10 Ekim Davası’nın ikinci duruşması Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürüyor. Duruışmanın ilk günü savunma vermeye gelen tutuksuz sanıklardan Esin Altıntuğ tutuklanmış, tutuklu sanıklardan Abdülmuttalip Demir aileleri ve iddianame savcısını tehdit etmişti
İkinci grup duruşmaların ikinci gününde (7 Şubat) ise 16 aydır bu günün gelmesini bekleyen mağdur- müştekiler beyanda bulunmaya başladı. 10 Ekim Ankara Katliamı Davası’nda yaşamını yitirenlerin adları okunurken AKP – HüdaPar – IŞİD ilişiği sanık Mehmeddin Baraç “Yasin Börü” diye bağırmıştı. Aileler tepki gösterince polis cop ve kalkanlarla ailelere saldırmış, bazı polisler coplarını ve su şişelerini ailelere fırlatmış, küfürler savurmuştu. Mağdur-müşteki vekilleri tespit edilen polislerin kask ve kol numaralarını vererek mahkeme heyetinden işlem yapmasını talep etmişti.
10 Ekim Davası’nın ikinci grup duruşmaları Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 Şubat günü başlamıştı. Duruışmanın ilk günü(6 Şubat) savunma vermeye gelen tutuksuz sanıklardan Esin Altıntuğ tutuklanmış, tutuklu sanıklardan Abdülmuttalip Demir aileleri ve iddianame savcısını tehdit etmişti. Mahkeme heyeti gün sonunda Demir hakkında hakaret ve tehdit suçlarından suç duyurusunda bulunulmasına karar vermişti
10 Ekim Davası’nın ikinci duruşması: IŞİD’li Halil İbrahim Durgun’un eşi tutuklandı
18.20: Sabah güvenlik önlemlerine ilişkin tedbirler alınacağı için duruşma yarın(8 Şubat) 12.00’da devam edecek.
18.10: Mahkeme heyeti ile tartışma devam ediyor.
18.00: Mağdur- müşteki avukatları mahkeme başkanının sanıkların duruşmaya getirilmemesi kararına karşı beyanda bulunuyor: “Yarın tevsi-i tahkikat taleplerimiz olacak bu beyanları sanıkların da duyup beyanda bulunmaları gerekir aksi halde bu durum bozma sebebi olacaktır. Gıyabi yargılama diye bir usulümüz yok. Yüz yüze yargılama ilkesi gereğince sanıkların burada huzurda olması gerekir. Bize göre bir güvenlik sorunu yoktur. Sanıklar bir tahrikte bulundu ve salonda bir gerilim oldu. Gerilim dengelenebilir.”
17.59: Müşteki ifadelerine bugünlük son veriliyor. Mahkeme başkanı sanıkların yarında duruşmaya getirilmeyeceğini açıkladı. Avukatlar ve aileler; “Sanıklara ödül veriyorsunuz! Bu durum sanıkları koruyan bir tutumdur!” diyerek tepki gösteriyor.
17.47: Müştekilerden Seyfullah Gücükatalak beyanda bulunuyor.
Müşteki Gücükatalak: Sizden kahramanlık değil beklemiyoruz. Adalet bekliyoruz!
17.40: Müştekilerden Uğur Yaman beyanda bulunuyor.
Müşteki Yaman: Bu normal bir patlama davası değil. Bu siyasi bir davadır. 21 yıl kamuya hizmet verdim. Katliamdan sonra malulen emekli olmak zorunda kaldım. Bu ülkenin demokratikleşmesi için yıllarca mücadele verdim.
Bu katiller nereden cesaret alıyor? “Öfkeli sunni gençler” demişlerdi bunlar için. Bunlara faşist demek büyük bir yanılgı. Bunlar tamamen barbar tecavüzcü ordusunun neferleri. Bu barbarlara “öfkeli gençler” diyenler yargılanmalıdır.
Ben o alanda yatarken yoldaşlarımın bedenlerinin parçaları etrafımdaydı. 25 yıllık yoldaşlarımı kaybettim. Elimde kalan bilyeyle onların mezarını ziyaret ettim.
Dönemin İçişleri Bakanı Selami Altınok’tan şikayetçiyim.
17.30: Müştekilerden Serkan Yıldırım beyanda bulunuyor.
Müşteki Yıldırım: Polisler alana insanları darp ederek girdi. O alanda aklıma gelen tek şey Suruç Katliamı oldu. Sırtıma cop vuruldu. Ölmeyen arkadaşımı bile gazla öldürdüler. Gaz sıkıldığında ağzına peçete kapattığım kız çocuğu bana daha sonra teşekkür etti. ‘O peçete olmasaydı nefes darlığından hayatımı kaybederdim’ dedi. Ben isten de atıldım. Bacağımdaki zedelenmeden dolayı kimse işe almıyor beni. Her yeri AKP’nin adamları sardığı için iş yerimde bana ‘İşine son. Al paranı git’ dedi. Sonuna kadar savaşıma burada devam edeceğim. Burada çözülmezse AİHM’de de çözülse buradayım.
