Cinsel istismar suçları ile mücadelede cezaların ağırlaştırılmasını esas alan yaklaşımın ürünü olan, koruyucu önlemlere yer vermeyen yasa tasarısı ile iktidar sorunun çevresinde dolanmakta, bu popülist yaklaşımla suçun arkasındaki gerçek dinamikleri gizlemeye çalışmaktadır
Hükümet çağdaş ceza hukukundan uzaklaşan “göze göz dişe dış” sistemi ile ceza kanununa 40’lı 30’lu yıllara varan ceza mahkumiyetleri koyarak cinsel istismar suçu ile mücadele edebileceğini düşünüyorsa yanılıyor. Cezaların ağırlığı suçun işlenmesinin önlenmesinde belli bir etkisi sahip olsa ABD’nin idam cezasının olduğu eyaletlerinde suç oranlarında büyük çapta bir azalma olmaması sorunun ağır cezalarla çözülemeyeceğini gösteriyor
Kadın ve çocuk hakları konusunda çalışan örgütler, dernekler ve barolar dışarıda tutularak hazırlanan ve kamuoyunca “cinsel istismar yasa tasarısı” olarak bilinen “Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” 9 Nisan 2018 tarihinde başbakan Binali Yıldırım imzası ile TBMM Başkanlığına sunuldu.
Metni incelediğimizde ilk göze çarpan cinsel istismar suçlarında cezaların bir hayli ağırlaştırılmış olduğu. Yine yasa tasarısında 12 yaş, 15 yaş ayrımının varlığını koruması, cinsel istismar suçunun nitelikli hali için 12 yaş altı çocukların durumuna ilişkin getirilen cebir ve tehdit şartı, Çocuk Koruma Kanunu’na eklenen madde ile cinsel istismar suçlarında getirilen yayın yasağı ve kamuoyunda hadım olarak gündeme gelen kastrasyona ilişkin maddeler üzerinde çokça tartışılması gereken düzenlemeler.
12 yaş altı çocukların cinsel istismar suçuna dair düzenlemeler
Öncelikle kadın ve çocuk hakları alanında çalışan aktivistlerin dikkatle izledikleri kısım mağdur çocukların yaşına göre sanığa ceza verilmesine yönelik düzenleme. Yasa tasarısına göre 12 yaş altındaki çocuklara yönelik cinsel istismar suçunun cezası 30 yıldan az olamaz. Ancak bu suçun nitelikli hali için yasa tasarısı cebir ve tehdit şartı arıyor. Tasarıya göre 12 yaş altı çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının cebir ve tehdit ile işlenmesi halinde ceza müebbet hapis cezası olarak belirlenmiş.
Kanun tasarısında 12-15 yaş arasında bir ayırım yapılması; fetvalar ve dinsel referanslarla çocuk evliliklerinin önünü açan,”boşanma komisyonu raporları” hazırlayan ve mağdurun tecavüzcü ile evlenmesi halinde cezasının ertelenmesi konusunda çalışmalar yapan hükümete güvenin az olduğu bir ortamda kaygı yaratmakta.
Ağırlaşan Cezalar
Cinsel istismar komisyonu Adana’da 3 yaşındaki bir çocuğun uğradığı cinsel istismar sonrasında kamuoyunda meydana gelen infialin etkisi ile kuruldu. Komisyon tarafından hazırlanan yasa tasarısında cinsel istismar suçunun cezasının hayli arttırıldığı görülüyor. Cinsel istismar vakıalarının gittikçe arttığı bir süreçte sorunun çözümü için “ceza arttırımı” merkezli bir yaklaşım, hükümetin popülist bir yaklaşım içinde bulunduğunu, sorunun çevresinden dolandığını düşündürüyor.
TCK’nın çocukların cinsel istismarı başlığını taşıyan 103. maddesi son yıllarda bir çok kez değiştirildi. Ancak bu maddede yapılan değişikliklerin cinsel istismar suçu ile mücadele konusundaki etkililiğini ölçemiyoruz; çünkü buna ilişkin Adalet Bakanlığının bir veri paylaşımı gerçekleşmiş değil.
