Av. Hülya Gülbahar ile röportaj – “Avukata Yapılan Halka Yapılandır” (bianet)

Av. Hülya Gülbahar ile röportaj – “Avukata Yapılan Halka Yapılandır” (bianet)

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin öncü isimlerinden bir olan Hülya Gülbahar, 15 Temmuz’dan sonra tecavüzcülerin nasıl aklandığını ve kadın avukat olmayı anlattı

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin öncü isimlerinden bir olan Hülya Gülbahar, 15 Temmuz’dan sonra tecavüzcülerin nasıl aklandığını ve kadın avukat olmayı anlattı

Hülya Gülbahar, medeni yasa, Türk ceza yasası, anayasa, şiddet yasası alanlarında kadın platformlarının kurucularından ve sözcülerinden. Aynı zamanda Eşitlik İzleme Kadın Grubu’nda da görev yapıyor.

Gülbahar, bir dönem Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’nin (KA-DER) başkanlığını da yaptı.

Türkiye’deki yargı sisteminde kadın avukatlara yönelik yaşanan ihlaller neler?

Yargı sistemi içerisinde kadın hukukçulara saldırı çok çeşitli biçimlerde her zaman oldu. Özellikle feminist hukukçu kimliğiyle bilinen avukatlara yönelik bu vardı. Bu saldırılar, duruşma sırasında söz kesip azarlamaya kalkışmaktan duruşma salonunun dışına atmak gibi biçimler alıyordu. Özellikle bu son dönemde avukatlar, bir bütün olarak yargı sisteminin dışına itilmeye çalışılıyor. Ancak bu süreç, önce kadın hareketindeki kadın hukukçuların tartaklanarak duruşma salonlarının hatta adliyelerin dışına atılmasıyla başladı.

18 Mayıs’ta avukatların Cumhuriyet Gazetesi’nin tutuklu avukatlarıyla dayanışma amaçlı yapılan adalet nöbeti öncesinde İzmir’de gaz kullanıldı, Antalya’da avukat arkadaşlar tartaklandı.

Türkiye’de avukatlara fiziksel saldırının artıcı olgusunu biz kadın hukukçular olarak öncelikli hisseden kesim olduk. Bunun ardından politik davalar olsun olmasın tüm avukatlara saldırı yoğunlaştı. Özellikle Çağlayan Adliyesi’nde Savcı Kiraz’ın öldürülmesinin ardından avukatlara saldırı sistematik hale geldi. Sanıklar içeriye avukat cübbesi alarak girmişlerdi. O bahaneyle avukatların çantaları adliye girişlerinde aranmaya başlandı. Daha olay açıklığa kavuşmadan cumhurbaşkanının açıklamaları oldu ve kamuoyunun tepkisini avukatlara yönlendirmeye çalıştılar.

Arama noktaları kadınlar için daha fazla sıkıntı yaratan yerler olarak diye biliyoruz. Neler yaşadınız o dönemde?

Kadın hukukçular bu aramaları protesto etmişti. Hatta o dönem bir kadın avukat soyunarak X-Ray cihazından geçmişti.

Cezaevlerinde de aynı durum geçerli. Orada sutyen tellerine ve pantolon fermuarlarına kadar varan aramalar söz konusu. Hem üst araması hem çanta araması şeklinde baskı yoğunlaşması söz konusu.

Adliyelerimiz o olaydan sonra, avukatların duruşma salonlarında darp edildiği, adliyede barışçıl protesto hakkını kullanmak ya da basın açıklaması yapmak isteyen avukatlara fiziki saldırıların yapıldığı, yerlerde sürüklendiği yerler haline geldi. Adliye çatısı altında avukatların burunlarının kırılması noktasına kadar da uzandı.

Avukatlar çantalarını aratmamak için mücadele ettiler. Çünkü o çantalarda müvekkillerin bilgileri olduğu için bizim tarafımızdan savunuluyor. Yoksa biz hava alanında da alışveriş merkezine girerken de çantayı arattırıyoruz. Ama meslek icra ederken müvekkilin bize emanet ettiği aile, ticari her türlü sırrını taşıyoruz biz o çantalarda. O müvekkilin gizliliğiyle ilgili verilen bir mücadele bu. Keyfi verilen bir mücadele değil bu.

Davalarda kadın örgütlerine ve feminist olarak tanınan avukatlara yaklaşım nasıl?

Kadınlarla ilgili davalarda kadın hukukçuların varlığına tahammül edilemediği gibi birçok mahkeme, kadın örgütlerinin davalara müdahil olmasını hala kabul etmiyor. O da kadınlar açısından savunma hakkını kısıtlayan, İstanbul Sözleşmesi’ne de aykırı bir uygulama. Çok az sayıda mahkeme Avrupa Konseyi kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde ve onu da dayanak göstererek kadın örgütlerinin kadınlarla ilgili davalarda müdahale talebini kabul ediyor. Ancak Antalya’daki kimi mahkemelerin verdiği kararlarda olduğu gibi çok sınırlı sayıda kalıyor bunlar.

Feminist hukukçuları bu davalarda görmek istememelerinin bir parçası aynı zamanda kadın örgütlerini dava sürecinin dışında tutmak. Buna karşı avukatlara şu anda avukatlara sistematik bir saldırı uygulanmakta. Avukatlar hem emniyet güçleri hem toplum düzeyinde itibarsızlaştırılmaya çalışılmakta.

Mahkeme salonunda yaşadığınız somut bir hak ihlali örneği var mı?