17.15: Müştekilerden Elif Zavar beyanda bulunuyor.
Müşteki Zavar: Ben 50 yaşında bir kadınım. Gençliğimden beri demokrasi güçlerinin yanında yer aldım. Eşitlikten yana mücadele verdim. 1 Mayıslara katıldım. Barış, demokrasi, özgürlük diyen insanların yanında yer aldım. Yine bu şiarla 10 Ekim’de gara gittik ve alanda bir tek polis yoktu. Ben yıllardır bu alanlarda eylemlere katılırım. Ne kadar sıkı tedbirler alındığını bilirim. Bazen biz evimize, iş yerimize gidemezken o gün hiçbir tedbir yoktu. Biz arkadaşlarımızla buluştuk. Birer çay alıp havuzun yanına geçtiğimizde bomba patladı. O an hayat durmuştu. İnsanlar donup kalmıştı. Kızım ve arkadaşım kanlar içindeydi. Ne olduğunu anlamaya çalıştım. O alandan uzaklaşmak için kızıma uzandım. O anda ikinci bomba patladı. Ben kızımı garın önüne doğru sürüklemeye çalıştım. Sağlık ekipleri geldi. Etrafımız gaz bulutuna döndü. Polisler tekmelerle sağlık görevlilerini yaralılardan uzaklaştırmaya çalıştı. O alanı kalan yaralılar ölsün diye boşaltma gayretindeydi polis. Ambulans da yoktu. Ben taksiyle gittim hastaneye. Yaklaşık 20-25 dakika sonra gidebildim. Bu acının ne oluğunu bu devletin erki bilemez. Onların gemiciklerinde yaşayan evlatları bilemez. Bilmesinler de. Canları cehenneme.
Orada silahlarla ateş edildiğini duydum ben. Orada kovanlar da bulmuşlardır. Polisler bunu neden yaptı bunu çözemiyorum. Umarım bu mahkeme çözer. Umarım adalet bu yüzyılın katliamında tecelli eder. Orada polisler üçüncü bombanın olup olmadığını bilmeden ikinci bombadan sonra üzerimize nasıl gaz sıktı? Polis kaç bomba olduğunu biliyordu. Bombaların nerede patlayacağını da biliyordu. Polisler spor salonunun oradan geldiler. Bir de garın yanındaki kamu binasından çıkıp geldiler. Polislere “Bombalar patladıktan sonra çıkın yaralıların ölmesini sağlayın” dediler.
Bu katliamda parmağı olan herkesi sayacağım size. “Oyumuzu artırdık” diyerek bayram şöleni yapan Melih Gökçek’in suç işlediğinin kanıtı 10 Ekim günü yaşananlardır. Yeter ki bu mahkemede onu yargılayacak yürek olsun. Bu devletin valisi, emniyet müdürü, cumhurbaşkanı, Antep Emniyeti, Antep Valisi, Suriye sınırını koruyan görevliler yargılanmalıdır.
Katliamda iç organları zarar gören insanlar biber gazından öldü. Burada İçişleri Bakanı katildir. Hayatımıza kastedenlerin kim olduğunu söylemek zorundayım. Bu devletin bana çok borcu var. Benim çok canım yandı ve hala yanıyor. İki çocuğum var. İki çocuğumun geleceğinden umudum yok. Bu devlet benim umudumu öldürdü.
Veysel’in geleceğini çaldılar. Evlat acısını iyi tatsınlar. Suçlarını biliyorlar ve o yüzden herkesi susturmaya çalışıyorlar.
17.10: Müştekilerden Mustafa Doğan beyanda bulunuyor.
Müşteki Doğan: İTÜ öğrencisi Güney Doğan’ın babasıyım. Bugün bu yargılamada bütün duygularımı yutarak içime gömeceğim. Benim oğlum diğer arkadaşları gibi bu ülkede akan kanın durması için anaların ağlamaması için çocukların babasız kalmaması için anaların evlatsız kalmaması için Ankara’ya arkadaşlarıyla birlikte geldi. Gelirken halaylar çekerek türküler söyleyerek barışı dillendirmiştir. Bu barış özlemi ne yazık ki Ankara’da katledildi. Barış özlemleri yüreklerine gömüldü. Bu ülkede 7 Haziran seçimi oldu. Bu seçimi sindiremeyen iktidar “400 vekili verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyerek suç işlemiştir. Bu suçu işleyen siyasal erk barış özlemiyle Ankara’ya gelenleri katletmemiş midir?
17.00: Müştekilerden Ümit Kanlıoğlu beyanda bulunuyor.
