanstan önce gelen bize saldıran polisler olmuştu. Yardımcı olmak için çabalayan arkadaşlarımıza gaz ve copla saldırmak hangi vicdana sığar?

Saat 5’e kadar çocuğumun cenazesini aradım, sağ mı ölü mü bilmiyordum. En son bir arkadaşım, bir doktorun numarasını verdi. Ondan yardım istedim. Hastanelere gidenlere yaralı değil, düşman muamelesi yapıldı. Sağlık Bakanı’ndan şikayetçiyim, çünkü hayatını kaybetmeyen arkadaşlarımız morga kaldırılmıştı. Bu devletin katliama ne kadar önem verdiğinin göstergesidir.

Bu ülkede kontrollü darbe girişimi yaşandı. O gün kerhen sokağa çıkmış ve ayağından yaralananlara maaş bağlandığını biliyorum. Onlara bağlanan 3 bin 200 TL maaş, burada üniversitede çocuk okutana 110 TL maaş. Bu devletin ayrımcılığının göstergesidir. Devletin ailelere bir bütün olarak bakış açısı budur. Hükümetin ayrımcı politikaları zaten bu hale getirdi. Bunu da bu ayrımcılığın göstergesi olarak anlattım.

Sevdiklerimizi kaybetmemize rağmen biz hala barış diyoruz.

14.29: Müştekilerden Emir Arslan Adsız beyanda bulunuyor.

Müşteki Adsız: Ercan Atsız’ın kardeşiyim. O gün mitingde değildim. 3 gün önce konuştuğumuzda Ercan Ankara’ya mitinge gideceğini söylemişti. Saat 10.30 gibi bir arkadaşım arayarak patlama olduğunu, Ercan’a ulaşamadığını söyledi.

Devlet sorumlu. İstihbaratlara rağmen mitinge dakikalar kala bu bilgiyi paylaşanlar, olacakları biliyordu. Bunun hesabını kim verecek?

Dünyanın öbür tarafında 6 Müslüman ölünce devlet başkanı gidip, göz yaşı döktü cenazede. Erdemli olmak bu. Bizde ise gülerek oylarımız arttı dediler.

16 ay oldu, hala travma nedeniyle cenazesini göremedik. Kardeşimin cenazesini alınca insanların cenazesini alabildiğine sevindiğini gördüm. İnsan cenazeye sevinir mi?

Belki bu mahkeme heyetine de yarın siyasi baskı yapılacak, umarım erdemli davranırsınız, biz korkmuyoruz. Lütfen böyle bir durumu bizle paylaşın.

Babam bize helali öğretti, haramzade değildi. Bu onursuzlar gibi 10 dolara kendimizi satmayı değil, onurlu haysiyetli olmayı öğretti. Orada cenazeleri süpüren polisler de terörist sanıkların ortağıdır. Yeğenim 11 yaşında, amca benim babamı devlet mi öldürdü diye soruyor.

Bu ülkede faili meçhul cinayet olmayacak dediler, tebrik ediyorum olmadı, ama toplu katliamlar oldu sokak ortasında.

14.22: Müştekilerden Dürdane Kaygusuz Atabay beyanda bulunuyor.

Müşteki Atabay: Bu önümüzdeki şahsiyetsizlerin oturduğu mahallede, 2 yıl öğretmenlik yaptık biz. Belki onların çocuklarına öğretmenlik yaptık. Bu çocuklar okul sonrası fabrikada çalışan emekçi çocuklardı. Ata onlara bir şeyler yapabilmek istiyordu. Aşağıda oturan aşağılık insanlar, o çocuklardan katil yarattılar. Bu insanlar gelip, o güzel insanları katletti. Bu cüreti nereden aldı bunlar? Kim verdi bu hakkı? Bunlar aşağılık katiller, ama bunları besleyenler en az bunlar kadar suçlu. Bizim esas meselemiz onlarla, bizim yarınımızı çalanlarla.