Yargıçların cinsiyetçi tutumlarıyla mücadele etmek konusunda her zaman oldu. Olumlu örnekler istisnadır. İstisna olarak gerçekten de değer vererek, dikkatle dinleyerek adil bir duruşma yürüten hakimlerimiz de var.

Yargının bütünü konusunda hala bir değişim söz konusu değil. Cinsel tacize maruz kalmaktan iğneleyici, küçümseyici şakalara kadar; mesleki otoritesini, güvenilirliğini sarsmaya yönelik davranışlar yargı sistemi içinde biz kadın avukatların her zaman karşı karşıya kaldığı davranışlar. Benim şu anda sürekli kavga ettiğim bir hakim var bir boşanma davasında. Üç kere dışarı atmakla tehdit etti.

Kadın örgütleri veya feminist avukatlar bu ihlaller karşısında neler yapıyor?

Şu anda hiçbir şey yapamıyoruz. Bu süreçte bütün hak alanlarında olduğu gibi avukatlık da dört bir yandan gelen saldırı altında. Saldırılar altında ambale olmuş durumdayız. İnsanları ve meslek örgütlerini aşan bir saldırıyla karşı karşıyayız.

Pakistan’da avukatlar cübbelerini giyip sokağa çıktı, bakan istifa etti. Gezi’de ortalığı ayağa kaldıran olaylardan bir tanesi adliye içerisinde avukatlara saldırılmasıydı. Bütün dünya avukata adliyenin içinde bunu yapıyorlarsa vatandaşa ne yapılır diye düşünüyor.

OHAL’den sonraki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hukuk devleti olmaktan çoktan çıktığımız için OHAL döneminde, karakollarında polislerin yine polislerin yaptığı işkenceyle öldüğü, karakollarında kadınların doğum yaptığı, adliyelerde avukatlarının burunlarının bacaklarının kırıldığı bir ülkeye döndük.

Her şeye saldırılmaya başlandı ve saldırıların boyutu pervasızlaştı. Basın açıklaması yapan avukata adliyede biber gazı sıkmak ne demek?

OHAL koşullarında devlet ve devletin yargı mensupları, polisi, güvenlik görevlisi avukata her an saldırdığı gibi bunu gören vatandaşlar ve suçlular da avukatlara pervasızca saldırma hakkını kendilerinde görüyorlar. Kadın avukatlar tecavüz, kadın cinayeti davalarında, sanıların, sanık avukatlarının, akrabalarının ya da personellerinin yoğun saldırılarına maruz kalıyorlar.

15 Temmuz’dan sonra tecavüz davalarında bile “Benim ifademi Fetöcü polis ya da savcı aldı” ya da “Adli tıp raporunda Fetöcü hekimin imzası vardı” diyerek suçlular beraat ediyor. Tecavüz suçluları, kadın katilleri, eşini boşamak isteyip “Fetöcü” diye ihbar eden adamlar… Bunları yaşıyoruz.

İzmir Karabağlar’da üç adam toplanıp okula gelen gönüllü öğretmenlerin kampına gece saldırıyorlar tecavüz etmek için. Sonrasında “Fetöcü sandık onları” diye ifade veriyorlar. Bu savunma nedeniyle bunlardan bir kısmı serbest. Kendi mahkemesi mahkum ettiği halde istinaf mahkemesinde çıkıyor bu serbest bırakma kararı.

Suçlular bu savunmanın arkasına sığınıp serbest kalıyor.

Pakistan örneğinden hareketle Türkiye’de toplumun yaşananlara dair tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir güvenlik görevlisi avukata saldırdığı zaman önce müvekkili koşup gelmelidir. Unutulmaması gereken şey, avukatlara yapılan halka yapılandır, kadınların avukatlarına yapılan muamele kadınlara yapılan muameledir.

Adliyelerde avukatın kolunu bacağını kıran vatandaşı yargısız infazla imha eder. Bu nedenle bütün toplumun avukatlara sahip çıkması gerekir. Tıpkı akademisyenlere, gazetecilere sahip çıkması gerektiği gibi. Tabi ki öncelik olan, meslek örgütü olan baroların bu konuda elinden geleni yapması. Ancak baroların da gücünün yetemeyeceği durumda toplumun hukukçularına sahip çıkması gerekir.

İstanbul Sözleşmesi madde 55/2:

Taraflar, iç hukuklarında öngörülen koşullara uygun olarak, kamu kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin ve aile içi şiddet danışmanlarının, işbu Sözleşme uyarınca belirlenen suçlara ilişkin soruşturma ve adli takibatın yapılması sırasında mağdurun isteği üzerine, mağdura yardım ve destek verme olanağını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.

Avukatlar Savunma Hakkı İhlallerini Anlattı – Tansu Pişkin

Av. Suat Eren ile röportaj – “Tıpış Tıpış Çıkmayacağımı Söyledim, Omuzlarında Taşıdılar”

Av. Ergin Cinmen ile röportaj – “Cezaevine Gittiğimde Avukatlıktan Ziyade Terapi Yapıyorum”

Av. Şule Recepoğlu ile röportaj – “Savunmanın Suç Olmadığını Söylememe Bile İzin Verilmedi”

Av. Barkın Timtik ile röportaj – “Hukuksuzluğa Çağrı, Kanunsuzluk Yönünde Telkin Var” (bianet)

Av. Diren Cevahir Şen ile röportaj – “Savcı İddianamede Benim İçin ‘Avukat Olduğunu İddia Eden Kişi’ Demiş” (bianet)

Av. Fikret İlkiz ile röportaj – “Kendi Gücüne İnanan Bir Savunma Makamına İhtiyaç Var”