Müşteki Kanlıoğlu: 10 Ekim’de kızımı kaybettim. 100’ü aşkın gönüllü avukatım var. Sanıkların savunma için avukat bulamadıkları bir yargılamada bizim 100’ün üzerinde avukatımız var. Bu da bizim barış mitingine giderek nasıl doğru bir iş yaptığımızın kanıtıdır. İlk duruşmada iddianame okunurken IŞİD terör örgütünün bir tarifi vardı. Bu tarifin doğru olmadığını düşünüyorum. IŞİD terör örgütünün hükümeti yıkmak için kurulmuş bir silahlı örgüt olduğu söylendi. Ama bu örgüt her ne hikmetse Reyhanlı’da Suruç’ta D.bakır’da ve en son Ankara’da devletin, yönetenlerin muhalifi olan kişilerin eylemlere saldırı yapmıştı. Biz öfke ve kinle burada değiliz. Bu davanın öfke ve kinle yürütülmesinden de yana değiliz. Adaletin sağlanmasını talep ediyoruz. Sanıkların Suriye’ye nasıl rahat geçtiklerini, Antep’ten Ankara’ya nasıl rahat geldiklerini bizzat kendilerinden dinledik. Biz bunları serbest bırakan polisleri bulunmasını istiyoruz. Suriye’de sınır güvenliğini gevşek bırakanların bulunmasını istiyoruz. Burada bir ihmal olduğunu düşünmüyorum. Burada bir kasıt var. Eğer ihmal varsa ya da kasıt varsa bu araştırılsın.Kastı ve ihmali olan herkesin yargılanmasını istiyoruz.
16.50: Müştekilerden Songül Otur beyanda bulunuyor.
Müşteki Otur: Kasım Otur’un eşiyim. 16 aydır yaşadığımız işkenceyi dile getirmemiz çok zor. Gğnlerdir susuyoruz. Şuraya gelen caniler bizden daha çok konuşuyor. Biz canımızı kaybettik. Onlar 9 Ekim’de planını yaparken benim eşim 9 Ekim’de sabah bana ve çocuğuma kahvaltı hazırladım. Babasının yanına gitti tırnaklarını kesti, banyosunu yaptırdı. Annesinin bütün ihtiyaçlarını giderdi. Oğluma harçlık verdi. Kimseler ötekileştirilmesin, kimse ezilmesin diye Ankara’ya geldi. Ben bir anneyim. Benim çocuğum bazen geceleri kalkıp babasının tişörtünü giyip yatıyor. Benim eşim yanlış hiçbir şey yapmadı. Benim eşim bu ülkeye 32 yıl emek verdi. Devlet ne yaptı bize? İzni alınmış bir mitingdi. Mademki ihbar aldınız o mitinge izin vermeseydiniz! 16 aydır bu ateş benim içimde yanıyor. 25 yıllık hayat arkadaşımı kaybettim. Geçmişimdi, bugünümdü, geleceğimdi.
16.40: Müştekilerden Ail Tuncel beyanda bulunuyor.
Müşteki Tuncel: Mersin’den 10 Ekim Barış ve Demokrasi mitingi için geldik. Yolda gelirken hiç kontrol noktası yoktu. Sabah 08.30’da gar yakınına geldiğimizde hiçbir güvenlik önlemi görmedik. 9’a doğru garın önü kalabalıktı. İkinci patlamada yaralandım. Alandaki sağlık ekibi ilk müdaheleyi yaptı. O sırada polisler gaz sıkmaya başladı. Uzun süre ambulans gelmedi. Bütün yetkililerden şikayetçiyim.
16.30: Müştekilerden Serpil Kızılçay beyanda bulunuyor.
Müşteki Kızılçay: 10 Ekim’de İsmail Kızılçay katledildi. Ben eşiyim. İsmail çocuğuna Barış ismini vermişti. O barış için gitti mitinge ben gidememiştim. Olaydan bir süre sonra yaralı bir arkadaşımızı ziyarete gittik. “Abla patlamadan sonra yere yıkıldığımızda gaz atılırken ben ölmeyenleri öldürmeye geliyorlar diye düşündüm” dedi. Bu sözü hiç unutmuyorum. Bizleri sürekli susturmaya çalışıyorsunuz. Dönemin hükümetinden, başbakanından, cumhurbaşkanından, valisinden şikayetçiyim.
16.25: Müştekilerden Ekrem Aydemir beyanda bulunuyor.
Müşteki Aydemir: 10 Ekim Katliamı yaralılarından biriyim. Kayseri’den gelmiştik mitinge. İkinci bombada yaralandım. Yaralı halde beklerken polisin biber gazlı müdahalesiyle karşı karşıyayım. Burada kusuru bulunan kolluk kuvvetlerinin tespit edilip yargılanmasını istiyorum.
16.19: Müştekilerden Oktay Aydemir beyanda bulunuyor.
Müşteki Aydemir: Emin Aydemir’in oğluyum. Tüm sorumlularından şikayetçiyim. Katliamdan önce “Oluk oluk kan akıtacağız” diyen Sedat Peker’den de şikayetçiyim.
16.15: Müştekilerden Tonguç Özkan beyanda bulunuyor.
Müşteki Özkan: Daha önceki mitinglerde yol kontrolü yapan emniyet güçleri 10 Ekim’de hiçbir önlem almadı. Toplanma yerinde de bir güvenlik önlemi de yoktu. Sendika üyesi altı arkadaşımızı şehit verdik. Ben patlamada ağır yaralandım. Bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağım.
16.13: Av Kazım Bayraktar, taleplerinin önemi üzerine beyanda bulunmak istediğini belirterek;
Burada şu salonda can güvenliği kaygısı duyduğumuz bir polis ekibi var. Çevik kuvvet bundan sonraki duruşmalarda burada güvenlik önlemi adı altında bulundurulmamalı. Kaygılanıyoruz. Nedeni şu: Cumhurbaşkanlığı’nın korumalığını yapmış bir polis memuru büyükelçi öldürdü. Buraya gelen çevik kuvvet polislerinin bakışlarına dikkat ettim. Görevini yapan polis sayısı azdı. Pek çoğu buradaki sanıklara benzer bakışlara sahipti. Buradaki duruşmanın güvenliği açısından tehlike arz eden çevik kuvvettir. Çevik kuvvetin bu duruşmada yer almamasını talep ediyoruz.
dedi.
16.10: Verilen aranın ardından duruşma yeniden başladı. Sanıklar duruşma salonuna getirilmedi. Ara öncesi yaşananlar ile ilgili Av. Tugay Bek beyanda bulunuyor. Bek beyanında:
Bizim katliam alanında yaşadığımız anların bir tekrarı gibiydi bugün yaşadıklarımız. Nasıl ki o gün katledilenlere yaralılara, yardım edenlere polis saldırmış ise bugün de polisler duruşmadaki ailelere saldırmışlardır.
Biz 747 veya 447 kask numaralı polis memuru ailelere “O. çocukları” diyerek jop ile ailelere saldırmıştır. 20225 kask numaralı polis memuru “Öldü iyi oldu o. çocukları” diyerek katliam mağduru Gökhan Yaralı’ya saldırmıştır. 732 kol numaralı polis memuru “siz teröristsiniz” diyerek ailelere saldırmıştır. Bu polislerin tespit edilerek suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz.
15.20: Duruşmaya 16.00’a kadar ara verildi.
15.15: Ailelerin tepkileri devam ediyor. Sanıklar oturdukları sıralardan ailelere hakaret ediyor. Aileler tepki gösterince polis cop ve kalkanlarla ailelere saldırdı. Bazı polisler coplarını ve su şişelerini ailelere fırlattı, küfürler savurdu.
15.10: Mehtap Sakin Coşkun’un son ismi okumasının ardından tutuklu sanıklardan Mehmeddin Baraç “Yasin Börü” dedi. Provokasyonun üzerine salonda gerginlik yaşandı. Duruşma salonu karıştı duruşma devam edemiyor.
15.00: Katliamda hayatını kaybeden Av. Uygar Coşkun’un eşi ve aynı zamanda 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği başkanı Mehtap Sakinci Coşkun müşteki sıfatıyla beyanda bulunuyor. Coşkun katliamda hayatını kaybedenlerin isimlerini okuyor.
14.05: Müşteki Sidar Yıldız ifade veriyor
Müşteki Yıldız: Daha önce pek çok söz alan arkadaşımız büyüğümüz gibi hepimiz farklı yerlerden Ankara’ya geldik. Hiçbir yerde aramayla karşılaşmadık. Normal şartlarda aranırız diye erken yola çıktık. Barış mitingine yüzbinlerce insan barış istemek için Ankara’ya geldik. 4 arkadaşım yaralandı, teyzemi kaybettik. Annem vekil adayıydı, şu an tutukluydu. Babam HDP’li şu an tutuklu. Şans eseri kurtulduk. Keşke ölseydim de o kan kokusunu almasaydım. Alana geldiğimde hala ambulanslar içeri girmek için bekliyordu. Polisler engel oluyordu. Polis gaz sıkmıştı. Bunun sonucunda da orada kaos ortamı oluşturdular. Emirle çalışsalar da iradeleri var, yaralılara müdahale edebilirlerdi. Onlar da ölümlerden sorumlular bize yardım etmeyi seçmedikleri için. Sorumluluğu, ihmali, kastı olan tüm kamu görevlilerinden şikayetçiyim. Hiçbirimizin hayatı eskisi gibi değil ve olmayacak ama biz inadına barış demeye devam edeceğiz. Patlamadan sonra “oylarımız arttı” diyebilen hükümet yetkilisinden de şikayetçiyim. Bunun açıklanması lazım. Buradakiler piyon, biz asıl sorumluların yargılanmasını talep ediyoruz.
14.00: Verilen aranın ardından duruşma devam ediyor. Kimlik tespiti yapılmamış olan müşteki-mağdurların kimlik tespitleri yapılıyor.
12.33: Şu ana kadar 23 müşteki beyanda bulundu. Duruşmaya 14.00’a kadar ara verildi.
Müşteki Mehmet Zeki Karabulut ifade veriyor
Müşteki Karabulut: Ben Bitlis’ten adalet görebilmek için geldim, ama göremedim. Oğlum benim tek oğlumdu. Adli Tıp iç ve dış kanama nedeniyle öldüğünü söylüyor. Erken müdahale edilseydi, oğlum yaşayacaktı. Gaz bombası atılmasaydı oğlum yaşayacaktı. Benim gözümde gaz atanla, kendini patlatan arasında fark yok.
Barış için yapılan eylemde önlem almayanlar nerede? Bu katliamın siyasi sorumluları yargılanmayacak mı? Onların da yargılanmasını talep ediyorum. Oğlum yaralandığında onun telefonundan arayıp haber verdiler bize. Daha sonra o telefon kayboldu. Annesi o telefonu istiyor. O telefonda oğlumun arkadaşıyla fotoğrafı vardı. Onu görmek istiyoruz.
Müşteki Vahap Tan ifade veriyor
Müşteki Tan: Önce sanıklara Antep’te nasıl örgütlendiklerini, kimlerden yardım aldıklarını soruyorum.
Oğlum gelmişti, barış istiyordu. Barışı göremeden gitti.
Müşteki Kamil Mor ifade veriyor
Müşteki Mor: Afganistan’a 2 kez gittim işim gereği. ikisinde de savaşın Afganistan’ı ne hale getirdiğini gördüm. Afganistan’da mermi ya da roket izi olmayan bir yapı görmedim. İnsanlar korku ve umutsuzlukla bakıyor gözlerimize. Gece yarısı insanlar sokaklarda yalınayak geziyorlardı. Savaşın getirdiği koşullar bunlar Afganistan’da…
Türkiye’nin de Afganistan olmasını istemiyorum. Barış istiyorum. Ben de Emek Partisi üyesi olarak Mersin’den barış talebiyle eyleme geldim.
Otobüsten indikten bir süre sonra,herkes özlem gideriyordu. Güzel bir hava vardı. Herkes mutluydu, bu mutluluğu bize çok gördüler.
Mersin’den arkadaşımız Elif Kanlıoğlu mitinge gelmişti,. Elif: “Güzel günler bize gelmez, biz güzel günlere yürümedikçe.” diyordu. Kendisi de güzel günleri göremeden hayatını kaybetti.
Müşteki Kemal Kılıç ifade veriyor
Müşteki Kılıç: Mehmet Ali Kılıç’ın babasıyım. O kadar öfkeliyiz ki ne söylesek bilemiyorum. Ama o dönem milli iradeye saygı duymayarak halkı tehdit edenlerden şikayetçiyim.
Biz çocuklarımızı barış istesin diye buraya gönderirken, onları terörist ilan edip canlı bombaları ülkemize sokup Ankara’ya kadar getiren, önlem almayan görevlilerden şikayetçiyim.
Almanya’da katledilenler için anıt dikiliyor. Ben çocuğumu anmak istediğim için gar önüne gittim bize saldırdılar.
12.05: Müşteki Ali İzzet Sarıkaya ifade veriyor
Müşteki Sarıkaya: Katledilen Dilan Sarıkaya’nın babasıyım. Aslında sanıkların yüzüne karşı konuşmak isterdim. Dün tehdit ettiler ya bizi yüzleri bakmak isterdim.
Bu katliamı yaptılar da sustuk mu? Biz susmuyoruz, bunu bilsinler.
Biz olay olduktan sonra savcıyla konuşmaya gitmiştik. O zaman savcı bize, “Katliamı yapanlarla polis aynı davada yargılanamaz” demişti. Bu iddianamede kamu görevlilerinin konulmamasından dolayı savcıdan şikayetçiyim.
Kızım yerde yatarken bir doktor ona masaj yapıyordu. Gözlerinden yaşlar akıyordu. O gazı atmasalardı, belki kızım yaşıyordu.
Bunu savcıya anlatınca ne farkı var diye sordum, gaz atanlarla bombayı patlatanların? Cevap veremedi. Ama sanırım emir yukarıdan gelmiş.
Bu dava siyasi bir davadır. Bütün dönemin siyasi sorumlularından da şikayetçiyim.
Başka ülkelerde 3 Müslüman genç ölünce siyasetçiler istifa ediyor. Bizde hiç öyle bir şey yok. Öyle bir devlet olmuşuz ki 101 kişi katlediliyor, bunun sorumluluğunu kimse almıyor. Çünkü kendileri yaptırmış bunu. Kamu görevlilerinden, MİT’ten, Ankara Emniyetinden, Ankara Valiliğinden; en alt kademesinden Cumhurbaşkanı’na kadar şikayetçiyim.