Gaz atan polisler de burada sanık olmalıydı, onlar da bunlar gibi katildir. Biz bu salonda ifade verirken bile küfretme ve tehdit etme cüreti buluyorlar kendilerinde. Kime güveniyorlar: katil devletlerine. Bu devlet her zaman katletti buna da devam ediyor. Yaşadıklarımızın tek sorumlusu AKP hükümeti ve başındaki Erdoğan, oyumuz arttı diyen başbakandır. Her sabah; “biz Ata’yı kaybettik mi şimdi” diyorum, inanamıyorum hala. Her sabah inanmaya çalışıyorum.

Bizim hayata dair planlarımız vardı. Oradaki insanların bütün insanlık istekleri vardı. Barış… Bundan ötesi yok. Onları katlettiler, yetmedi cenazelerine saldırdılar. Katliamdan 1 yıl sonra burada anmaya polisler saldırdı. Hepsinden şikayetçiyim.

İHH denen bir dernek, bu sanıkların Suriye’ye geçişlerinde, eğitim almasında rol alıyor. Dernekleri kapatan hükümet buna karşı sessiz. Bugün kandan beslenen bir adam var. Siyasi sorumlulardan ve kamu görevlilerinden tek tek şikayetçiyim.

Umarım adil yargılama olmayacağı güvensizliğimi değiştirir bu yargılama.

13.51: Müştekilerden Dilek Arpaçay beyanda bulunuyor.

Müşteki Arpaçay: Gökhan’ın ablasıyım. Bizim en küçük kardeşimizdi. Arkadaşımız, canımız, gülen yüzümüzdü. Yüzümüzün rengi soldu. Bu ifademi katliamdan sonra kaybettiğimiz babama ithaf ediyorum. Kardeşim babamız gibiydi. Katliamdan sonra siyah-beyaz bir hayat yaşamaya başladık. Bir sabah kalkıyorsunuz bir yakınınız ölmüş, öldürülmüş. Sebebi olmadığı kirli siyaset yüzünden, barış istediği için öldürülmüş.

Bunu söylemekten utanıyorum, ama söylemeliyim. Ben Kürt değilim, Türk’üm. Ama Kürt de olabilirdim. Böyle ayrımlara girerek hiç bir yerlere varamayız. Bugün biz öldüysek, yarın siz ölürsünüz.

10 Ekim’de telefon geldi, kardeşimin Numune Hastanesi’ne kaldırıldığı söylendi. İlk aklıma gelen polis ateş mi açtı, oldu. Havaalanına nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. 16 aydır o günü hatırlıyorum ben. Bu kötülüğün sınırı kavranabilir, anlaşılabilir değil. Beynim, ayaklarım, hayat donmuştu. Herkes için böyle olmalıydı. Bizler birbirimizi anlayamadığımız sürece hiç bir yere varamayız. Biz siz oluruz; o kadar.
Her sabah bu ülkede kim ölecek diye korkuyoruz, ben korktuğumuz bir ülkede yaşamak istemiyorum. Kimsenin beni korkutmasını istemiyorum. Güvenliğimizi istemek, barış istemek suç mu? Terörizm mi?

Biz orada hunharca öldürülen 101 canımızın haklarını sormak için buradayız.

Bu mahkemenin tarihi, yeri, saati belli şimdi biz burada terör için mi bulunuyoruz. Suçluları biliyoruz, bildiğimiz suçluların saklanmasını hazmedemediğimiz için buradayız. Bizim amacımız katledilenlerin hesabını sormak. Örneğin burada duruşma salonunda bir bomba patlasa insanlar ne diyecek? Diyecekler ki ne işiniz vardı orada, siz kimsiniz devletten hesap soruyorsunuz diyecekler. Sebebi, yeri, saati belli bir yerde bomba patlaması  o yerde güvenlik önlemi alınmamış olmasındandır.Çok zeki olmaya gerek yok, burada bomba patlaması demek, 8 yaşındaki çocuğu bile getirseniz, oraya bomba koyulmuşsa güvenlik zafiyeti vardır, diyecek.

Kardeşim o gün orada olmasa ölür müydü dedim, keşke orada olmasaydın dedim. Sonra utandım, orada olması gerekiyordu, oradaydı.

O bombalar oraya nasıl geldi, bugün sormamız gereken soru bu. Yarın hiç birinizin çocuğunun bu memlekette bombayla ölmeyeceğinin garantisi yok. Söylememiz gereken şudur; sağcı-solcu olabiliriz, ama önce insan olmalıyız.

Siyaseti çok bilmem, ama dün dost olanların düşman olduğunu görüyorum. O kadar kaygan bir zemindeyiz ki; bugün dost dediğin yarın düşman oluyor siyaseten. İnsan denilince benim aklıma, iyi olmak geliyordu. Artık insanlık kafamda ayrıştırıldı; iyi insan-kötü insan. Aslında iyilik insana özgü bir şeydi, insanın tanımını değiştirdiler. Yaptıklarımız kadar, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.

10 Ekim’de o meydanda olmadığım için kendimden utanıyorum. Bunu yapmadığım için kendimi sorumlu hissediyorum. Benim kardeşim Beşiktaşlı’ydı; oğluna bir sözü vardı. Onu maça götürecekti. Götüremedi, gidemediler.

Ben kendimi mahkeme yerine koyuyorum, yapılanlar çok açık aslında millete ait olması gereken adaletin devletin idaresine geçtiği bir mahkeme. Hukuk millet içindir. Adaletin siyasallaştığı bir ülkede sağlıklı bir karar vermek ne kadar zor. Orada bulunmanız gerçekten çok zor; ama orada olmak, burada olmaktan daha zor değil.

Kaderle ilgili bir kaç şeye değinmek istiyorum. Bu sanıkların hiçbirinin Allah’ın adını ağzına almaması gerekiyor. Çünkü bunlardan çekilen zulmü başkasından çekmedi Müslümanlar. Kader diyorsunuz, bu bize sunulan yaşamak değildir. Kader Allah’ın her şeyi görmesi ve bilmesidir bana göre.

Polis teşkilatının içerisinde bize teröristler diyenler, küfredenler var, bunlarında arasında FETÖ’cüler, suikastçiler var. Yapılması gerekenleri yapanlar da var, ama bu 10 Ekim’de yaşananları değiştirmiyor. Yaralıların üzerine gaz sıkanlar burada bize o. çocukları diyorlardı. Böyle bir şeye hakkınız yok, biz polislerden nefret etmiyoruz. Kudretli zalimler olmasa bu ülke daha güzel olur. Kardeşim 25 dakika boyunca yerde gaza maruz kalıyor, ambulanslar engelleniyor. İşini yapmayan ateşe benzin döken polislere ahım var. O polisler üzerinde vebalimiz var.

Kardeşimin çok sık kullandığı bir cümleyle bitiriyorum; sınırlıyız, sonluyuz, insanız, insan kalalım.

13.47: Müştekilerden Çağlayan Bozacı beyanda bulunuyor.

Müşteki Bozacı: 10 Ekim’de dağ gibi babamı kaybettim. O günden bu yana yaşadığım her saniye için utanç duyuyorum. Buradaki diğer insanlar gibi yaşadığından utanç duyanlardanım. Babam Rize’den gelmişti. Erdoğan’ın, Rize’sinden gelmedi babam. Devrimcilerin Rize’sinden gelmişti.

AKP’den, devletten şikayetçiyim. Devletler katildirler. Çünkü bu bezirgan saltanat sürsün diye, ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Ben burada ihmalden söz etmiyorum. Devlet görevini yaptı ve o insanları öldürdü.

Benim babam sıkı bir Beşiktaş taraftarıydı. Bunu niye söylüyorsunuz diyebilirsiniz. Beşiktaş’ın 2015 yılı şampiyonluğunu göremedi. En çokta bunun için şikayetçiyim. O şampiyonluğu görmeyi çok istiyordu.

Torununu göremedi, bunun için şikayetçiyim. Buradan adil bir sonuç beklemek fazla iyimser olur. Sadece karar verirken bütün kitaplarınızı yırtın atın, sadece 7 yaşındaki herhangi bir çocuğu çevirin ve ona sorun. O size doğruyu söyleyecektir.

13.44: Müştekilerden Adnan Bulut beyanda bulunuyor.

Müşteki Bulut: Acı dolu bir ömrün feryadını birkaç kelimeyle nasıl anlatılabilir, bilmiyorum. Meryem Ana kimdir diye sorarsanız; Meryem Ana askerin, polisin acısını da içinde yaşayan bir anaydı. Meryem Ana nerede barış sesi duyurulacaksa oradaydı. Siz barışın elçisini katlettiniz.

