Adli tatilde adalet mücadelesi toplumsal davalarla, doğa savunusuyla, kaçırma ve işkenceye karşı mücadeleyle hız kesmeden devam ederken yeni adli yılın sarayın hukukunun karşısında halkların adalet arayışının yükseleceği bir dönem olacağını gösteriyor. Yeni mücadele döneminin ilk sözleri ise adli yıl açılış töreninin Saray’da yapılacak olması üzerine söylendi: Saray’ın değil halkın avukatlarıyız.
Adli tatilde adalet mücadelesi toplumsal davalarla, doğa savunusuyla, kaçırma ve işkenceye karşı mücadeleyle hız kesmeden devam ederken yeni adli yılın sarayın hukukunun karşısında halkların adalet arayışının yükseleceği bir dönem olacağını gösteriyor. Yeni mücadele döneminin ilk sözleri ise adli yıl açılış töreninin Yargıtay tarafından Saray’da yapılacak olması üzerine söylendi: Saray’ın değil halkın avukatlarıyız.
Yargıtay’ın baroları adli yılaçılış töreni için 2 Eylül’de Saray’a davetine barolar peş peşe yaptıkları açıklamalarla “katılmayacağız” yanıtını verdi. Saray’da yapılacak adli yıl açılışı ile “siyasi tahakkümün bir saray çatısı altında bizzat hukukçular tarafından yeniden üretilmesi” çabasına baroların bu tepkisi hukuk örgütleri ve avukatlar tarafından da desteklendi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise Saray’da gerçekleştirilecek olan adli yıl açılışına katılacağını ve bir konuşma yapacağını açıkladı. 2014 adli yıl açılışındaki konuşması dönemin başbakanı Erdoğan tarafından tepki ile karşılanan ve Erdoğan’ın salonu terk etmesi ile sonuçlanan adli yıl açılış törenin ardından, TBB Başkanı’nın konuşması adli yıl açılışı programından çıkarılmıştı. Feyzioğlu artık küslük bittiği ve kendisine söz hakkı verildiği için açılış törenine katılacaktı. Kendisine yönelik eleştiri yapanları da “tuzu kurulukla” suçladı. İzmir Barosu’nda da yanıtını aldı: “Bizi temsil etmiyorsunuz!”
Saray’a bağlılığını açılış töreninde mekânsal olarak da göstermeyi tercih eden davet sahibi Yargıtay ise baroların tepkisi üzerine yaptığı açıklamada “Yargıtay’ın siyasi etki altında olduğuna dair ithamlar ile başlayan bir dizi suçlamalar hiçbir insaf ve adalet ölçüsü ile bağdaşmamakta olup, üzüntüyle karşılanmıştır” sözleriyle suçunu nafile örtmeye çalıştı.
Baroların tepkisi vicdanlarda karşılığını buldu
Yargıtay Başkanlığı açıklamasını yargının siyasi etki altında olduğuna dair ithamların “Toplumun vicdanında karşılık bulmayacağı şüphesizdir” diyerek sürdürse de Saray ve destekçisi yargı için
ürkütücü olan baroların hukuk örgütleri tarafından da sahiplenilen tepkisinin toplum vicdanında karşılık bulmasıydı.
Şiddet mağduru kadınlar, iş cinayetlerinde katledilen işçilerin yakınları, Çorlu Tren Katliamı Aileleri, siyasi yargılamalarla hayatları altüst edilenler, tarım arazileri yok edilenler, krizle birlikte emekleri daha fazla sömürülen işçiler, ihraç edilen emekçiler, işkenceye maruz kalanlar, cezaevlerinde haksız ve hukuksuz yere hapsedilen başta avukatlar olmak üzere siyasi mahkumlar, katliamlarda yaralananlar, hayatını kaybedenlerin yakınları, seçme hakları bir kez daha ellerinden alınan Diyarbakırlılar, Vanlılar ve Mardinliler… hiçbirinin yargının bağımsız olduğuna dair bir inancı olmadığı gibi “ekmek ve su kadar” ihtiyaç duydukları adalet mücadelesini sürdürmekte kararlı olduklarını pek çok kez gösterdiler, göstermeye devam ediyorlar.
Her gün farklı bir alanda, farklı bir biçimde filizlenen hukuk ve adalet mücadelesi pratiğinden özneleri ve içerikleri değişse de adalet arayışının önümüzdeki yıl da toplumsal muhalefetin önemli bir
gündemi olacağını görüyoruz. Saray’a bağımlı yargıya karşı söylenenler ise henüz ilk sözler.
Aynılar aynı tarafa, herkes kendi safına
OHAL rejiminin devam ettiği ve demokratik muhalefet alanının olabildiğince daraltıldığı bir süreçte, baroların, hukuk ve insan hakları örgütlerinin, hukukçuların, demokrasi mücadelesini geliştiren
tepki ve müdahaleleri büyük anlam taşıyor. Saray iktidarını ve saray yargısını meşruluk zeminlerinin hiç kalmadığı bir alandan sıkıştırıyor. Bu anlamda baroların, hukuk ve insan hakları örgütlerinin
anlık tepkileri büyüten ve aşan, demokrasi cephesini besleyen bir çizgiyi sürdürebilmesi önem taşıyor.
Bu saflaşmada bir dönem AKP iktidarının ana muhalifi gibi görünen Feyzioğlu’nun bugünkü tavırları ise hiç aklımızı karıştırmasın. Siyasete mi atılacak, AKP güdümüne girdi diye eleştirilen Feyzioğlu aslında her zamanki devletçi çizgisini sürdürmektedir. 15 Temmuz sonrası oluşan iktidar bloğunun parçası olarak iktidara sonsuz desteğini sunmakta, yeri geldiğinde Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklanırken Erdoğan’ı neşeyle alkışlamakta, S-400’leri iktidar temsilcilerinden çok savunabilmektedir. Bu süreçteki destekçileri ise ancak aynı saftaki Perinçek çizgisi olabilmektedir. Burada asıl sorun Feyzioğlu’nun yargının henüz ele geçirilmemiş tek unsuru olan savunmayı ve meslek örgütünü iktidarın yönetsel bir aygıtı olarak konumlandırmak istemesidir. Bu çaba ve bu çabanın Saray tarafından desteklenmesi de boşuna değildir. İktidarın kendi saflarını sıkılaştırmaya, meşruluk görüntüsü verebilmek için baroları yedeklemeye ihtiyacı vardır. Yargıtay Başkanlığı’nın da pek çok baroyu, örneğin Diyarbakır Baro Başkanlığı’nı, ilk kez adli yıl açılış törenine davet etmesinin gerekçesi de aynıdır. İktidarın meşruluk zemini kalmamıştır. Hukuk ve adalet zemini de meşruluk yitiminin en fazla olduğu zeminlerden biridir.
Bu saflaşmada Feyzioğlu iktidar bloğunda yerini bulmuştur, hak savunucuları ise Saray’a biat etmeyecek; adalet, barış, demokrasi isteyenlerle aynı safta yer alacaktır.
Sevinç Hocaoğulları
*Yazı Halkın Sesi Gazetesi’nin 342. Sayısında(21 Ağustos-2 Eylül) yayınlanmıştır.