Toplum bu kadar kutuplaşmış, ekonomi çökme noktasına gelmiş ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı dibe vurmuşken, Türkiye’nin önceliği rejim ve Anayasa değişikliği olmamalıydı…
Verilen tüm yetkilere rağmen, seçilecek Partili Cumhurbaşkanına ömür boyu hukuki koruma getirilmektedir. Oysa uygar ülkelerde, kullanılacak her yetki, sorumluluk ve denetime tabidir. Bizdeki sistem ne de olsa “Türk Tipi”dir. Sorumluluk ve denetime gerek yoktur
Temel hak ve özgürlüklerin büyük mücadeleler sonucu kazanıldığı ülkelerde, iktidarların geriye gidiş yönündeki uygulamalarına halk çok büyük tepki gösterir.
Bu nedenle, demokrasisi gelişmiş uygar ülkelerde, hak ve özgürlüklerde geriye değil, hep ileriye gidişler yaşanır. Bizde ise, Cumhuriyet’i kuran kurucu irade tarafından çoğu hak ve özgürlükler mücadele sonucu değil, tepeden inme verildiği için, kıymeti bilinmemiştir. Darbe dönemlerinde, bu hak ve özgürlükler kısıtlandığı zaman, hiçbir şey olmamış gibi toplumun üzerine ölü toprağı serilmiş olur. Buna da “milli irade” deyip işin içinden sıyrılma yolu seçilir. Oysa asgari bir demokrasi bilinci ve temel hak ve özgürlükleri korumak için, belli bir eğitim seviyesi gerekiyor. Ortalama eğitimi ilkokul düzeyinde olan, mevcut eğitim sistemi de yerlerde sürünen, sorgulayıcı değil, biat kültürünü aşılayan bu eğitimle ancak bu kadar oluyor. Halkın neden cahil bırakılmak istendiği ve okumuşlardan neden çekinildiği de böylece anlaşılmış oluyor…
Demokrasi ve hukukun hakim olduğu ve insan haklarının içselleştiği ülkeler, Anayasal Devlet olarak anılır. Örneğin İngiltere’de yazılı bir Anayasa metni bile yoktur. Ancak İngiltere demokrasinin beşiği olan Anayasal bir Devlettir. Ortadoğu diktatörlüklerinde demokrasinin, hukukun ve insan haklarının esamesi okunmaz. Ancak hepsinde yazılı bir Anayasa vardır. Bunlar da Anayasalı Devletlerdir. İkisinin arasında dağlar kadar fark vardır. AKP kurmaylarının ve bir kısım MHP’linin topluma dayattığı bu metin halkoylamasından da geçerse, Türkiye “Anayasal Devlet” olmaktan çıkmış olacak, “Anayasalı Devlet” olacaktır.
İktidar partisinin kendi milletvekillerinden bile gizlenen ve topluma dayatılan bu metin (Allah korusun) halkoylamasından da geçerse, artık ülkemizde Cumhuriyet’in, demokrasinin, hukuk devletinin ve insan haklarının esamesi bile okunmayacaktır. Tüm hak ve özgürlüklerimiz, (isimlerden bağımsız olarak) tek bir kişinin eline verilecektir. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerindeki demokratikleşme çabalarının da çok gerisine düşmüş olacağız…
Partili Cumhurbaşkanlığını içeren bu ucube metin kabul edildiğinde, fiilen ortadan kalkmış olan kuvvetler ayrılığı (yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı ve bağımsız olması) hukuken de ortadan kalkmış olacaktır. Yani hukuksuz uygulamalara hukuki kılıf geçirilmiş olacaktır. Cumhurbaşkanı, hemen her konuda yeni ve geniş yetkilerle donatılmış ve böylece kuvvetler tek bir kişide toplanmış olacaktır. Evrensel hukukta bunun adı “otokrasi”dir. Bu sistem, zaman içinde hızla modern diktatörlüğe evrilebilir. Tıpkı 1930’ların Almanya’sında olduğu gibi. Bunun alt yapısını da OHAL ve uygulamaları oluşturmaktadır.
Topluma dayatılan bu ucube metinle Partili Cumhurbaşkanlığı;
- Bakanları kendisi atayacak. Bakanlıkları kaldıracak, yenilerini kuracak ve yetkilerini kendisi belirleyecek.
- Kamu Tüzel Kişilerini kurabilecek, kaldırabilecek ve yetkilerini belirleyecek.
- Üst düzey Kamu yöneticilerini atayacaktır. Merkezi İdare (örneğin, BDDK, SPK, EPDK vb.
kurumların) üst yöneticilerini sadece kendisi atayacak, değiştirecek ve yetkilendirecektir. - Tüm atama usul ve esaslarını kendisi belirleyecektir. İdarede ve yönetimde “objektiflik” ve “liyakat” tarihe karışacaktır.
- Eğitimi kendisi şekillendirecektir. Milli Eğitim, YÖK ve Üniversitelerde tek belirleyici olacaktır. Zaten dibe vuran eğitim sistemimiz de Ortadoğu’nun eğitim sistemine dönecektir.
- Yüksek yargının tamamını Cumhurbaşkanı doğrudan veya dolaylı olarak atayacak ve şekillendirecektir.
- Orduyu tümüyle tek kişi şekillendirecektir. Kuvvet Komutanları ve Genel Kurmay Başkanı sembolik duruma gelecektir.
Partili Cumhurbaşkanı, üstelik tüm bu yetkileri tek başına kullanırken, herhangi bir denetim de olmayacaktır. Yüksek yargı organlarını kendisi atayacağı için, yargı denetimi fiilen imkansızlaştırılmaktadır. Yasama organının denetimi, mevcut duruma göre imkansız hale gelmektedir.
Verilen tüm yetkilere rağmen, seçilecek Partili Cumhurbaşkanına ömür boyu hukuki koruma getirilmektedir. Oysa uygar ülkelerde, kullanılacak her yetki, sorumluluk ve denetime tabidir. Bizdeki sistem ne de olsa “Türk Tipi”dir. Sorumluluk ve denetime gerek yoktur…
Toplum bu kadar kutuplaşmış, ekonomi çökme noktasına gelmiş ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı dibe vurmuşken, Türkiye’nin önceliği rejim ve Anayasa değişikliği olmamalıydı…
Av.Kemal Akkurt (Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı)