Barış ümidi, arzusu ve duası bitmeyecek, bitmez elbette, fakat olan bitene bakılırsa devletin sahibi olan mevcut konsorsiyumun asıl maksadı, Kürtlere “Allah bir açılım daha göstermesin” dedirtmek…
KCK gözaltı ve tutuklama furyası 14 Nisan 2009’da başladı; araya 2013 Newrozu’nda giren “açılım”, 28 Mart 2017 itibarıyla resmen bitti. İslamcı iktidar ve Türkçü yeni ortakları seneye 14 Nisan’ı ya da 28 Mart’ı tekbir ve kurtbaşı işaretleri eşliğinde kutlar belki de…
Açılım bitti. Hani buzdolabına konulmuştu ya, buzdolabının fişi çekildi, 28 Mart 2017 itibarıyla resmen. Geriye kaldı buzdolabını hurdacıya satmak. İktidar 16 Nisan’da yeni devletine vasıl olunca, o da olur inşallah.
Bu “açılım” denilen şey daha önce de bitmişti gerçi. 14 Nisan 2009’da, Kürt politikacıları bileklerinde kelepçeyle fotoğraflanmış, fotoğraflar medyaya servis edilmişti. Zafer fotoğrafıydı: Ne açılımı lan, diyordu fotoğraf. Fotoğraflar servis ederek konuşma adeti de o gün başlamıştı; hani “Türk’ün gücünü göreceksiniz” diyen polis şefinin yaptığı gibi… KCK tutuklama furyasının açılış günüydü. O günden sonra iki yıl dolmadan 6 binden fazla kişi gözaltına alınmış, dört binden fazla kişi tutuklanmıştı. Taha Akyol ve klonları devletin ne kadar iyi yaptığını yazıyordu. “Düşünce kuruluşları” devletin ne kadar iyi yaptığını yazıyordu. Medyalar devletin ne kadar iyi yaptığını yazıyordu. Yazmayanın başı dertteydi, vatan hainiydi, bölücüydü, terör yanlısıydı, elbet…
“Açılım”sız hal nedir? Çatışmalar. Kan. Gözyaşı. Tufan. Roboskî katliamıyla en kanlı noktasına varan bir felaketler dönemi. Ama İdris Naim Şahin’iyle, polisiyle, askeriyle, savcısıyla, hakimiyle herkes harıl harıl çalışıyordu. PKK de KCK de bitti bitecekti.
* * *
8 Eylül 2016’da Ordu’da bir fındık bahçesinde bir hâkim yakalandı. (Lafa bak, hâkim yakalandı?) Tutuklandı. “FETÖ’cülük”ten. Ama mağrurdu. Gadre uğradığına dair senet vardı elinde. Senedi gazetecilere sallıyordu:
“KCK’lıları yargılayan mahkeme başkanı şu anda tutuklandı, siz de reklam yapın.”
Ne büyük haksızlık değil mi, KCK’lileri yargılamış. Tutuklamış. Hapse attırmış. Tutuklanıyor. Olacak iş mi? Tabii ki medyaya ayar verecek.
* * *
Hâkimin adı, Kazım Kahyaoğlu idi. İsmi ilk yeni “özel yetkili mahkemeler”e ilişkin atama haberleriyle kamuoyunda duyuldu. İstanbul’daki özel yetkili 15’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne atanan iki üyeden biriydi. Tarih 16 Temmuz 2011 idi.
Dört yıl sonra, bir başka haberde vardı adı; bu sefer tenzili rütbe ile sürülmüştü. Tarih 24 Mart 2014 idi. Evvel yükselmiş, demek ki yaptığı işler pek mi pek beğenilmiş, sonra gözden düşmüş, demek yaptığı işler hiç mi hiç beğenilmemişti.
“Selam Tevhid” davası ya da “Sözde Kudüs Ordusu Terör Örgütü” soruşturmasında usulsüz dinleme kararı almıştı. Özetle, 17-25 aralık döneminde gözden düşen ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da ağır ithamlar altında kalan yargıçlardan biriydi. Tek de değildi. (Cumhuriyet gazetesi iyi bir özet yayınladı. )
Yok, ne o suçlanan yargıçların listesini yapacağız, ne Kazım Kahyaoğlu’nun portresi peşindeyiz, ne nasıl bir yargıç olduğu. Hakkındaki suçlamalarla da ilgili değiliz, masumiyet karinesi onun için de geçerli elbet, ama derdimiz başka:
Kimi hâkimler, hâkimlik değil de bir gizli, tehlikeli, silah kullanan, darbeye kalkışacak kadar tehlikeli örgütün üyesi olmakla suçlanıyor ve tutuklanıyorlarsa, o hâkimlerin baktığı işler ne olacak? O savcıların? Tezgâh, hile, senaryo, sahte delil ile iş işleyenlerin…
Yapıldı zaten: Ergenekon ve Balyoz dosyalarında, Selam-Tevhid dosyalarında “o polisler”in, “o savcıların” ve “o hakimlerin” işleri “düzeltildi.” Yargıçların mahkûm olmaları filan bile beklenmedi. Yaptıklarında hukuk yoktu. Adalet yoktu. İktidar nutuklarında bir zamanların lanetlileri, “vesayetçi”liğin cisimleşmiş hali ilan edilmiş paşalar, albaylar, binbaşılar, yüzbaşılar, teğmenler, aslında mağdurdular. İçimizdeki hainler, aldatmışlardı iktidarlarını. Mağdurların itibarları iade edildi. İşlerine yeniden çağrıldılar.
* * *
İşte dün o suçlanan hâkimin senet sayarak övündüğü KCK dosyalarının “ana”sında, şimdi darbecilikten hapisteki savcıların, polislerin, askerlerin hazırladığı dosyaların anasında karar verildi. Kıskanılası TC adaleti ceza olup yağdı Kürt politikacıların üstüne.
Sanki, 2013 Newroz’undan 7 Haziran 2015’e kadar olan zaman dilimi başka bir ülkede yaşandı. Sanki asıl “buzdolabı” o barış için umutlanılan ara dönemdi. Hira Dağı kadar Müslüman iktidar ve Tanrı Dağı Kadar Türk küçük muhalefetten yeni ortakları, tekbir ve kurt başı işaretleri eşliğinde Kürt’ün tarihsel payı üzerinde anlaşmalarını kutlayacak gelecek yılın 14 Nisanı’nda; tabii 16 Nisan köprüsünü birlikte geçerlerse.
Barış ümidi, arzusu ve duası bitmeyecek, bitmez elbette, fakat olan bitene bakılırsa devletin sahibi olan mevcut konsorsiyumun asıl maksadı, Kürtlere “Allah bir açılım daha göstermesin” dedirtmek…