Öncelikle cinsel istismar sorunun tek başına çözümü “cezaların azlığı-çokluğu” tartışması değildir. Sorunun toplumsal ve sosyolojik yanlarının dışında yargılama sürecinde yaşanan “cezasızlık” hali yargılama süreçlerinin caydırıcılığını sönümlendirmekte. Yani ceza 16 yıl olduğunda zaten cezasızlıkla karşılaşan bir sanık mevcut yargılamalar devam ettikçe ceza 40 yıl olduğunda farklı bir durum yaşamayacak.
Duruşma salonlarından biliyoruz ki cinsel saldırı ve cinsel istismar davalarında sanık yerine mağdur “yargılanır”. Mağdur ne yapmıştır ki sanık ona karşı bu suçu işlemek “zorunda” kalmıştır. Yargı “erki” hem önyargısı hem de yargılama tekniği ile mağduru daha fazla mağdur eder.
Somut durum böyle olduğu halde Adana ilinde meydana gelen cinsel istismar vakıası özelinde toplumda yaşanan infiale popülist bir cevap niteliği taşıyan ve cezaların ağırlaştırılmasıyla çağdaş ceza hukukundan “kısasa kısasın” uygulandığı Hammurabi Kanunları dönemine dönülen bu yasal düzenleme toplumun gazını almaya, artan cinsel istismar suçlarındaki artışın gerçek nedenini perdelemeye yönelik bir çalışmadır.
Hükümet çağdaş ceza hukukundan uzaklaşan “göze göz dişe dış” sistemi ile ceza kanununa 40’lı 30’lu yıllara varan ceza mahkumiyetleri koyarak cinsel istismar suçu ile mücadele edebileceğini düşünüyorsa yanılıyor. Cezaların ağırlığı suçun işlenmesinin önlenmesinde belli bir etkisi sahip olsa ABD’nin idam cezasının olduğu eyaletlerinde suç oranlarında büyük çapta bir azalma olmaması sorunun ağır cezalarla çözülemeyeceğini gösteriyor.
Yine cinsel istismar suçuyla mücadele de en sert yaklaşıma sahip olan ülkelerin cinsel istismar vakıalarının en çok yaşandığı ülkeler olması da çözümünün cezaların ağırlaştırılması olmadığını gözler önüne seriyor.
Çocuk İstismarı Davalarında Yayın Yasağı İçin Özel Madde
Cinsel istismar vakıalarında mağdur çocuğun üstün yararı gözetilerek kişilik hakları korunmalıdır. Çocuk istismarı davalarında mağdur çocuğun örselenmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirler konusunda mevcut ceza usul yasası duruşmanın gizli yapılmasından, dosyanın gizliğine bir çok düzenlemeyi barındırmaktadır.
Buna rağmen yasa tasarısında Çocuk Koruma Kanunu’na getirilen ek madde ile cinsel istismar davalarında yayın yasakları bir nevi kural haline getirilmektedir.
Ensar Vakfı’na ait öğrenci yurdunda meydana gelen toplu cinsel istismar davasında yaşananlar yasa tasarısı kanunlaştığında neler yaşayacağımıza ilişkin bizlere fikir vermektedir. Bilindiği üzere, Ensar Vakfı yurdunda yaşanan istismara ilişkin yargılamada mağdur çocuklar duruşma öncesinde alelacele dinlenilmiş, ilk duruşmada mağdur vekillerinin bile müdahale edemediği bir yargılama ile sanık apar topar cezalandırılmıştı. Yangından mal kaçırır gibi yapılan yargılama kamuoyunun bilgi alma hakkının yok sayıldığı, cinsel istismarın yaşandığı yurt yetkililerinin, gerekli denetimleri yapmayan kamu görevlilerinin duruşma dışında tutularak sadece bir kişinin kısasa kısas şeklinde cezalandırıldığı bir süreç olarak yaşandı.
Yasa tasarısının kanunlaşması sonrasında cinsel istismar davalarının kamuoyundan gizleneceği, cemaat yurtlarında yaşanan vakaların üstünün örtüleceği konusunda endişelerimiz bulunmakta.
Yine yasa tasarısı çelişkili bir yaklaşımla; suçla mücadele amacıyla cezaları aşırı artırmakta ancak yayın yasaklarıyla bu suçu işleyenlerin aldıkları cezaların kamuoyu tarafından bilinmesini engellemektedir. Cezalarını caydırıcılığı suçun işlenmesi sonrasında sanığın aldığı cezanın toplum tarafından bilinmesiyle sağlanabilir. Böylece suçla mücadele suç henüz işlenmemişken cezaların ağırlığından korkulması neticesinde başlamış olur. Oysa hükümet popülist bir yaklaşımla cezaları ağırlaştırmakta ancak yargılama süreci yayın yasaklarıyla kamuoyundan saklanmakta ve henüz suç işlenmeden suçla mücadele etmekten kaçınılmaktadır.
Kastrasyon Uygulaması
Yasa tasarısına göre infaz hakimi; cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan dolayı hapis cezasına mahkum olanlar hakkında, cezaevinden tahliye edilmesinden üç ay önce başlamak üzere; tahliyeden itibaren beş yıla kadar, ayakta veya yatarak cinsel isteğin ilaçla baskılanmasına yönelik tedbire (kimyasal kastrasyon) karar verilebilecek.
Kastrasyon tartışması daha önce de gündemimize kamuoyunda “Hadım Yönetmeliği” olarak bilinen Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi Ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelikle gelmişti. (1)
Toplumda hadım cezası olarak geçen kastrasyonun cerrahi kastrasyon ve kimyasal kastrasyon olarak yapılmaktadır.Cerrahi kastrasyon sanığın testislerinin cerrahi bir operasyonla alınarak tekrar suç işlemesinin engellemek için kullanılan bir yöntemdir. Kimyasal kastrasyon ise sanığa verilen ilaçlarla erkeklik hormonu azaltılmayı amaçlayan bir yöntemdir. Cinsel istismar yasa tasarısında kimyasal kastrasyon getirilmeye çalışılmaktadır.
2017 yılında yönetmelik çıktığı zaman bir çok kesim kimyasal kastrasyonu sorunun çözümünden uzak kamuoyunun taleplerini karşılamak amaçlı kısa vadeli düşünülmüş bir yaklaşım olarak eleştirmişti. bugün bu eleştiriler güncelliğini korumaktadır.
Ceza yasaları yapılırken suçların sosyolojik, psikolojik ve sosyo-psikolojik sebeplerini araştırmalı buna ilişkin cezalandırma yöntemlerinden ziyade önleyici yöntemleri gündemlerine getirmelidir. Yaşanan cinsel istismar vakalarının toplumda yarattığı tepkiyi minimize etmek için popülist yaklaşımlarla hazırlanan kanunlar yeni sorunları berberinde getireceğini görmek çok zor değil.
Son Söz Olarak
Cinsel istismar suçu son yıllarda giderek artmakta ve bu suç mücadele için özel çalışmalar yapılması gerekmektedir. Cinsel İstismar Komisyonu kurulması bu yönde iyi bir adım olarak değerlendirilebilecekken, komisyonun çalışma yöntemi ve ortaya çıkan yasa tasarısı böyle bir değerlendirmeye izin vermemektedir. Komisyon kadın ve çocuk hakları alanında çalışan örgütlerle birlikte bir çalışma yapmak yerine onları yok saymayı seçmiş ve sonuç itibari ile ortaya eleştirilmesi gereken sıkıntılı bir yasa tasarı çıkmıştır.
Bu noktada hükümet cinsel istismar suçuyla mücadelede samimiyse; tüm kesimlerin eleştirileri dikkate alınarak yasaya son halinin verilmesi ve suç henüz işlenmeden suçun önlenmesine yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir. 10.04.2018
Av. Pınar Çelik Arpacı
(1) “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik”‘in bir kısım maddelerinin iptali istemiyle Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından açılan davada Danıştay, yönetmeliğin tedavi tanımına yer veren 7. maddesinin 1. fıkrası yönünden yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Danıştay kararında, yönetmeliğin, kanundaki sınırları belirsiz tedavi kavramının da sınırlarını aştığı belirtilmişti.
Cinsel suç hükümlülerini zorla tedavi eden yönetmeliğe yürütmeyi durdurma