Veysel Atılgan

 

13.42: Müşteki Fatma Hadice Atılgan beyanda bulunuyor.(Katliamda hayatını kaybeden Veysel Atılgan’ın ablası)

Müşteki Atılgan: Ben hem babasız kaldım, hem kardeşim gitti. Benim karşım 8 yaşındaydı.(ağlıyor)

13.41: Müşteki Mehmet Zeki Atılgan şikayetçi olduğunu beyan etti.

13.40: Verilen aranın ardından duruşma devam ediyor.

12.15: Duruşmaya 13.30’a kadar ara verildi.

12.10: Müştekilerden Servet Yücel beyanda bulunuyor.

Müşteki Yücel: Antep’ten geliyorum. Ben alanda değildim, kızım alandaydı. Ali Deniz’in arkadaşıydı kızım. Beni aradı patlamadan sonra iyiyim, ama arkadaşlarım kötü yatıyor deyip kapattı. Biz kötü şeyler yaşadık bu ülkede, ama bu kadarını yaşamadım ben hiç. Sözün bittiği yerdi o görüntüler. Kızım geldiğinde şoktaydı. İlk defa annesinden ayrı bir yere gitti. Ben bu kızı babasız büyüttüm. Üstünde insan etleri vardı. Ben temizlerken alma onları dedi, kriz geçirdi. Sokağa fırlayarak arkadaşlarının adını haykırdı, bırakmayın beni dedi. Rakel Dink’in ifadeleri aklımda, “16 yaşındaki bir çocuktan katil yaratanlar” diyordu. Bizim 17 yaşındaki çocuklarımız bir günde büyüdü.

Şu düzende uyuşturucu çetelerine giden çocuklar yetiştirmedik biz. Bizim çocuklarımız masumdu. Bu katliamın fermanını çıkaran herkesten şikayetçiyim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan, İçişleri Bakanı hepsinden şikayetçiyim.

Biz ancak bu katiller cezalandırıldığında bir nebze kendimize gelebiliriz.15 Temmuz olunca herkes sokaklardaydı, ne hikmetse IŞİD tatildeydi o zaman her halde. Olan bize oluyor. İhmal değil bu işte kasıt var.

12.01: Müştekilerden Nebahat Özer beyanda bulunuyor.

Müşteki Özer: Kuzum daha güzel bir Türkiye olsun diye Ankara’ya gelmişti. Katliam günü Ankara’da değildim, ama alanda olanlar anlatıyor. Benim oğlumun ölüm sebebi kan kaybı. Gerek var mıydı bu kadar can yakmaya, gerek var mıydı bu kadar anayı ağlatmaya. Yeni taşındığım biri kaç çocuğun var diye soruyor beni en çok yaralayan soru bu. Ne cevap versem sayın hakim bir mi desem iki mi desem bilemiyorum. Biz ne çilelerle, zorluklarla büyüttük evlatlarımızı. Evlatlarımız çocuklar anasız kalmasın, analar çocuksuz kalmasın diye oradaydılar.

Benim çocuğum benim mezarımın başında ağlamalıydı. Şimdi ben onun mezarı başında ağlıyorum.

11.43: Müşteki beyanları devam ederken salonda acılı bir anne “yeter artık yeter” diyerek fenalaştı. Duruşma salonu dışına çıkarılan aileye sağlık ekipleri müdahale ediyor.

11.26: Müştekilerden Mehmet Burak Akçalı beyanda bulunuyor.

Müşteki Akçalı: Biz o gün oraya bizim üstümüze gaz atan o polisler de ölmesin diye gittik! Eğitim-Sen üyesiyim. Umutla, neşe içinde yola çıkıp gelmiştik Ankara’ya…

Alanda fiziki yaralaması olmayıp yaralılara yardım eden arkadaşlarda da psikolojik olarak derin yaralar oldu.

11.13: Müştekilerden Zöhre Tedik  beyanda bulunuyor.

Müşteki Tedik: Benim oğlum miting öncesi anne; “çocuklar ölmesin diye, barış olsun diye bizim bu mitingine gitmemiz lazım” dedi. Biz de ailece mitinge gittik. Biz Ankara’da çok mitinge gittik. Eşim burada bir tuhaflık var, hiç polis yok, aranmadık da dedi. Sonrasında patlama oldu. Oğlumu arıyoruz alanda ama gaz attılar, kaçmak zorunda kaldık. O gün gaz atılmasaydı, oğlum yaşıyor olacaktı belkide. Oğlumun şah damarına şarapnel parçası gelmiş sadece başka hiçbir yaralanması yok. Eğer gaz atılmasaydı ben oğlumu bulabilseydim, sağlıkçılar ilgilenebilseydi, kurtulabilecekti belkide oğlum.

Benim oğlumun yanında olsaydım, onun boynunu öperdim, yarasını sarardım, sırtıma alıp hastaneye götürürdüm…

Oğlum belki anne kurtar beni demişti, yardım et demişti, gaz attılar gidemedim oğlumun yanına…

Benim hayallerim vardı, askere gönderecektim oğlumu, evlendirecektim, torunlarım olacaktı. Hepsini aldılar elimden.

11.11: Müştekilerden Mahmut Delice ve Berivan Tedik Yeşiltepe şikayetçi olduğunu beyan etti.

11.00: Müştekilerden Abdulselam Çetin yazılı beyan hazırladığını ancak katliamda yaralanması sonucu konuşma zorluğu çektiği için hazırladığı yazılı beyanın avukatı tarafından okunmasını istedi. Av. Sevinç Hocaoğulları müşteki Çetin’in hazırladığı beyanı okuyor.

11.08: Müştekilerden Yusuf Can beyanda bulunuyor.

Müşteki Can: Biz bu ülkeye barış gelinceye kadar ne kadar bedel ödememiz gerekiyorsa ödemeye devam edeceğiz. Biz kimsenin maşası değiliz! Biz kimsenin saltanatı için oraya gitmedik! Biz “yaşasın halkların kardeşliği” demek için Ankara’daydık.  Biz barışı sadece kendimiz için değil bahçede ağaç, havadaki kuş için de istiyoruz.

10.47: Müştekilerden İzzettin Çevik beyanda bulunuyor.

Müşteki Çevik: Ben Urfa’lıyım, Suruç’luyum, Kürt’üm. Bu caniler maalesef benim hemşehrim. Ülkede adalet lazım! Yoksul olana barış lazım! Benim eşim, kızım aktivist değildi. Ben aktivist değildim. Biz duyarlı insanlardık. Barış istedik sadece Barış…

Biz intikamcı değiliz, kan davası gütmeyiz. Merak etmeyin sizin idamınızı istemeyiz. Biz sadece adalet istiyoruz.

10.35: Müştekilerden Şükran Elcik beyanda bulunuyor.

Müşteki Elcik: Ben katliamdan sonra yaralandım, kapalı bir insanım, katliam sonrası kızım hastanede günlerce saçlarımın arasından hayatını kaybedenlerin parçalarını topladı. Biz özgürlükten ve barıştan başka bir şey istemedik. 16 tane asker öldüğünde, doğuda anne karnında ki bebek öldüğünde de çok etkilenmiştim. Bizim acılarımız hala devam ediyor. Siz birer cani, birer katilsiniz! Suruç’tan sonra bombacının annesi gitti şikayetçi oldu bir oğlum kendini patlattı, diğeri de bunların yolunda dedi. Aldılar 3 gün sonra  bıraktılar. O kişi gelip sonra Ankara’da kendini patlattı.

Siz müslüman mısınız? Müslüman olan kafa kesmez, insanları katletmez! Sizin amacınız ne? Bizim çektiğimiz acıları sizde çekin! Sizin de kanlı gömlekleriniz ananıza-babanıza gitsin! Allah sizin belanızı versin! Yaşasın sizin için cehennem!

10.17: Sanıklar duruşma salonuna getirildi. Mahkeme heyeti de hazır. Sanık, mağdur-müşteki, avukat yoklaması yapılıyor.

10.00: Aileler ve vekilleri duruşma salonunda hazır. Duruşmanın başlaması için heyet bekleniyor.

toplumsalhukuk