Müşteki Abdülgafur Onat ifade veriyor
Müşteki Onat: Ben Ankara’da 7 arkadaşımı kaybettim. Arkadaşlarım benden önce alana girdi. 2 patlama arka arkaya oldu. Biz kaçmaya çalışırken etrafta bedenleri parçalanmış insanlar gördük. Benim eşim kendi çocuğu ölmesin diye gelmişti oraya.
Duruşmada, katliamda yaralananlardan Solmaz Kılıç fenalaştı. Fenalaşan Kılıç duruşma salonu dışına çıkarıldı.
Müşteki Oğuz Tengiz ifade veriyor
Müşteki Tengiz: Emniyet görevlileri içerisinde suçlular var. Bir arkadaşımız sırt üstü yere yatmış, arkadaş yaşıyor dedim, yardım edeceğim sırada gaz bombası patladı. Gaz bombası atan emniyet görevlileri suçludur.
Bomba nedeniyle yanan kişiye yardım ederken kendi saçlarımın da yandığını fark ettim. O sırada polisler rap rap, ölen insanların üzerine yürüyordu.
Müşteki Solmaz Kılıç ifade veriyor
Müşteki Kılıç: Sanıklar kadar soğuk kanlı olamayacağım. İstanbul’dan gelmiştim. Yol boyunca Eğitim Sen’li arkadaşlarımızla güneşin fotoğraflarını çekmiştik. Kardeşçe bir ortamda yaşamak için gelmiştik.
Benim 10 yaşında bir kızım var. Ailem beni ayrımcılığa karşı yetiştirmişti. “İncinsen de incitme” felsefesiyle yetiştirildik. Gelirken bir kitapta okudum, “Savaş düşmanına benzediğinde kaybedilir” diyordu. Buradaki sanıklardan farklıyız biz. Ve ben öğrencilerimi benim yetiştiğim ilkelerle yetiştiriyorum. Katiller sadece 101 canı almadılar onların ve yakınlarının umutlarını ve hayallerini ve aldılar.
Katliamda arkadaşlarımı da kaybettim, siz onları bana geri getirebilecek misiniz?
Biz bunlar gibi öle öle, öldüre öldüre değil; yaşaya yaşaya barışı getireceğiz.
Sahte cennetleri için bizim gerçek cennetimizi cehenneme çevirdiler.
Müşteki Nesligül Zerendi ifade veriyor
Müşteki Zerendi: Dilan Sarıkaya’nın annesiyim. Bu ve bunun gibi işlerde parmağı olanlar evlat acısı yaşamadan ölmesinler.
Müşteki Şafak Yurtman ifade veriyor
Müşteki Yurtman: Barış dedi benim kızım. Özgürlük istedi. Biz köyde yaşıyoruz, ve bütün kızlarımızı okutmaya çalıştık. Adana’dan geldi kızım, barış ve özgürlük istesin diye yetiştirdik. 23 yaşındaydı Şebnem Yurtman. Ailelerimiz sıralı ölüm isterdi. Savaş sıralı ölüme izin vermiyor. Ben kızımın mezarını ziyaret ediyorum. “400 vekil” isteyenlerden şikayetçiyim. Gaz atanlardan şikayetçiyim. Bütün sorumlu kamu görevlilerinden ve sorumsuzca açıklama yapanlardan şikayetçiyim.
Müşteki Feramuz Tan ifade veriyor
Müşteki Tan: Benim oğlumun inançları vardı, dürüstlükten yanaydı.Ben dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı,valisi, emniyet müdürü ve MİT sorumlularından şikayetçiyim.
Müşteki Salih Aydeniz ifade veriyor
Müşteki Aydeniz: Benim kızımın bedeninde ağır yara yoktu. Ama astımı vardı. Gaz nedeniyle öldü. Herkesten şikayetçiyim.
Müşteki Abdullah Bakış ifade veriyor
Müşteki Bakış: Buradaki resme bakınca ne olmuş,nasıl olmuş her şey anlaşılıyor. Başta bu sanıklara katliamı yaptıranları, canlı bombayı taşıyan aracı yolda görmezden gelenleri, Ankara’da sanıklara yol gösteren, yardım eden kamu görevlilerinden şikayetçiyim. Benim oğlum 15 günlük öğrenciydi. Aydın’da okuyordu. Buraya huzur ve barış için geldi. Türkiye, Suriye ve Irak olmasın diye geldi. Herkesten şikayetçiyim.
Müşteki Nevruz Kızıler ifade veriyor
Müşteki Kızıler: BTS’nin çağrısı üzerine geldik. İlk bomba sonrası gri bir bulut gördüm. Arkadaşımla koşmaya başladık. 2. bombayla bayılmışız. Daha sonra toparlanıp alandan çıktık. Bulunduğum yerin camından gaz bombalarını gördüm. Arkadaşıma “Bizi burada öldürecekler, çıkamayacağız” dedim. Sorumlu herkesten şikayetçiyim.
Müşteki Nazım Karakurt (BTS Eski Genel Başkanı) ifade veriyor
Karakurt: Burada bulunuyorsam 2. bombanın patladığı yerde bize siper olan arkadaşlarımızın sayesindedir. Katliamda 14 arkadaşımı ve 9 yaşındaki Veysel Atılgan’ı yitirdim. Barışta evlatlar babalarını, savaşta babalar evlatlarını kayberdemiş.
Müşteki Nazım Karakurt: Neye malolursa olsun; onurlu kalıcı bir barış için, ölmeye devam etsek de sokaklarda, alanlarda barış demeye devam edeceğiz. Kaybettiklerimizi de unutmayacağız.
Katliam sonrası Başbakan, “Biz biliyorduk, ama eyleme geçmeden nasıl yakalardık” dedi. Bu bizi 101 kez daha öldürdü. Bu piyonların ötesinde, 7 Haziran sonrası Türkiye’nin siyasi durumunu değiştiren siyasilere bakıyorum.
Suruç’ta ölenler Kobani’deki çocuklara oyuncak ve kitap götürmek isterken öldürüldü. Ama hala Suruç’taki kamu görevlileri göreve devam ediyorsa, ben bu mahkemeden bir şey talep edemem.
Bağımsız, demokratik bir yargı varsa, nerede Emniyet Müdürü?
‘Barış’ demek zordur. Savaş çığırtkanlığını herkes yapar. Ama onurlu insanlar barış derler. Biz de o gün bu ülkenin çocukları birbirini öldürmesin diye eylem yapacaktık.
Konfederasyonum ve sendikamla gurur duyuyorum. Sendikamız başını kuma gömmüyor, bu ülkeden çocuklar ölüyorsa sessiz kalmıyor. Ölenlerin tümü bizim çocuklarımız.
Katliam sonrası polislerin davranışlarını gördük. O gün ben gördüklerimle bu ülkede yaşadığıma pişman oldum. Keşke yaşamasaydım dedim. İnsanlar paramparça olmuşken; bir polisin silahını çekerek tehdit etmesi, hakaretler etmesi kabul edilebilir mi?
Müşteki Erdoğan Tedik ifade veriyor
Erdoğan Tedik: İlk bomba patlayınca, önce etraftakilere kaçmayın ses bombasıdır dedim. Sonra 2. bomba patladı gökyüzü kana bulandı. Sonra kaçmaya başladık. Gara sığındık. Sonra oğlumu bulamadım ve alana çıkmak istedim. Tam o sırada gaz bombası atıldı. Oğlum saatlerce yerde kaldı. Ambulans gelmedi. Benim oğlumu ambulansla değil, sıradan bir ses aracıyla hastaneye götürüldü.
Daha önceki tüm eylemlerde gereksiz önlemler alınır, dakika başı GBT yapılırdı. O eylem içinse hiç tedbir alınmamıştı. Yardım edenleri engellemek için gaz atıldı. TTB raporuna göre hayatını kaybedenlerin yüzde 10’u gaz nedeniyle hayatını kaybetti. Sorumlu siyasi sorumlulardan, kamu görevlilerinden, IŞİD’lilerden şikayetçiyiz.
Biz bir aileyiz artık, dernek kurduk ve sonuna kadar mücadele edeceğiz avukatlarımızla. Hala yakalanmayan IŞİD’liler var. Onların da bir an önce yakalanmasını istiyoruz.
Müşteki Erdoğan Tedik ifade veriyor
Erdoğan Tedik: Hayatını kaybeden Korkmaz Tedik’in babasıyım. Bu dava aslında Cumhuriyet tarihinin en kanlıkatliamlarından birisi. Bu dava ise siyasi bir dava. Çünkü dışarıda ve içeride savaş ortamında yaşandı bu katliam. Hemen seçim öncesiydi ve de… Suruç ve daha başka patlamalar yaşandı bukatliamdan önce… Yüzün üzerinde insan öldü, 400’ün üzerinde yaralı vardı, hala tedavi görenler var.
Bu kargaşayı görenler, yaşananlara dur demekiçin 10 EKim’de sendika ve meslek odalarının çağrısıyla Ankara’ya barış olsun, insanlar ölmesin diye geldi. Ben de vardım, eşim, kızım ve oğlum da vardı.
Evet, ‘Kan dursun’ dedik. Bu ülkede ne zaman biri ‘barış’ dese hemen tutuklanıyor. Silah tüccarları ve emperyalistler çıkarlarına gelmediği için barış diyenleri hedef alıyor.
Bugüne kadar parti,sendika ve dernek yöneticiliği yaptım. Katliam gününe kadar böylesi bir tedbirsizlik yoktu.
Müşteki Can Ateş ifade veriyor
Müşteki Can Ateş: BTS üyesiyim. Sendikamızın çağrısıyla gelmiştik. Öncelikle şunu söyleyeyim; ihmali ve kastı olan bütün kamu görevlilerinden şikayetçiyiz. Ayrıca olay esnasında gaz atan ve gaz atma emrini veren ve tabancalarını ateşleyen bütün polislerden şikayetçiyiz. Yaralılarımızın ve kaybettiklerimizin üzerinden tekmeleyerek giden polislerden şikayetçiyim.
Ali Kitapçı’yı kaybettim, sendikadan arkadaşımdı. Birlikte yere düştük. Yaşıyordu, vücudunun büyük kısmı iyiydi, ama atılan gaz nedeniyle hayatını kaybetti. Benim 2 ayağımda da kırık var ve tedavim sürüyor. Hala işime geri dönemedi.
Şunu da eklemek istiyorum: atılan gazlar nedeniyle benim kalbim durmuş, 5 gün yoğun bakımda kaldım, ciğerlerimdeki gazı delerek çıkardılar. Hastane raporlarında mevcut. Buna rağmen davada böyle bir şey geçmiyor.
Son olarak katliamın yaşanmasına sebep olan dönemin siyasetçilerinden de şikayetçiyim. Tüm sanıklardan da şikayetçiyim.
Müşteki Özer Ersan Değirmenci ifade verdi
Müşteki Özer Ersan Değirmenci: İfademe ölen arkadaşlarımızı anarak başlamak istiyorum. 10 Ekim’de STÖ’lerin barış çağrısı üzerine Balıksir’den çıkarak geldik. Arena Spor Salonu çevresindeki polisler araçları yönlendirdi, biz de alana yürüdük. İlk patlamada yaralandım, onlarca bilye isabet etti vücuduma. İlk patlamada yaralandığımda bilincim açıktı. Ayağa kalkamadım ama. Etrafında benden kötü durumdakileri gördüm. Hemen sonra 2. bomba patladı. İleride duman tütüyordu, o sırada polisler gaz bombası attı. Bir arkadaşımdan yardım istedim, beni alandan sürükleyerek çıkarmak zorunda kaldı. Daha sonra beklemeye başladık. Sağ tarafımda sirenler vardı ama ambulansları sokmuyorlardı. Sonra bilinç kaybı yaşadım, ne kadar geçtiğini bilmiyorum. Daha sonra sesleri duymaya başladım, arkadaşlarımız polsilere yapmayın diyordu. Ben bütüm kamu görevlilerinden, naşbakandan, istihbarat şube müdüründen, Ankara Valisi’nden ve bize gaz atan tüm polislerden şikayetçiyim.
10.40: Katliam yaralılarından Ayşegül Duman beyanda bulunuyor. Duman: “Öncelikle yitirdiğimiz bütün canları özlemle ve şükranla anıyorum. Biz Ankara’ya barış demek için gelmiştik. Annem bana bakıp mutlu oluyor ama ben mutlu olamıyorum. 100 arkadaşım benim için canını verdi ve ben yaralı kurtuldum nasıl mutlu olabilirim! Bizim ömür boyu geçmeyecek yaralarımız var.” dedi.
10.35: Müşteki Ağa Bayar’ın ifadesi ile müşteki ifadelerine başlandı. Bayar olayda kastı ve ihmali olan tüm kamu görevlilerinden şikayetçi olduğunu beyan etti. Bayar ardından Ali Karaçay söz aldı. Karaçay beyanında:
Ankara, Suruç ve Diyarbakır’daki katliamlarda hayatını kaybedenleri anarak sözlerime başlamak istiyorum. Patlaması sonrası bir çok ihmal yaşandı. Yaralıların üzerine polis gaz sıktı, ambulanslar geç geldi! Yoğun gazdan dolayı yaralılara yardım edemedik. Çevik kuvvet gaz attıktan sonra bizlere müdahale etti. Bugün burada sadece IŞİD üyeleri yargılanıyor. Seçim mitinglerinde “Halk kaosu seçti” diyenlerin. “400 vekili verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyenlerin hiç mi suçu yok? MİT’in hiç mi suçu yok? Katliamda yaralanmayıp polis saldırısında yaralananlar var. Polisin IŞİD’cilerden ne farkı var? Adalet talebimiz sadece bu mahkemedeki sanıkların yargılanması ile bitmeyecek. Bu katliamın asıl failleri de yargılanmalıdır.
10.30: Hayatını kaybedenlerin yakınları ve katliamda yaralananlar beyanlarını sunmaya başladı.
10.15: Tutuklu sanıklar duruşma salonuna getirildi. Yoklamanın ardından duruşma başladı.
Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz.